Mesnevî"de eski kültürlerden süzülüp gelen, bir bakıma insanlığın ortak malı sayılan çok miktarda hikâye yer alır. Mevlânâ, bunlardan bazılarını nereden aldığını kendisi söyler. Hikâyelerin çoğu da muhtemelen şifahî kültürle edindiği birikimin eseridir.
Mevlânâ"nın Mesnevî"de çeşitli hikâyelere yer vermesinin amacı, bir fikri zihinlere daha iyi yerleştirmektedir. O, çok basit ve etkili bir pedagoji kuralını uygulamıştır. Teorik bilgi ve fikirlerin yalın olarak verilmesi son derece kuru ve itici olur. Hâlbuki bir olaya, bir hikâyeye bağlı olarak sunulunca kolay takip edilir ve hatırda daha iyi kalır. İşte bu gönül adamının üstün yönlerinden biri de bu noktada kendini gösterir. O, en basit olayları, sıradan hikâyeleri bile son derece ustalıklı yorumlarla takdim etmesini bilmiştir. Mesnevî ve Fîhi Mâ Fîh, bu yönden onun eğitici dehâsının örnekleriyle doludur. Bu yazıda Mesnevî"deki “Ayaz" hikâyelerinden ikisini ve yorumlarını sunacağız:
I- Ayaz"ın Sırrı
Gazneli Mahmud"un has hizmetçisi Ayaz (Eyaz) saraya geldiği gün, üstündeki posttan yapılmış eski elbisesiyle çarığını bir odaya asmıştı, o günleri unutmamak için onları muhafaza ediyordu. Odanın kapısını kilitlemişti, kimseyi oraya sokmazdı. Ayaz her gün bu odaya gelir, bir süre oturur ve kendi kendine: “Sakın büyüklük taslamaya kalkışma, işte çarığın, işte posttan elbisen!" derdi.
Hükümdar kendisini çok severdi. Düşmanları, onun pâdişaha olan yakınlığını kıskanırdı. Ayaz"ın bu odada bir hazine sakladığını, altın ve gümüş torbalarını biriktirdiğini sanarak, onu gözden düşürmek için Sultan Mahmut"a şikâyet ettiler:
-Siz bu kadar çok değer veriyor, bu kadar ikramda bulunuyorsunuz. O ise sizden çaldığı altınları ve gümüşleri bir odaya saklamış, oraya kimseyi sokmuyor! dediler.
Pâdişah bunu söyleyenlere dedi ki:
-Gece yarısından sonra o odanın kilidini açarak içeriye girin,; oradaki altınları, gümüş ve mücevherleri size bağışladım. Bir şartla ki, neler bulduğunuzu gelip bana anlatacaksınız.
Kıskanç adamlar sevinerek pâdişahın huzurundan ayrıldılar. Sabırsızlıkla beklemeye başladılar. Gece yarısı olunca kapının kilidini kırarak odaya daldılar. Fakat o ne. Odada bir çift çarıktan ve eski bir giysiden başka bir şey yoktu!. Belki altınları yere gömmüştür diye odanın içini kazmaya başladılar. Fakat hiçbir şey bulamayarak, yaptıklarından ve söylediklerinden pişman bir şekilde hükümdarın huzuruna varıp, gördüklerini olduğu gibi anlattılar. Af dilediler. (Mesnevî, C. V, beyit: 1857 vd.)
Gazneliler 963-1186 yılları arasında Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan"da hüküm süren bir Müslüman-Türk hanedânıdır. Sultan Mahmud 998-1030 yılları arasında bu devletin başında bulundu. İslâm"ı yaymak için Hindistan"a on yedi sefer düzenledi. Kazandığı zaferler sonucu, ünü İslâm dünyasında yayıldı ve bir kahraman olarak tanındı.
İşte Eyaz / Ayaz meşhur Gazneli Mahmud"un (ö. 421/1030) sâdık adamının ismidir. Zekâsı, sadâkati, Sultan Mahmud"a bağlılığı ile bir çok hikâyeye konu olmuştur.
Saraya geliş mâcerası kısaca şöyledir:
Bir gün Gazneli Mahmud ava çıkmıştı. Bir ceylan peşinde koşarken, yanındakilerden ayrıldı, adamlarından tamamen uzaklaştı. Nihayet bir kaç Türkmen evi gördü.
Yorgun, terlemiş ve susamış hâlde evlerden birine yaklaştı, su istedi. Karşısına genç Ayaz çıktı, Sultan Mahmud"un kıyâfetinden ve hâlinden önemli birisi olduğunu anladı, saygı gösterdi:
-Sultânım biraz istirahat buyurun, bu civarda suyu çok hoş olan bir çeşme var.
Babam az evvel oraya gitti, su getirecek, size o sudan takdimedeyim, dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Islam Aşıkları
Non-FictionHoşuma giden hadislerden,ayetlerden,Sahabe,Şeyhler,Büyük Alimler ve Peygamber Efendimizin hayatından kissalar ve ibret verici hikayeler yazacağım.