Aral Uras'tan
''Hadi ama gerçekten mi?En yakın uçak 5 dakika sonra kalkıyor olamaz!''dedim yine şizofrence.Evet yetişememiştim.Ve bundan sonraki en yakın uçak 3 saat sonraydı.Hayır,bekleyemezdim.Çünkü buraya ve buranın çöllerine,garip hayvanlarına daha fazla tahammül edemezdim.Üç saat boyunca zamanın çabuk geçmesini dileyerek 12 tane Starbucks Caramel Macchiato içtim ve 6 kez kustum hemde 5.ve 6. kusuşumda artık beni erkekler tuvaletine almadılar.Bende kadın tuvaletine gittim ve orada kustum.Aralarındaki yetmiş yaşında olduğunu düşündüğüm teyze bana ''Vah kuzuum!Ne yedin ne içtin evladım sen?''diye sorduğunda bir anlığına şoka girdim.Çünkü hala Avustralya'daydım ve bana ege şivesiyle bir teyze yardım etmişti diğer botoks patlaması yaşayan küstahların içinden.''ALLAH RAZI OLSUN TEYZEM!''dedim ona biraz aksanlı bir şekilde.Çünkü Türkiye'de doğmuştum, müslümandım ve ailem bana resmi olarak Türk olduğum için Türkçe öğretmişlerdi.Şimdiyse şu sıkıcı ülkeden kurtulup temelli memleketime yerleşmeye gidiyordum.Hem üniversite eğitimimi orada tamamlamak hem de oradan da sıkılana kadar orada yaşamak istiyordum.
Sonunda uçağa binmiştim.Hayatımda uçağa medeni olarak ikinci,ruhsal olaraksa birinci binişimdi.Şu anda berbat birşeyi farkettim,farketmez olaydım.Uçak beni
tutuyordu!Atatürk Hava Limanı'na geldiğimde ise yine kustum.Hem de bu defa güvenlik görevlisinin üstüne.Adam benim yabancı olduğumu farkettiğindeyse dişlerinin arasından ''Sonra Türkiye neden gelişmiyor?'' diyerek tısladı.Ona sırf dediklerini duyduğum için bende aynen onun gibi dişlerimin arasından sessizce özür diledim.Ama o anda ise ruhum o adamı öldürmüştü.Ne yani,uçak tutuyorsa bu benim sorunum değil.Ertesi gün pazardı ve pazardı.Yani hem pazar günü hemde buranın pazar günüydü.Türkiye de tek başıma geçirdiğim ilk geceydi.Kalktığımdaysa hemen kısa bir duş aldım ve üstüme temiz,beyaz ve kolsuz bir tişört giyip çıktım.Oturduğum apartmanın altında ''Yan Sekiz Kafe''var.Dün gece çok yorgun bir şekilde geç bir saatte gelince ismini farketmemişim.Ama şimdi yaklaşık 15-20 saniyedir bu levhanın anlamını çözmeye çalışıyorum.Ama şimdi anladım.Yan sekiz sonsuzluk demekti.Bunu farkettiğim an psikolojim yerle bir oldu.Ve şimdi Türklere neden normal değiller dediklerini anladım.Her neyse çok açtım.Hemen Serpme köy kahvaltısı aldım. Ama yok yok içinde.Ortada "menemen"diye birşey var.Böyle yumurtalı biberli domatesli falan. Garson benim menemene bakışımı gördüğünde sırıttı ve "ekmegini ban" dedi.Hemen yalaka öğrenci gibi sözünü dinledim.Bandım.Ama ne banmak. Mest oldum resmen.Kahvaltıda 2 reçelli ekmek,2 ballı kaymaklı ekmek,5 bardak çay,1 büyük tava menemen,domates ve salatalık yedim.Doyduğumu farkettiğimdeyse Avustralya' da hayatımın 18 yılının boş geçtiğini anladım.Bütün bu güzelliklerden uzakta yaşamak berbatmış.Acaba Türklerin kahvaltısı böyleyse yemekleri nasıldır?
Hesabı ödedikten sonra aklıma yüzük koleksiyonum geldi.Ben hayatım boyunca gittiğim her yerden (mesela Avustralya'nın tüm gittiğim şehirlerinden) sadece oraya özgü desenleri olan yüzükler alırım.Bakalım İstanbul yüzüğüm nasıl olacak?
Sorduğum birkaç kişi bana Kapalıçarşı'yı önerdi.Sonra bir taksiye atlayıp Kapalıçarşı'ya gittim.Ama girişteki bir stant dikkatimi çekti.Aa bir dakika o yüzük çok ama çok güzel.Böyle kalın biraz ama çok güzel.Ama bir anda gözüme simsiyah gözlerini bana dikmiş birini gördüm.Galiba kızdı.Galiba diyorum çünkü tam iki sokak ayrımındaki binanın arkasından sadece gözleri gözüküyordu.Ama halüsinasyon görmüş de olabilirim.Çünkü ben o tarafa bakar bakmaz kayboldu gözler.Önemsemedim.Satıcıya fiyatını sorduğumdaysa satıcı bana "Emin misin?Yani bu yüzük lanetlidir.Ve daha da kötüsü bu yüzüğü taktın mı çıkaramazsın.Bir marangoz bulup kırdırman gerekir.Ki o da biraz zor."dediğinde niye zor ki diye sormak istedim ama sonra üşendim ve problem yok diyerek geçiştirdim. "Peki bu yüzüğün fiyatı ne kadar?"dediğimdeyse adam bana aceleyle"Alacaksan al.Fiyat yok.Bedava.Acele et.Al şu lanet yüzüğü standımdan.O yeter."dedi.Bende tabi içten içe "Valla Aral kaptın yüzüğü.Yine ballısın" desemde dıştan nazikçe teşekkür ettim.Tam apartman kapısından girerken apartmanın köşesinde yine aynı gözleri gördüm.Yine halisinasyondur deyip geçiştirdim.
Ertesi gün okulda ilk günümdü. Ama kimse yanıma yanaşmıyor,benimle konuşmuyordu.En sonunda benimle yaşıt olduğunu düşündüğüm bir çocuk geldi ve bana "O yüzüğü neden takıyorsun?"dedi endişeli bir ses tonuyla.Ona "neden ne
var ki?Yasak mı yoksa?"dedim ve yüzüğü çıkarmaya yeltendim.Ama çocuk bana döndü ve "Çıkaramazsın.Boşuna uğraşma.O yüzük lanetli."deyince beynime satıcı adamın dedikleri dank etti."Pekala.Herkes bu yüzüğün lanetli olduğunu söylüyor.Madem lanetli,bir hikayesi de vardır değil mi?' dediğimde bana olumlu anlamda başını salladı."Elbette var.Rivayete göre çok da eski değil.10 yıl önce bir kız varmış. Böyle cıvıl cıvıl etrafıma neşe saçan bir kız.Ama bir gün bir karı koca bu yüzüğün aşırı sertliğinden yararlanıp bu kızın anne babasını öldürmüş.Bu kız da o zamandan beri bütün dünyaya düşman olmuş.Ve hergün o yüzüğü takacak kişiyi aramış. Çünkü o kişiyi bulduğunda doğru zamanda saldıracak ve sadece o kendi kullanabildiği yüzüğün güçlerini tüm dünyaya karşı kullanacak.Ve yine ri ayete göre bu kız siyah gözlüymüş.Peki sen hiç son günlerde etrafında böyle bir kız gördün mü?Tabi artık siyah giyiniyormuş.Ona göre görüp görmediğini söyle. "dediği an gördüğüm gözlerin halüsinasyon olmadığını farkettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ YÜZÜK
FantasyBu hikaye belki sizi kendi dalgasına alıp sürükleyecek.Yada siz onu beğenmeyip eklememiş olduğunuz kütüphanenizden tamamiyle sileceksiniz.Ama her şey gibi basılmış veya basılmamış bütün kitaplar da bir şansı hakeder. Peki siz bu hikayede Aral olup s...