*Louis*
Doktorun verdiği yeni ilaçların beni daha da kötü ettiğini fark edebiliyordum. Bırakın iyi etmeyi kolumu kaldırmaya güç bulamıyordum kendimde. Sürekli uyku halinde oluyordum ve gözümü bile açamıyordum. Kendimi uyanmak için zorladım ama yapamadım. Beynimi hafiften bir acı ele geçirirken onun o muhteşem kokusunu aldım...*Harry*
Yine onu merak ettim ve dayanamayıp geldim. Yanına gittiğimde yüzü ter içindeydi ve sürekli bedeni kasılıyordu."Louis" diye fısıldadım. Sessizce, acıyla inliyordu. Dişlerini birbirine bastırmış, ellerini yumruk yapmıştı.
"Tanrım!"
"Louis kendine gel!"
"Tanrım yardım et, Louis!?"Birden sessiz inleyişleri çığlığa dönüştü. Çığlıkları odayı doldururken ne yapacağımı bilemedim. Gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Kendine de zarar veriyordu böyle. Tekrar bir çıglığıyla kalp atışlarım iyice hızlandı. Gözlerimden yaşlar akarken bedenini omuzlarından tutarak sarstım.
"Louis lütfen kendine gel!" diye korkuyla bağırdım. Sesim tüm evde yankılanırken bir bayan telaşla odaya girdi.
"Ambulansı ara çabuk ol!" diye bağırdı. O bayan da çok korumuştu. Annesimiydi acaba? Bir süre sonra ambulansın siren sesleri duyulmaya başladı. Kucağıma aldım ve hızla merdivenlerden inmeye başladım. O sırada gözlerinden akan yaşlar tişörtümü ıslattı.
"Louis lütfen uyan, lütfen sana bir şey olmasın. Lütfen!"
Hızlıca ambulansa bindirdik onu ama benim gelmeme izin vermediler. Louis le birlikte o kadın da yanında gitti. Gecenin bir yarısında meraklı bir kaç insan dışında kimse yoktu. Onunu bir partide görmüştüm. Herkes eğleniyordu ama o sadece içiyordu. Hiç iyi değildi ve yanında da kimse yoktu. Beni fark ettiğinde uzun süre bakıştık. Öylesine güzeldi ki... ama gerçekten iyi durumda değildi. Bayılacak gibi olduğunda yanına gittim ve onu tuvalete götürdüm. Biraz su içirdim ve yüzünü yıkadım. Biraz kendine geldiğinde ancak adını ve adresini öğrenebildim. O günden sonra nedendir bilmiyorum o hali aklımdan hiç çıkmıyordu ve bende böyle geceleri onu görmeye geliyordum. Gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Onun iyi olması için neler yapmazdım ki. Onun bu geceki acı çekişleri gözümün önüne geldikçe ellerim iyice titremeye başladı. Yavas adımlarla arabama doğru ilerledim. Onu daha fazla öyle göremezdim, o yüzden acele etmedim ve hastaneye doğru gitmeye başladım.
_ _ _ _ _ _ _
Hastaneye gittiğim ve onun hangi odada olduğunu öğrendim. Üçüncü kata çıkmak için asansörü kullandım. Oda 178. Kapıların numaralarına bakarak ilerledim ve bulduğumda içeriye girecektim ki konuşmaları duyunca biraz bekledim.
"Obsesif kompulsif bozukluk,kendine özgü, karışık bir durumdur. Hastada zihinsel ve davranışsal belirtilerin aynı anda görülmesini içerir. Tekrarlayıcı , ısrarcı, görüntüleri görmezden gelmeye ve bastırmaya çalışır. Louis onu zihninden çıkarmak için çok uğraşmış buda bu krize sebep olmuş. Çok önemli bir şey değil ama bir süre burada kalması gerekecek." dedi dokturu ve derin bir nefes alarak tekrar konuşmaya başladı. Bense bu duyduklarım karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Kimi zihninden çıkarmaya çalışıyordu.?
"Aynı zamanda uyku zamanlarını düzenlememiz gerekiyor. Bu da tedavisinin bir parçası. Ne kadar süreceği hakkında şimdilik bir şey diyemem" dedi ve kapıya doğru geldiğini ayakkabı larının sesinden anladım ve hemen duvarın arkasına geçtim. Doktor odadan çıkınca hemen içeriye girdim. Aynı bayan koltukta Louis nin yanında oturuyordu. Büyük ihtimalle annesi falan değildi bu kız. Louis'ye doğru ilerledim ve yanına oturdum.
"Sen kimsin?" dedi kız. Cevap vermedim ve Louis'nin solmuş yüzünü izledim.
"O, kimden kurtulmaya çalışıyor?"
"Ne?" diye anlamamış gibi sordu?
"Aklındaki kim?, Kimden kurtulmaya çalışıyor?"
"Bilmiyoruz, sadece doktoruna yeşil gözlü birisi olduğunu söylemiş. Bu seni neden ilgilendiriyor ki hem?! Kimsin?"
"Sadece onu bir partide görmüştüm ve hiç iyi değildi bende yardım edip evin getirdim."
"Bugün mü?!" Diye hayretle sordu.
"Hayır, bugün değil..."
"Her neyse eğer burada daha duracaksan benim işim var gidiyorum" dedi ve çantasını da alıp gitti. Ben arkasından öylece bakarken Louis gözlerini açtı.
"Louis"diye fısıldadım.
Dudaklarını konuşmak için diliyle ıslattı ve yutkundu.
"Sen..." tekrar yutkundu adem elması boynunda süzülürken mutluluktan ağlayabilirdim uyanmıştı ve konuşabilecek kadar iyiydi. Ama dediği şeyle vicdan azabı çekmeye başladım.
"Çok uğraştım ama..." biraz bekledi.
"seni aklımdan çıkaramadım"
Uzun bir bölümle karsinizdayım. Umarım beğenirsiniz.
Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz lütfen yorum yapın bu benim için çok önemli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the dream of green and blue
FanfictionEn mutlu düşten daha mutludur uyanmak. Öyleyse ben uyanmak istemiyorum!