7 Haziran, Cumartesi

109 8 2
                                    

(şarkı var :))

     Olacak şey değil, ama yemin ederim ki, doğru: Trendeki tipimin adı gerçekten Kerem! Tabii bu, onunla konuştuğum anlamına gelmiyor. Şöyle ki: Her zamanki gibi, sekize yirmi kala durağa varıyorum. O da -her zamanki gibi- kolunun altında bir gazeteyle direğe yaslanmış, sakız çiğniyor. Bir metre kadar uygun bir uzaklıkta duruyor; ona bakmaksızın, pantolan cebimden bir sakız çıkarıp ağızıma atıyorum. Sakız çiğnemekten yıllardır hoşlanmadığım halde, bu tip yüzünden kendime bir kutu sakız aldım; çünkü, konuşmadığımıza göre, hiç olmazsa birlikte sakız çiğnemek bizi bir şekilde birbirimize bağlar, diye düşündüm!

     Tren geliyor, biniyoruz. Önce ben, arkadan o. "Giriş" in karşısında, otomatik bilet kutucuğunun orada, ufak tefek, siyah saçlı, suratı normal bir insanın gözeneklerinden çok sivilce dolu şişkonun teki dikiliyor. Koca bir de göbeği var. Pantolon kemerinin üstüne taşmış, kırmızı beyaz kareli gömleğinin düğmelerinin arasından, bir et yığını fırlıyor. Şişko sağ elini kaldırıp, "Selam, Kerem! Nasılsın koçum?" diyor.

     Benim tipin gerçekten adının Kerem olduğunu duyunca o kadar şaşırıyorum ki, ayaklarım birbirine dolanıyor ve takıla takıla yürürken Şişko'nun göbeğinin üstüne düşüyorum.

     Şişko sırıtıp, "Upss, hanımefendi, sabahın köründe bu ne şeref!" diyor.

     Kendimi kareli göbekten kurtarıp, kesin kıpkırmızı bir suratla, en yakın boş yere atıyorum. Oysa ben Trende hiç oturmam; üç durak için buna değmez. İngilizce sözcük defterimi çıkarıp, sözcükleri mırıldanarak tekrarlamaya başlıyorum.

     Daha bir sayfanın sonuna kadar gelmeden etraf birden kareleniyor; Şişko üzerime eğilmiş, "Merhaba, hanımefendi," diyor. "Çarpışmamızı daha yakın bir tanışıklığa dönüştürebilir miyiz? Size kendimi tanıtabilir miyim? Bendeniz, Mevsimin Gözdesi İkinci Güçlü Barış."

     "Merhaba," diyorum, "En Zeynep."

     Benim tipimle tanışıyor olmasaydı, bu oğlana asla adımı söylemezdim. Böylesine çirkin olduğundan değil -Bunun için yapabileceği bir şey yok. Ama, bu kadar salak-yılışık-hava-atma-tavrı son derece sinirime dokunur. Hiç gelemem böylesine.

     Şişko, "Oradaki çubuğa tutunan genç de," diyerek sosis başparmağıyla arkayı işaret ediyor; "Kerem; kaç yıllık okul arkadaşım."

     Dönüp Kerem'e gülümsüyorum. Kerem de belli belirsiz gülümsüyor.

     "Hanımefendi liseye mi gidiyorlar?" diye soruyor Şişko, sosis başparmağıyla öne, okula doğru işaret ederek.

     Başımla onaylıyorum.

     Şişko, "O zaman hanımefendi hemen inecekler," diye sızlanıp, üzgün bir surat yaparak yağlı anlında çizgiler oluşturmaya çalışıyor; ama boşa!

     Yine başımla onaylıyorum.

     Şişko sosis başparmağıyla sivilceli çenesini kaşıyor. "Bugün öğleden sonra birbirimizi daha iyi tanımaya ne dersiniz, hanımefendi?" diye soruyor.

    

Nefret Edemem... (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin