Evden koşarak çıktım ve evin yakınındaki parka doğru yürümeye başladım ağustosun 21'ydi ve yarın doğum günümdü tam 10 yaşıma basacaktım annem evde bana kendi çabasıyla pasta yapmaya çalışıyordu genelde pastaları hep beraber yapardık ve bu benim çok hoşuma giderdi ama sonuç hep felaket olurdu buna rağmen televizyonun karşısına geçip bütün pastayı silip süpürürdük.Bunları düşünürken çoktan parka varmıştım bile diğer çocuklar kendi aralarında oyunlar oynuyor koşuyor eğleniyordu bende sessizce yanda bebeklerle oynayan kızların yanına yaklaştım o kadar imrendimki 3-4 kız oturmuş evcilik oynuyorlardı çok yakın arkadaş gibiydiler ve bende onlardan biri olmak istedim .Ben onlara bakarken kızlardan biri beni farketmiş olucak dönüp arkasını ne istiyorsun dedi bende onlarla oynamak istediğimi söyledim kız suratıma küçümser bir bakış atıp tabiki bizimle oynayamazsın sen çok şişkosun dedi orada ne yapacağımı şaşırdım gözyaşları gözlerimi yakarken sadece kafamı dimdik kaldırıp eve doğru yürümeye başladım ağlamıyacaktım sanki ağlarsam tekrar gelip bana şişkosun diyecekmiş gibi hissettim eve vardığımda annem pastayı çoktan bitirmişti ama süpriz olsun diye bana göstermedi yada öyle olacağını sandı tabikide bulduğum ilk fırsatta pastama baktım 3 katlı kocaman bir pastaydı ama sanki herkese yetmeyecekmiş gibi duruyordu sonuçta bütün sınıfı doğum günü partime çağırmıştık ve annem herşey için çok uğraşmıştı bu benim ilk partim olacaktı genelde doğumgünlerimi aile içerisinde kutlardık bunları düşünürken annem benim ortadan kaybolduğumu anlamasın diye çabucak oturma odasına gittim ve annemin kucağında uyuya kaldım.Sabah olduğunda annem perdeleri sonuna kadar açmış çılgınca doğumgünü şarkısı söylüyordu iyiki doğdun dylan mutlu yıllar sana diye coşkulu bir şekilde babamda ona eşlik etmeye çalışırken komik duruma düşüyordu gözlerim uyku sersemliğinden yarım kapalı yanımda küçük bir pasta buluverdim ve heyecanla dilek dileyip mumları üfledim sonra hemen kalkıp hazırlanmaya başladım bugün büyük gündü annemde bunu tekrar edip duruyordu 1 saat içinde misafirler gelicekti hazırlanıp aşşağıya indim herşey hazırdı pastalar süsler hediyeler sadece misafirler eksikti onlarıda sadece birkaç dakika beklemem gerekiyordu etrafa bir göz gezdirdim her şeyin mükemmel olduğunu düşünüp oturup beklemeye başladım dakikalar geçmek bilmiyor gibiydi annem de yanıma oturup beklemeye başladı benimle birlikte zaman geçiyordu misafirler nerdeydi yarım saat gecikmişlerdi bile annem sabırlı olmamı söyleyip duruyordu bende öyle yapmaya başladım bir saat olmuştu gelen yoktu zaman geçtikçe içimde kalan o küçücük umut taneside yokolup gidiyordu işte aradan 3 saat geçtikten sonra kimsenin gelmeyeceğini anladım akmayan gözyaşlarım gözlerimi delicesine yakıyordu yine hiçbirşey söylemeden odama çıktım ve sadece yatağıma uzanım düşündüm kimse gelmemişti niye gelmemişlerdi beni sevmiyorlarmıydı acaba sonra dün parkta yaşananları hatırladım sen çok şişkosun demişti bana gerçekten bütün sebep bu muydu şişko olmammıydı halbuki annem hep çok güzel olduğumu söylerdi aynı kendisi gibi annem çok güzeldi kahverengi saçları beline kadardı her hareket edişinde belide dans ederdi mis kokan bukleleri gözleri masmaviydi parlardı mutlu olunca dehşet verici bir vücudu ve güzelliği vardı ama ben ona hiç benzemiyordum onun çikolata kahvesi saçları vardı benimse maun rengi onun masmavi gözleri vardi benimde garip şekilde açık bir kahverengi gözlerim onun muhteşem güzellikte bir yüzü vardı benimse gıdığım o yürürken süzülüyor sanırdınız bense yuvarlanıyor gibi yürürdüm annem bana insanın güzelliğinin kalbinde olduğunu öğretmişti yoksa yanılıyormuydu bunları düşünürken uyuya kaldım sonra birden yataktan sıçradım hava çoktan kararmıştı yavaşça yataktan çıkıp annemle babama baktım ikiside uyuyuyordu ama ben bir sese uyandığıma yemin edebilirdim karanlık çok ürkütücü olsada aşşağıyıda kontrol etmem gerektiğini düşünüp parmak uçlarımda aşşağıya indim etrafta kimse yok gibiydi bende uyku sersemliğine yorup yukarı çıkmaya karar verdim tam merdivenin basamağına basarken arkamdan bir ışık bir saniye yanıp söndü ışık bahçeden geliyordu gitmekle gitmemek arasında kaldım ama annem hep cesaretli olmam gerektiğini söylerdi bu yüzden yavaşça bahçe kapısını araladım ve dışarı çıktım ayaklarım çıplak çimene değince içim ürperdi halbuki yazın ortasındaydık sonra yavaş adımlarla ışığın geldiği yöne doğru yürüdüm parka giden yola doğru yürüdüm ama hiçbirşey yoktu sonra ordaki banklardan birine oturdum birden bütün gün akmayan gözyaşları gözlerimden akmaya başladı 2 gündür yaşadıklarım bana ağır gelmişti hala çocukların neden beni sevmediğini anlayamıyordum ben onlara ne yapmıştım ki kimse gelmemişti hemde hiçkimse sonra bir mendil belirdi önümde önce korktum geri çekildim sonra bir ses duydum niye ağlıyorsun küçüğüm dedi o kadar içten sorduki bu soruyu kafamı kaldırıp yüzüne baktım değişik saç modeli takım elbisesi ve papyonu olan bir adam vardı karşımda birden kalbim durucak sandım yüzüne bakarken o anda ona o kadar güven duydumki birden olan herşeyi anlattın ve ağlamaya devam ettim o ise çenemi yukarı kaldırıp anlattıklarım önemli değilmiş gibi adımı sordu bende dylan dedim ve açıklamaya koyuldum babam türk annem ingiliz aslında adım dilan ama burda kimse telafuz edemediği için dylan diyorlar diye elini uzattı ve o güven verici sesiyle ben Doctor dedi zamanda ve uzayda seyahat ediyoyorum dedi zaten hayaldünyam oldukça genişti örneğin anlatılan her hikayenin gerçek olduğuna inanırdım perilere uzaylılara vampirlere aklına gelebilecek herşeye annem bunun iyi birşey olduğunu düşünür beni teşvik ederdi babamsa niye normal bir çocuk olmadığıma kafa yorardı o anda Doctor'a bütün kalbimle inandım yüzüme baktı ve istersen benile gelebilirsin bütün uzayı birlikte dolaşırız uzayda kocaman bir dünya var sadece eğlence için yaratılmış birsürü macera düşünsene Doctor elini kolunu sallayıp hızlı hızlı konuşuyordu öyle bir anlatıyordu ki sanki yaşıyormuş gibi onun bu hali beni çok etkiledi ve hemen kabul ettim valizimi hazırlamam için biraz zaman istedim tam gidiyordum ki beni döndürdü eğildi çenemi tutup yüzümü yukarı kaldırdı gözerimin içine bakıp seni öyle yerlere götürücem ki aklın hayalin durucak dış görünüşün önemli olmadığı ve cesur bir kalbin yeterli olduğu bir sürü yer göstericem sana birsürü arkadaşın olucak dedi ve alnıma öpücük kondurdu ayağa kalktı ve sen valizlerini toplarken bende tardisle bir yere kadar gidip gelicem beni bekle 5 dakikaya burdayım dedi ve ağlamaktan farkedemediğim mavi kocaman polis kulübesine yöneldi o mavi koca kulübe ışık saçıyordu resmen o kadar gözalıcıydı ki dokunmaktan kendimi alamadım ona dokunarak etrafında dolaştım ben bunu yaparken Doctorda beni izliyordu ona döndüm ve ne var ne oldu dedim oda tardis seni sevdi olan bu dedi ve tardise bindi arkasını döndü 5 dakika dedi hemen burdayım içeri girdi kapıyı kapadı ve tardis yavaş yavaş gözden kayboldu ben bunun büyü olup olmadığını düşünürken biraz ara verip eve koşyum hemen bir valiz yaptım ve koşarak bankın yanına koştum ciğerlerim parçalanacakmış gibiydi ama yinede deli gibi mutluydum işte Doktor gelicek ve beni maceradan maceraya sürüklüyecekti aynı hayallerimdeki gibi zaman geçiyorda ama ortalıkta ne tardis vardı nede Doctor bütün gece onu orda bekledim gelicek diye umudum hiç tükenmedi bekledim annemler beni sabah valizin yanında uyurken buldu çok endişelenmişlerdi ama ben Doctoru ve herşeyi anlattım onlar bunun benim hayal gücümün bir ürünü olduğun söylüyordu ben onlara inat her gece Doctoru beklemeye başladım 5 sene boyunce her gece o valizle dışarda onu bekledim yaz yada kış farketmiyordu annemlerde buna alışmıştı artık benim bu inatçı tavrım böyle gidicekti işte kesin birşey olmuştu yoksa Doctor beni bırakmazdı zamanı şaşırmıştı tardise birşey olmuştu muhtemelen 15. yaşgünümün ertesi sabahı babam beni uyandırdı annem 2 sene önce kanserden ölmüştü ve bu yaşadığım en büyük acılardan biriydi Doctordan sonra ağlamamaya dik durmaya alışmıştım hatta bunun içi varklı dövüş dersleri bile almıştım bunun yanında şan piyano ve keman dersleri de tabi kahvaltı edip giyinmeye başladım aynaya baktım ve baktığıma pişman oldum saçlarım kalın bukleler halinde kalçama değiyordu gözlerim iyice bal rengine dönmüştü dudaklarım güzel denebilecek bir büyüklüğe sahipti ve anneme benzeyen bir gülüşüm vardı ben sadece saçlarımı benzetirdim ona ama babam her güldüğümde ona benzediğimi söylerdi hala kiloluydum ama gıdığım York ve artık yuvarlanacak şekilde yürümüyordum kilom lissede hala dalga konusuydu aşşağıya indim fotoğraf makinemi aldım ve sokaklara fırladım en sevdiğim şeylerden biri şimdi fotoğraf çekmek olmuştu her anı her güzelliği çekiyordum artık trene bindim ve ingilterenin merkezinde indim önce big ben ve parlementoyo sonrada london eye 'ı çekmeye gittim etrafta güzel bulduğum herşeyi çekiyordum sonra birden karşımda mavi birşey belirmeye başladı kalbim heyecandan yerinden çıkacak sandım bu oydu tardis mercekten tekrar baktım evet bu oydu adım gibi emindim 5 yıldır hafızamda tekrar tekrar canlandırdığım an gerçek olucaktı Doctor çıkıp özür dileyecekti geç kaldığını bazı sorunlar çıktığını söyleyecekti yavaşça tardise yaklaştım ve dokundum sanki beni hissetmiş gibi bir ses çıkardı ve birden kapı açıldı içerden kızıl saçlı çok güzel bir kız ardından Doctor çıktı nefesimi tuttum ve ona baktım elim hala tardisin üzerindeydi önce beni o muhteşem gözleriyle süzdü sonra bu devlet malı lütven dokunmayın dedi tardisin kapısını kapattı kızın elini tuttu ve uzaklaştı orada öylece kala kaldım ne yapacağımı bilemedim sadece tardisten destek alıp ayakta kalmaya çabaladım derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım beni tanımadı beni hatırlamadı ben 5 sene her akşam onu beklerken o beni unutmuş beynim bunu idrak etmeye çalışıyordu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sona Ermeyen Bekleyiş
Science Fictionyıllar boyunca gerçek olup olmadığını bile bilmediği bir adamı bekledi sonunda bulduğunda ise her şey dahada karışmaya başladı