5 Haziran, Perşembe

106 8 0
                                    

(şarkı=ben <3)

Matematik kağıdımı görünce, Selin'in yüzü bembeyaz oldu. Alt dudağı titremeye başladı. Hatta, o koca kepçe kulakları bile titredi. Şaşkınlıktan doğru dürüst bir Öfke bile atamadı. Yalnızca, ''Ama çocuğum, ama çocuğum,'' diye kekeleyip, sonra da, ''Sınav kağıdı bir belgedir, çocuğum. Bilmiyor musun? Ne yapacağız şimdi, ne yapacağız şimdi?'' diye sızlandı.

''Ama, artık içine bir şey yazmam gerekmiyor ki,'' diye yanıtladım.

Bu onu yatıştırmadı. Tamamen yıkıldı kadın. Anlaşılan, öğretmenler okul eşyasına bizlerden daha fazla saygı duyuyor. Sonra da, ''Nasıl oldu ki bu, yavrum?'' diye sordu.

Böylece planımın tek zayıf noktasına isabet etmiş oldu; çünkü benim dolmakalemim kartuşlu. Mürekkep şişesinden doldurulan o eski tip pistonlu kalemleri kim kullanıyorki artık? Bir tek anneannemin var öyle antika dolmakalemi. İyi ki, hemen aklıma o geldi. Selin'e, dolmakalemim bozulduğu için anneanneminkini ödünç aldığımı, onu doldurmak isterken -daha önce hiç yapmadığım için- maalesef beceremeyip, bir kazaya neden olduğumu anlattım!

Selin, ''Ama çocuğum, inan önce kağıdını bir kenara kaldırır,'' diye sızlanırken, ben de suçumun ayırdında - mahcup- pişman başımı öne eğdim.

Selin üç kere daha derin derin iç çektikten sonra, Can'ı tahtaya kaldırıp, çevirmesi için bir cümle söyledi. Mürekkep olayı da böylece tatlıya bağlanmış oldu!

İki haftadır her sabah, tren durağına gittiğimde durak levhasına dayalı duran değişik bir tip görüyorum. Çok uzun boylu (garanti 1.90 metre ya da daha fazla) ve de sapsarı (lüleli), uzun saçları var. Hep sakız çiğniyor. Hareketleri hem çok zarif hem garip. En azından on altı yaşında olduğunu tahmin ediyorum. Çoğu zaman koltuğunun altında bir gazete oluyor. Okul çantası yok. Ama, bu bir şey ifade etmez. Bizde, üst sınıflardakilerin çoğu okula çantasız geliyor.

Bu tip hep benimle aynı vagona binip karşıma oturuyor. Sanki gazete okurmuş gibi yapıyor. Ama, gazetenin üstünden bana bakıp duruyor. Üstelik, durağa vardığımda trene son anda kaçırdığım iki keresinde bu da yerinden kıpardamadı. Beni beklemek için trene binmedi. Başka bir nedeni olamaz!

Niye benimle konuşmuyor ki, o zaman? Utangaç mı acaba? Gönül işleri soru-cevap sütunlarında, kızların da beğendikleri oğlanlarla konuşabileceklerini okudum çoğu kere; ama, Allah aşkına, nasıl yapacağım ki bunu?

Senin adın ne? ya da Nereye gidiyorsun? ya da Sen de okula mı gidiyorsun? ya da hatta, Bugün de hava tam bir felaket!

hepsi de çok aptalca geliyor kulağa! Ama, ona gerçeği -yani: ÇOK HOŞUMA GİDİYORSUN- demeyi beceremem. Melis, cüzdanımda bir şey arıyormuş gibi yapmamı söylüyor. Sonra da yere birkaç bozuk para düşürmeliymişim. O zaman, bu tip de yerden paraları alıp bana verirmiş. Ben de teşekkür edince -eğer bana ilgisi varsa- konuşma başlamış olurmuş!

Belki yarın bunu denerim. Ama, başka bir şey düşürmeliyim. Öyle metaliksizim ki, sokağa düşürecek param bile yok. Birkaç bozukluk, o kadar. Bunları yerden toplamaya değmez.

Cep harçlığı durumumun artık yeniden gözden geçirilmesi gerek. Dört yıldır ayda bir yüzlük alıyorum yalnızca. Bundan da zaten bana hiçbir şey kalmıyor; çünkü her zaman Melis, Can ya da bir başkasından ödünç para almış olduğumdan, bu yüzlükle ancak borçlarımı kapatabiliyorum.

On dört yaşındaki birinin on yaşındakinden daha çok paraya gereksinimi vardır elbette. Üstelik, yılda ortalama yüzde yedi oranında alım olduğu düşünülürse, benim zavallı yüzlüğün alım gücünün yüzde yirmi sekiz azaldığı ve yalnızca yetmiş iki lira değerinde olduğu görülecektir. Beni yetiştiren değerli kişilerin bunu bilmesi gerekir! Bir de onlara uzun uzun anlatacak değiliz herhalde!

Eskiden, annemle babam henüz birlikteyken, masaya yumruğu indirip haklarımı istemek hiç zor gelmezdi bana. Ama şimdi, her şey karman çorman oldu. Annem durmadan parasızlıktan yakınıyor. Babamın da parasız olduğu besbelli; nafaka ödemelerini üç ay geciktirmezdi yoksa. Babam cimrilik yapıp parasını sakınacak biri değildir asla.

Her şey apaçık ortada! Artık babamın ev kirası ödemesi gerekiyor; annem de evin kredi taksitlerini karşılıyor. Annem kendisine bir araba da aldı. Artık babam onu götürmediğine göre, işe nasıl gitsin ki? Annemin çalıştığı noterlik yeri kentin öbür ucunda. Oraya trenle gitmek dünya seyahatinden farksız.

Hem, babam sık sık dışarıda yemek yiyor. Ayrıca kışın iki evin ısıtılması gerek. Geceleri de iki evde elektrik yanıyor. Üstelik, eskiden babamın tamir ettiği her şey için şimdi annemin tamirci çağırması gerekiyor; onlar da çok para tutuyor. Öte yandan, babam kirli çamaşırlarını çamaşırhaneye veriyor; onlar da her ütülenen şey için dünyanın parasını alıyorlar. Babam kirli çamaşırlarını çamaşırhaneye veriyor; onlar da her ütülenen şey için dünyanın parasını alıyorlar. Babama haftada bir de temizlikçi geliyor. Yani kısacası, her şey için iki kere ödeme yapılması gerekiyor: Telefon faturaları, televizyon abonelikleri, radyo kanalları... Ayrıca, babam eskisini bize bıraktığı için, kendisine yeni bir televizyon almak zorunda kaldı. Annemin de, babam bizimkini götürdüğü için, eve yeni bir müzik seti alması gerekti. Tabii, babamın yeni mobilyalar alması da gerekti. Hala bunların taksitlerini ödüyor.

Ayrı yaşamak evli yaşamaktan iki kat daha pahalı. Bunların hepsini bir şekilde anlıyorum. Ama, niye benim bu yüzden yoksulluk sınırının altında bir cep harçlığıyla yetinmem gerektiğini anlamıyorum. Boşanan ben değilim herhalde.

Ancak çok varlıklı insanların gücü boşanmaya yetebilir.

Melek, benim bu duruma aldırmamam gerektiğini söylüyor. O da aldırmıyormuş. Tam tersi, diyor. Çift harçlık alıyormuş! Babası, annesinden harçlık aldığını bilmiyor onun. Annesi de, babasından harçlık aldığını bilmiyor. Ama, Melis için çok kolay bu; çünkü onun annesiyle babası birbirinin can düşmanı, tek kelime konuşmuyor ve asla karşılaşmıyorlar. Bende durum farklı. Sanki bir kara büyü var! Ne zaman artık anneme cep harçlığı mağduriyetimden söz edecek olsam, ben daha ağzımı açmadan, o başlıyor para sıkıntısını, boğazımıza kadar borca gömülü olduğumuzu anlatmaya. Öte yandan, zor koşullarımı babama açmaya karar verdiğim her sefer de, o bana maddi sıkıntılarından yakınıp, zor dayandığından öfke vuruyor. Tabii ben de, cep harçlığı sorunumla daha fazla yük olmayı göze alamıyorum.

(arkadaşlar üzgünüm kısa kısa ve biraz geç yazıyorum bölümleri kusura bakmayın işlerim var 6 haziran, cuma gününü yazıcam daha sonra yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum görüşmek üzeree :)))

Nefret Edemem... (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin