Multimedya: Mira'nın abisi-Semih
Bugün de, her zamanki sıkıcı okul günlerinden biriydi. Taa ki, okul çıkışına kadar. Abimi beklerken okulun otoparkından çıkan siyah BMW'yi gördüm ve tahmin edin ben bu BMW'yle başka nerede karşılaşmıştım? Ara sokakta, bana çamur atanın ta kendisiydi!
"Yok artık!" Tam yanımdan geçerken kim olduğunu görmek için kafamı eğdiğimde, gözlerim sonunda kadar açıldı. Yok artık. Yok artık. Yok artık. Bu dün müdürün odasındaki, törende herkesin konuştuğu çocuktu. Hem dün müdürün odasında düştüğümde beyefendi rahatını bozmayıp bir milim bile kıpırdamamıştı, hem de arabasıyla üstüme çamur atmıştı!
"Noldu?" Aslı'nın sesiyle bakışlarımı arabadan çekip, ona döndüm.
"Hani edebiyat dersinde sana anlattığım çamur olayı vardı ya, işte onu yapan bu öküzdü." dedim arabayı işaret ederek.
"Yok artık!" Evet bende aynı tepkiyi verdim. Bi kere bu çocuk dilsiz veya sağır ise dün o arka sokakta ne arıyodu? Ayrıca kac yaşındaydı ki, araba kullanabiliyodu? Acaba ehliyeti var mıydı?
"Geçen Ceren'in grubu konuşurken duydum, ismi Berk'miş heralde." Demek ismi Berk'ti. Aklıma gelen şahane fikirle hemen Aslı'ya döndüm.
"Yarın ilk işimiz bu çocuk hakkında bilgi toplamak olsun." Aslı bu işte bir numaraydı. Aslı bu okuldaki nerdeyse herkesi tanır, en büyük sırlarını bile bilirdi. O yüzden "ilk işimiz" dediğime bakmayın, bu işi direk Aslı'ya bırakacaktım. Hem zaten benim öyle dedikoduymuş, sırmış hiç işim olmazdı.
Abimi okulun otoparkına girerken gördüğümde Aslı'yı dürtüp, arabaya doğru yürümeye başladım. Aslı arkaya, ben öne oturduğumda abim sanki bi yere yetişmesi gerekiyormuş gibi, bindiğimiz anda gazı kökledi.
"Bir işin mi vardı?"
Başını iki yana sallamakla yetindi. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da bir sorun olduğunu anlayabiliyodum. Zaten direkesyonu sıkmasından da, genelde sinirden dişlerini birbirine bastırdığında alnında belirginleşen damardan da fazlasıyla belli oluyordu. "İyi peki söyleme. Ama biraz yavaşlar mısın?"
Abim söylediğimi yapıp yavaşladığında, zaten Aslı'nın evine de gelmiştik. Aslı arabadan tedirgin bakışlarla inerken, ben ona sorun yok dercesine gülümsedim.
"Bıraktığın için teşekkürler Semih abi."dedi tedirgin bir şekilde. Zaten nasıl olmasın ki? 17 yıl boyunca başıma kötü ne geldiyse, ne zaman kendimi bir belanın içinde bulsam, abim yüzünden oluyordu. Ama nasıl oluyo bilmiyorum her seferinde de o beni kurtarıyodu yada ne zaman canım bişeye sıkılsa, üzülsem yanımda olup, elinden geldiğince bana destek olmaya çalışıyordu. Ablam gittiğinden beri...
Abim tekrar arabayı çalıştırıp bizim eve doğru sürerken, kendimi daha fazla tutamadım. "Aslı'nın yanında böyle davranmaktan vazgeç. Kızı korkutuyorsun. Hem sen neden bu kadar sinirlisin?" Aslı'nın ailesi bizim aile dostumuzdu ve Aslı'nın babası da doktor olduğu için abim ne zaman büyük sinir krizlerinden birini geçirse, ilk işimiz Aslı'ları aramak oluyordu. Bu yüzden de Aslı hep abimin o psikopat hallerini görüyordu ve ister istemez korkuyodu.
"Mira lütfen! Kalbini kırmak istemiyorum." İşte abimin en iyi kaçış yoluydu sessiz kalmak. Bu güne kadar ne yaşadıysa hepsini içine atıyordu ve bu onu içten içe bitiriyodu. En kötüsü de, bu konuda hiç bişey yapamamaktı...
-------
"İnmek istemiyorum. Seni yanlız bırakmayacağım. Bu sefer değil!" Evin önündeydik. Fakat beni bıraktıktan sonra bir yere gideceğini biliyordum ve bu gideceği yerde de başını belaya sokacağından adım gibi emindim."Mira in şu arabadan. Benimle falan gelmeyeceksin. Hemen, şimdi inmezsen zorla indiririm."
Umursamazca omuz silktim. Eğer oraya gitmekte bu kadar kararlıysa ben de arabadan inmemekte kararlıydım. "Hiç vazgeçmeyeceksin dimi başını belaya sokmaktan?" Cevap vermedi. Yine aynı şeyi yapıyordu, sessiz kalıyordu. Susuyordu.
"Yani kesin gidicem diyosun oraya?" dedim emin olmak için.
"Ohh be! Sonunda anlayabildin kızım şunu." Sen öyle san. Benim adım Mira'ysa, ya oraya birlikte giderdik, yada gitmezdik. Kol saatimi gösterip, "O halde geç kalıyoruz. Gidelim hadi." dedim şirince sırıtarak.
Artık benden bıkmış bir halde başını iki yana salladı ve arabayı sürmeye başladı. "Peki başımın belası bunu sen istedin. Fakat arabadan inmek ve en küçük bişeye bile burnunu sokmak yok!" Ne! Arabadan inmek yok mu? Oldu canım. O zaman ben niye geliyorum ki, arabada boş boş oturayım diye mi? Belki fikrini değiştirir diye şirince sırıtmaya devam ettim. Ama "Ben ciddiyim!" demesiyle yüzümdeki şirin sırıtış gitmiş yerini somurtmaya bırakmıştı. Off'layip kollarımı göğsümde birleştirdim. Gıcık şey! Nolurdu yani gelmeme izin verseydi?
Yol boyunca ne o, ne de ben hiç konuşmadık. Ben zaten elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi tüm yol boyunca somurtmuştum. O ise sadece yola odaklanmıştı.
Sonunda yıkık dökük olmuş, eski bir fabrikaya geldiğimizde arabayı rastgele bir yere park etti ve anında bana döndü."Suratını asmayı kes. Çok çirkin oluyorsun." Şaka yaptığını biliyordum. Ne zaman beni siniretse veya üzse neşemi yerine getirmek için böyle derdi. Ama bu sefer başaramadı beni güldürmeyi.
"Abiii,bir hafta boyunca ne istersen yaparım bak. Söz. Yeter ki izin ver seninle geleyim. Lütfen?" dedim lütfendeki 'e' harfini uzatarak.
"Olmaz." dedi kesin bir dille. Ee, tabii kimin abisi... Ama bir ailede de herkes mi inatçı olur ya?
"Babama, arkadaşlarla ders çalışmaya gidiyorum dediğin geceler aslında bara gittiğini söylerim." dedim elimdeki son kozu da kullanarak. Artık buna da hayır derse, o gittikten sonra gizli gizli arabadan inip onu takip etmem gerekecekti ki bu kadar adrenalini kaldirabilir miydim bilemiyorum.
"Off! Peki Mira, gel. Ama içeriye asla ve asla girmeyeceksin. Kapının orda beni bekleyeceksin ve gördüklerinden birine bile bahsedersen senin için hiç iyi olmaz." Hızlıca başımı salladım. Demek ki abimi ikna etmek bu kadar da zor değilmiş.
Arabadan inip, fabrikaya doğru ilerlemeye başladık. Acaba içeride ne yapacaklardı da yürüdüğümüzden beri abim bana yüz bininci kez asla içeri girme diyordu? Ama bilmiyordu ki her asla dediğinde o kapının ardında ne olduğunu daha da çok merak ettiğimi.
"Burada bekle ve ne olursa olsun içeriye girme. En önemlisi de kimseyle konuşma. Anlaştık mı?" Şu anda herşeyden çok o kapıdan içeri girip, bu kadar gizli olan ne bulmak istiyordum.
"Tamam. Kendine dikkat et!" dedim. Abim bişey demeden kapıyı açtı ve içeriye girdi. Arkasından bişeyler görme umuduyla parmak uçlarıma çıkıp abimin omzunun üzerinden baktım. Ama abim buna fırsat vermeden anında kapıyı yüzüme kapattı. Zaten ne yapmasını bekliyodum ki, son dakikada "Tamam tamam hadi gel."demesini falan mı?
Abim içeri gireli 5 dakika olmuştu. Yani tam beş dakikadir burada mal gibi dikiliyodum ve her geçen dakika merakım daha da artıyordu. Bir anda içeriden bir bağırış sesi geldiğinde sıçramama engel olamadım. Şu anda ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ya abime bişey olduysa?
Genelde filmlerde iki taraf vardır. Biri iyi şeyi yapmanı söyler diğeri de kötü şeyi. Ama maalesef bende o iki taraf olmadığı için, beynimde sadece bir ses yankılanıyordu. O da hemen içeriye girmem gerektiğiydi. Ama zaten benim hayatım filmlerdeki gibi olsaydı şu anda bu ıssız sokakta, her gün başını belaya sokan bir abiyi bekliyor olmazdım. Ben de içimdeki sesi dinledim ve kapıyı açmak için elimi kapının koluna götürdüm. Tam kapıyı açacaktım ki, arkamdan gelen ses buna izin vermedi. "Ne işin var burada senin?"
İşte şimdi sıçtım!
Veeee bölümün sonu. Baya uzun oldu bir bölüm oldu. Bu da benim size karne hediyem olsun. İnşallah beğenmişsinizdir. Oy verirseniz çok sevinirim. İyi bir sömestr tatili geçirmeniz dileğiyleee.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN KARANLIĞI
Teen FictionBaş parmağıyla nazikçe göz yaşlarımı sildi. "Bir daha o Onur denen herif için ağlamak yok. Anlaştık mı?" Usulca başımı salladım. Ne zaman başıma bişey gelse, kendimi kötü hissetsem yanımda hep o oluyordu ve bundan pek de şikayetçi olduğum söylenemez...