ONE CHAPTER

41 14 8
                                    

"Bundan küçük bir cezayla kurtulamazsın küçük hanım. Hemen buraya gel!" Annemin bana olan bağırtılarını es geçip, odama koştum.

"Hadi ama anne! Daha önce de bunu yaptığım da hiç umurunda olmamıştı." dedikten sonra kapımı kapatıp, kendimi yatağa attım. Coğrafya sınavından 15 almıştım. Evet baya kötü bir not ama yapacak bir şeyim yok. Coğrafyadan nefret ediyorum. 

Yatağımın hafif titreşime uğramasıyla kafamı kaldırıp etrafı süzdüm. Telefonum çalıyordu. Zorda olsa uzanıp telefonu aldım. Abby arıyordu. 

"Efendim canım arkadaşım?" dediğimde seslice kahkaha attı.

"Hey Alexis, sen iyi misin?" 

"Neden?" 

"Çünkü daha önce 'Efendim canım arkadaşım.' dediğinde genellikle annenle tartışmış oluyorsun." hafifçe sırıtıp, yatak da doğruldum. 

"Eh birazcık işte." 

"Her neyse bebeğim. Yarın okula gitmeyeceğim." 

"Hey! Neden?" diyerek dudak büzdüm. Her ne kadar Abby bunu göremese de. 

"Annemin kontrolleri var tatlım." Abby 'nin annesi kanserdi. Yaklaşık 2 buçuk hafta önce ameliyat olmuştu. Şimdi ise kontrolleri vardı.

"Anladım tatlım. Kendine dikkat et." 

"Sen de bebeğim. Hoşçakal." 

"Hoşçakal." 

**

Kitaplarımı dolabıma yerleştirdim. Bugün Abby'sız iğrenç bir gündü. Onsuz bir gün sanki orangutanlar tarafından tekmelenmişim gibi geçiyordu. 

Okulun kapısından dışarı çıktığımda etrafta ki öğrencilerin koyun sürüsü gibi dağıldığını gördüm. Her okul çıkışı böyle oluyordu. Bir çobanın gelip bunları toplaması lazımdı. Cebimden telefonumu çıkarıp, annemin numarasına tıkladım. 

"Evet?"

"Anne, ben okuldan çıktım ama şimdi kütüphaneye gidiyorum." 

"Umarım oraya coğrafya dersine çalışmak için gidiyorsundur. Aksi takdir de senin için hiç de iyi şeyler düşünmüyorum küçük hanım." Annem yine monoton bir sesle konuşmuştu. Yeri geldiğinde pamuktan bile daha yumuşak bir kadın olurdu, yeri geldiğinde ise tam bir canavar. Bu değişken ve girdiği bütün rolleri tam yapabilme özelliğini sevmiyordum. Ama annem işte. Atsan atılmaz satsan satılmaz. 😎

"Evet, çalışmak için gidiyorum anne. Rahatladın mı?"

"Ah hemde nasıl. Anlatamam bile." İlk konuşmaya göre rahatladığı belliydi. Sinirlenip telefonu yüzüne kapattım. Benim huyumu bilirdi. Ben hayatımda annemden başka kimseden korkmazdım. Annemden bile az korkardım. Ne yapabilirim ki? Coğrafyayı sevmiyorum işte! 

Kendimle kavga ederken kütüphaneye gelmiştim. Hemen içeriye girip, üyelik kartımı görevli kadına gösterdim. Ardından içeriye girip, her zaman ki köşeme sindim. 

Son 10 saniye. 

Bu kitaba bayılıyordum. Tam olarak 100 sayfa okumuştum. Bugün bu kitabı kesinlikle bitirmem gerekiyordu. Yoksa meraktan ölürdüm. 

20 dakika sonra ;

Küçük yazılardan gözlerim ağrımıştı. Kafamı kaldırıp etrafı iyice süzdü. -Hey hey hey! Dur bir dakika! Şu karşıda ki çocuğun elinde ki kitap Asla vazgeçme mi? Tanrım, evet o kitap! Onu kesinlikle ondan almam gerekiyor. Hemen ayağa kalkıp çocuğun yanına gittim. Çocuk dediğime bakmayın sanırsam 19-20 yaşlarında. Yanına gidip kafasında dikilmeye başladım. Dik bir burnu vardı. Tamda istediğim burun. Bu çocuğu kıskanmıştım. Saçları benim saçıma nazaran daha da gösterişliydi. Kirpikleri hayvan gibi upuzundu. O yakışıklıydı..

"Ne başımda dikiliyorsun?" Aniden konuşmasıyla irkildim. Cevap versem mi acaba? Ama çok kaba konuştu canım. "Sana diyorum?" Tekrar konuştuğunda tekrar irkildim. 

"O kitabı bana ver." Evet, evet biliyorum bende kabaca konuştum ama ağzımdan öyle çıktı bir kere ne yapayım. 

"Ah tabi alabilirsin." Tam kitabı uzatmıştı ve bende alacaktım ki birden geri çekmişti. "Kızım özürlü müsün sen? Ya da 4 yaşında bir çocuk falan mı?" dediğinde yanaklarım kızarmıştı. Hadi ama Samantha Alexsis Oscar! Daha ne kadar susacaksın? Şu herkese ağzının payını veren Alexsis nerede? 

"Dinle, buraya seninle tartışmaya gelmedim tamam mı? Sadece senden o kitabı istiyorum." dedim, hızlıca. Nihayet açılabildim. Oh be!

"Hayır bende vermiyorum. Şimdi gidebilirsin." Ah hayır bu bu kadar kolay olmayacak beyefendi. Kitabı elinden hızlıca aldım ve delicesi koşmaya başladım.

"Hadi şimdi gel de al bakalım." Kendi masamdan hızlıca çantamı alıp kütüphaneden dışarı çıktım. Peşimden geliyor mu anlamak için büyük duvarın arkasına yerleştim. Evet, yakışıklı çocuk peşimden gelmişti ama ben ortalıktan kaybolduğum için hala beni arıyordu. Nihayet arka bahçeye gelmişti ve hala etrafına deli gibi bakıyordu. Bende duvarın arkasından onu izliyordum. Birden dizlerinin üstüne yere düştü ve ellerini kulaklarına yerleştirdi. Tanrım neler oluyor bu çocuğa? Hayretle durduğum köşeden onu izlemeye devam ettim. Acı çekiyor gibiydi. Ne yani bir kitap için mi acı çekiyor? Elini yumruk yapıp yere vurunca bu işin uzayacağını fark edip hızlıca yanına koştum. Tam karşısına oturdum ve önüme gelen saçı elimle kulağımın arkasına yerleştirdim. 

"Sen iyi misin?" dedim, kolunu tutarak. Elimi itmişti. 

"Sen kötü birisin." Dediğinde, ofladım.

"Ah hadi ama! Sadece bir kitaptı. Birazcık eğlenmek istedim." Hiç bir şey demeyip, gözlerini sıkıca kapatmıştı. "Tamam, özür dilerim." dedim, kulaklarımı çekerek.

"Onlar bana kendimi öldürmemi söylüyor. Kendimi öldürmem gerek." Tanrım! Bu çocuk ne diyordu böyle! Ayağa kalkmak için yeltendiğinde onu durdurdum.

"Dinle, kim sana bunları söylüyor bilmiyorum ama, unut bunu. Kendini öldürmen gerekmiyor." Bir türlü durmuyordu.

"Eğer kendimi öldürmezsem başkaları ölecek. Kafamın içinde ki ses bana böyle diyor. Ölmem gerek." Ellerinin kulaklarından hızlıca çektim.

"Tanrım! Ne saçmalıyorsun sen! Sen ölünce hiç kimse mutlu olmayacak." Çenesinden tuttum ve bana bakmasını sağladım. "Sen ölünce ben üzüleceğim. Ailen üzülecek. Benim üzülmemi ister misin?" dedim, şirince. Başka yolu yoktu. Onu durduramıyordum.

"Hayır, üzülmeni istemem." Kaba çocuk gitmiş yerini tatlı minik bir çocuğa bırakmıştı. 

"O zaman sorun yok. Kafanın içinde ki ses koskocaman bir hiç. Sen ölmemelisin. Yaşaman gereken daha çok zamanın var." dedim. Bunun onu sakinleştirmesi hoşuma gitmişti. Hayatımda ilk defa bir insanı iyi edebilmiştim. Bu iyiydi.

Yaklaşık 20 dakika yanımda ki taşın sakinleşmesini beklemiştim. Hiç ses çıkartmıyordu. Arada bana bakıyordu sonra tekrar kafasını yere eğiyordu. Bir kez daha önüme gelen saçı kulağımın arkasına yerleştirdim.

"Artık eve gitsek diyorum, ben geç kalacağım." dedim, sakin bir sesle. Kafasını olumlu anlamda salladı ve hızlıca ayağa kalktı.

"Bundan hiç kimseye söz etmeni istemiyorum." Monoton bir sesle konuştuğunda, tekrar kendine geldiğini anladım. Gözlerimi devirip ayağa kalktım. Cevap vermeden ilerleyeceğim sırada bileğimden sıkıca tuttu ve ona bakmamı sağladı. "Lütfen." Yalvarırcasına bana baktığında kendimden nefret ettim. Keşke ona ilkinde tamam deseydim de bana böyle bakmasaydı. İçimden ona karşı çok acınası duygular hissediyordum. Onun kalbini kırmak bu hayatta istemeyeceğim son şeydi sanırım. 

"Tamam, hiç kimseye bir şey söylemeyeceğim. Merak etme." dedim ve kolumu elinden yavaşça çektim. Boşta kalan eline bakıp, dudaklarını yaladıktan sonra seslice nefes verdi. 

"Şimdi gitmem gerek." dedikten sonra uzun yolda ilerlemeye başladım. Bu olanlar çok tuhaftı. Eve gidince yapacağım ilk şey bu davranışların neden ortaya çıktığını araştırmaktı. 

Hay aksi! Uzun zamandır bekletmişim. Raflar tozlanmış 💜

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 05, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Schizophrenic || Jiley FanFictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin