Yeni arkadaş.

768 43 13
                                    

3. bölüm “Hey kızıl iyi misin?” O ses beni kendimden almıştı. O kızıl demesindeki samimiyet ve o koruyucu ses… Bu ilk görüşte aşk olamamış olsa bile O SESE AŞIK OLMUŞTUM!!!

Kafam öne eğik bir şekilde cevap vermeden ağlamaya devam ettim. ‘’Hey sana diyorum.’’ dedi. Kafamı kaldırmadan ‘’Kayboldum bu koca okul beni zorluyor.’’ dedim. ‘’O kadar da büyük değil ayrıca her yerde neyin nerde olduğunu belirten oklar ve yönergeler var.’’ dedi, gülerek devam etti; ‘’Zor olanı başarıp kaybolmuşsun.’’ Kafamı kaldırdım ve sesimi yükselterek: ‘’Görmüyorum sadece okulda değil her zaman kendi karanlığımda kayboluyorum.’’

Ağlamam hıçkırıklarla karışmıştı ve yükselmişti. ‘’Sakin ol.’’ dedi ve bana sarıldı. İlk tanıştığınız birine böyle sıcak bir şekilde sarılabilir miydiniz? Ya da ben sarılabilir miydim? Bilmiyorum. Ama o sarılmıştı, onun sıcak kolları arasında kendimi güvende ve daha iyi hissetsem de bu pek doğru gelmiyordu. Onu geriye ittim, gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu. Bir peçete uzattı kafamı kaldırmadan elimle aldım ‘’Teşekkür ederim.’’ dedim. Gözümü sildim, ‘’Hadi sınıfını bulalım.’’ dedi kolumdan tutarak.

Bir insan neden bu kadar iyi olabilirdi ki.. ‘’Sınıfa gitmek istemiyorum, ne derse ne de hiçbir yere.’’ dedim. ‘’Sen gitmezsen bende gitmem.’’ dedi. Yanıma oturduğunu hissedebiliyordum, ‘’Neden senle oturmak ya da konuşmak isteyim ki seni tanımıyorum bile.’’ dedim. Gülerek devam etti, ‘’Başka şansın yok çünkü istesen de gitmem.’’ dedi. ‘’Benim için sorun değil kendin dersinden geri kalırsın.’’ dedim. ‘’Son sınıfım, derslerimin pek umurumda olduğunu söyleyemem. Ayrıca okulun ilk günü.’’ dedi. Bir şey demedim.

Kafam hala öne eğikti içim kıpır kıpırdı. Yüzüne bakmaya çekiniyordum, sesindeki o sıcaklık beni benden alıyordu. Elini kolumda hissettim, ‘’Eğer derse girmiyorsak mermerin üstünde oturup hasta olmak yerine gel okulu gezelim.’’ dedi ve kolumdan beni kaldırdı. Hiçbir şey demedim kalktım ve kolundan tuttum. Bu ilk tanışma için fazla samimi görünüyor olabilir fakat başka şekilde yürüyemezdim. Okulu gezmeye başladık.

Hem geziyorduk hem de bana okulu tam olarak gözümde canlandırabilmem için tasvirler yapıyordu. Doğuştan kör olduğum için şekilleri pek kafamda canlandıramıyor olsam da bir şey demiyordum. Çünkü heyecanlı heyecanlı anlatıyordu, bu hoşuma gitmişti. ‘’Ve burası da kantin.’’ dedi. Geniş ve güzeldir, kırmızı masalar ve siyah sandalyeler var. Kantinin başındaki görevliyi anlatmaya başladı: ‘’Pembe uzun saçları var, üstünde rahibe giysisi var ve 8 kolu var.’’ dedi gülerek. Ben de gülerek ‘’Kör olmamdan yararlanmadan düzgünce anlat ya da böyle anlatmaya devam et, böylesi daha iyi acayiplikleri severim.’’ dedim.

‘’Kantinde oturmak ister misin? Hem bir şeyler yeriz, konuşuruz, müzik dinleriz.’’ dedi. Ben de ‘’Neden olmasın?’’ dedim. Masaların arasından geçiyorduk. Bir kaçına çarpmıştım. Her çarpışımda gülüyordu. O gülünce ben de gülüyordum. Duraksadı. ‘’Buraya oturabilirsin.’’ dedi. Sandalyeyi çekti, yine o sürtünme sesini kulağımda hissettim. Beni sandalyeye oturttu ve ‘’Sen burada bekle, ben ikimize bir şeyler alıp geleyim.’’ dedi.

Ayak seslerinden gidişini anlayabiliyordum. Beklediğim insan o muydu? Ben aşkı onunla mı tadacaktım? Diye düşünmeye başladım. Ama saçmaladığımı fark ettim. Daha ismini bile bilmediğim birine aşık oluyordum. Onu göremiyordum bile.. Sadece sesini duyuyordum ama yine de beni benden alabiliyordu.

Birkaç dakika sonra geri geldi. Sucuklu tostun o harika kokusunu alabiliyordum. Ama ağzımız kokabilirdi. Bu korkunç bir şey diye geçiriyordum aklımdan. ‘’Sucuklu tost aldım ve yanında naneli şeker sonuçta sucuk yani ağzımız kokmasın.’’ dedi gülerek.

Evet aynı şeyleri geçirmiştik kafamızdan. Ne kadar da romantikti. İyice ergenleşiyordum. ‘’Zeki çocuk.’’ dedim. Önüme tost tabağını sürükledi. Masayla tabağın sürtünmesinde çıkan rahatsız edici sesler kulağımda çınlıyordu. ‘’Evet yiyebiliriz. İçmek için bir şey almadım ama istersen alabilirim.’’ dedi. ‘’Yok gerek yok böyle iyi.’’ dedim. Tostu ellerimle bulup elime aldım. Elime almamla beraber geri tabağa koymam bir oldu. ‘’Of sıcakmış.’’ dedim. ‘’Evet sıcak biraz, bekle istersen ama o zamanda kaçar donabilir.’’ dedi. ‘’Önemli değil her türlü yerim ben.’’ dedim.

Gülerek ‘’Bu arada biz tanışamadık. O kadar konuştuk ama birbirimizin ismini bile bilmiyoruz. Matt ben.’’ dedi. ‘’Ben de Effy.’’ dedim. ‘’Memnun oldum, Eff. Eff diyebilirim değil mi sorun olmaz?’’

İlk dakikadan kısaltma kullanmıştı. O da beni seviyordu. Sakin olmalıydım, ama içim pırpırdı. Hiç yaşamadığım duygular içindeydim. Okulun ilk gününden ne kadar çok olay yaşamıştım ben böyle. ‘’Hayır sorun olmaz. Biraz dış görünüşünden bahset sonuçta sen beni görüyorsun, bende seni aklımda canlandırabilmeliyim.’’ dedim. Gülerek ‘’Tamam.’’ dedi. 1.82 boyundayım, 70-75 kilo civarındayım sanırım. Saçlarım koyu kahverengi gibi değişik bir renk, gözlerim de kahverengi. ‘’Bu kadar, başka da bir şey yok.’’ dedi gülerek.

Kendimi izdivaç programlarında gibi hissediyordum. Elimi tuttu ve hızla yüzüne götürdü. ‘’Hisset.’’ dedi. Yüzünde gezdirmeye başladı. Elini alnından aşağı doğru elimi gezdiriyordu. Kaşları, burnu ve dudakları… Elim sakallarına batıyordu, değişik bir şekilde haz almıştım bundan. Elimi hızla çektim, ‘’Güzel bir cildin var.’’ dedim. Gülerek ‘’Sorma sorma, bebek poposu gibidir.’’ dedi ve devam etti. ‘’Biraz kendinden bahset boş zamanlarında neler yaparsın, nerede kalıyorsunuz, baban-annen ne iş yapıyor filan filan.’’ dedi. Ben de başladım anlatmaya: ‘’Boş zamanlarımda müzik dinlerim, iPodum hep yanımdadır. Bazen haftasonu annemle sahile iner, birlikte gezeriz. Denizin kokusunu severim ve de annemle kalıyoruz. Annem doktor. Babama gelince onu tanımıyorum. Ben küçükken gitmiş.’’ dedim. ‘’Üzgünüm bunu hatırlatmak istemezdim.’’ dedi. ‘’Sorun değil, biraz da sen kendini anlat.’’ dedim.

‘’3 kardeşiz. Bir abim bir de küçük kız kardeşim var. Abimle pek iyi anlaşamıyorum. Kız kardeşimle de yaşının gereği fazla konuşamıyoruz. Annem de babam da öğretmen. Müzik dinlemekten ve resim çizmekten fazlasıyla hoşlanırım.’’ dedi.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Zil sesiyle irkildim. Matt acelesi varmış gibi benimde kolumdan tutup ‘’Hadi gidelim. Zil çaldı, şimdi burası dolar taşar bunalmanı istemem.’’ dedi. ‘’Sakin ol bir şey olmaz. Hem tostumu bitirmedim.’’ ‘’Olsun, hadi yürü gidelim.’’

Ne olduğunu anlayamıyordum, ‘’Tamam.’’ dedim. Kolumdan tuttu. Hızlı hızlı yürüyorduk. Tam kapıyı itmiştik ki kendimi yerde bulmam bir oldu. Biriyle çarpışmıştım. O sesle beynime kaynar sular dökülmüş gibi olmuştum. O okulumuzun sapık ibnesi, engelli kızla arkadaşlık kurmuş. Anlam verememiştim. Eşcinsel miydi? Yoksa sadece öylesine söylenmiş bir küfür müydü? Kafam cidden allak bullaktı ve başım dönüyordu. Kendimi iyi hissetmiyordum. Gözlerim kapanıyordu ne olduğunu anlamadan karanlığım farklı bir boyuta taşınmıştı…

Engel.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin