Tam 86 gün sonra tekrar bu cehennemin önünde durmak, Ajda Pekka'nın Şahdamar şarkısını dinlemek kadar berbat birşeydi. Başkanı olduğum Yıldız Koleji, aslında İstanbul'un en iyi kolejleri arasındaydı. Fakat ailemin zoruyla geldiğim bu okulda hiç de iyi anılarımın olduğu söylenemezdi.
"Miraaa?" Aslı'nın sesini duymamla düşüncelerimi bir kenara attım.
Arkamı dönmemle Aslı'nın üstüme atlaması da bir oldu. "Çok özlemişim kız seni."Ben gülerken o da beni ahtapot gibi sarmıştı. "Görüşmeyeli sadece 1 hafta oldu. Ne bu özlem?"
"Olsun yine de çok özlemişim. Ayrıca müdür seni arıyordu. Her seneki konuşmalarından yapacakmışsın herhalde." Ahh, kahretsin! Ben onu tamamıyla unutmuştum. Telaşla Aslı'nın kolları arasından çıkıp "Eyvah! Ben onu unutmuşum. Neyse o zaman ilk derse yanındayım bebeğim. Dedikoduları o zamana sakla. Yanına da kimseyi oturtma. Hadi öptüüm," dedim ve yanağına sulu bir öpücük bırakıp arka bahçeden çıkıp hızla okula girdim.
Okul başkanı olduğum için her sene okulun ilk günü müdürler ve kurucularla birlikte bende o saçma, ortaokuldan beri ezberlediğimiz konuşmalardan birini yapmak zorundaydım. Sırf annem için bu okul başkanlığı saçmalığına katlanıyordum zaten. Yoksa kafayı falan yemem lazımdı okul başkanlığına aday olmak için.
Müdürün odasına geldiğimde koşmaktan ve merdiven çıkmaktan nefes nefese kalmıştım. Kapıyı tıklatıp müdürün gel demesini duymamla kapıyı açtım. Fakat açmakla kalmadım, iki adımımdan sonra yeri boylamam da bir oldu. Ya, ben bu dünyada ne günah işledim de–sayamıyorum bile ama çaktırmayın- her zaman taş çocukların önünde rezil oluyorum? Hemen kaygan olan yerden kalkıp, üstümü başımı düzelttim ve müdürün karşısındaki koltuklardan birine oturdum. Karşımda da rezil olduğum taş çocuk oturuyordu ve kahkaha atmamak için alt dudağını dişlediğini görebiliyordum. İyi ki bir rezil olduk yani.
"Mira'cım kusura bakma. Seni uyaracaktım ama bir anda odaya öyle dalınca... neyse olan oldu artık. Sen iyi misin?" Şeyda Müdür'ün sesiyle taş çocuğu kesmeyi bırakıp bakışlarımı ona çevirdim.
"İyiyim iyiyim hocam. Sorun yok. Aslı, müdür seni arıyor diyince geç kaldım sandım. Ondan biraz acele ediyordum."
"Tamam, benim beş dakikalık işim var. Sende zaten törende okuman gereken paragraf var dimi?"
"Var hocam. Tören ne zaman başlayacak?"
"10 dakika sonra. Başlamadan bir iki dakika önce törenin yapılacak olan bahçeye gel. Orada olurum ben. O zaman konuşuruz."Başımı salladım ve Şeyda Müdür'e "görüşürüz" deyip, karşımdaki öküze bakmadan odadan çıktım. Öküz ya! Düştüğümde insan bir kalkıp yardım ederdi. Ama bu öküzümüz rahatını bile bozmamıştı.
-----------------
Törenden sonra bütün öğrenciler sınıflarına dağılırken, bende hızlıca sınıfa çıkıp Aslı'nın yanına oturdum. Aslında bu okulda herkes beni tanırdı ama çok arkadaşım yoktu. Arkadaş edinmekten çok düşman edinirdim.
"Mira? Yine dalıp gittin kızım. Daha okulun ilk gününden ne düşünüyorsun böyle?"
"Hiç," dedim "i" harfini uzatarak. "Bu sabah müdürün odasında bir çocuk gördüm ama daha önce hiç görmemiştim. Yeni herhalde,"
"Nee? Sende mi gördün? Törende herkes onu konuşuyordu. Ama kimse konuştuğunu duymamış. O yüzden bazıları dilsiz yada sağır olabilir diyordu."
Tabii ya. Demek ki o yüzden ben müdürün odasındayken hiç konuşmamıştı veya "iyi misin?" diye sormamıştı. Belki de gerçekten sağır yada dilsizdir.
İnşallah beğenmişsinizdir. Bu benim ilk hikayem. Klişelerden olabildiğince uzak durmaya çalışıyorum. Oy verirseniz çok sevinirim. Zamanınızı ayırıp okuduğunuz için de çoooookk teşekkürler. Seviliyosunuzz😁😁
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN KARANLIĞI
Teen FictionBaş parmağıyla nazikçe göz yaşlarımı sildi. "Bir daha o Onur denen herif için ağlamak yok. Anlaştık mı?" Usulca başımı salladım. Ne zaman başıma bişey gelse, kendimi kötü hissetsem yanımda hep o oluyordu ve bundan pek de şikayetçi olduğum söylenemez...