1.Bölüm

116 20 12
                                    

Açlık başıma vurmuştu. Bitmek bilmeyen sorunlarım, iyice zayıflatmıştı bedenimi. Üvey abimin, korkusunu ve gözümün önünde sürekli canlanan yüzünün; tüm bedenimi esir alışının, eziyetiyle yaşıyordum son günlerde. En son yaşananlardan sonra, gözlerime, uyku girmiyordu. Uzun süredir, bu psikolojinin etkisiyle yaşıyordum. Tabi buna yaşamak denirse, 

Lise sona gidiyordum. Okuldan eve geldiğimde, annemi kapının ardında çığlık atarken buldum başı kanıyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Yerdeki cam parçalarının biraz ilerisinde kırılmış şarap şişesi ve gözleri dönmüş ayakta bile durmayı beceremeyen abim duruyordu. Tüm bunlara dayanamaz hale gelmiştim. Bir çok kez şikayet etmiştim. Ama beni öldürmeyle tehdit ederek şikayetimi geri aldırıyordu. O gün Polisleri  arayıp, eve çağırdığımda, gün  içerisinde yakalanmıştı. Yaralamadan dolayı dört yıl hapse girmişti.
Annemin çığlık sesleri, bedenindeki yaralar  gözümün önünden gitmiyordu.
Tabi Üvey abim Murat'ın son söylediği sözlerde kulaklarımda çınlıyordu.

"Çıktığım gün beni bekle çok güzel günler yaşatacağım sana'

Karnımın içinde fırtınalar kopuyordu. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Bu kelime gün geçtikçe, kulaklarımı deliyordu. Bize yaptığı işkenceler; film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp gidiyordu.

Dersin bitmesine, on dakika vardı. Açlıktan iyice halsizleşmiştim. Biraz daha aç kalsam ölmezdim heralde. Kafamı sıranın üzerine koyarak dakikaları saymaya başladım Nihayet zil çalmıştı. Yağmur yanıma gelip ellerimden tutarak;

-Kumsal iyi misin sen? Yüzün bembeyaz olmuş.

Zor oynatıyordum ağzımı, derin bir nefes alıp;

-Benim bir şeyler yemem lazım,
kendimi hiç iyi hissetmiyorum.

-Abini taktın kafana yine deme? Korkma bir şey yapamaz sana.

-Yağmur çok korkuyorum çıkmasına çok az kaldı. Ya çıktıysa, ya bulursa beni?

Merdivenleri dahi inemiyordum.
Kantinde tost yiyerek, kendime geldim. İçtiğim ayran birazda olsa kendime getirmişti beni. Ama vücudumdaki kırgınlığımı, hala hissediyordum.

-Yağmur!  ben derse girmek istemiyorum, iyi değilim seni kantinde beklerim.

-Kumsal, önemli dersim olmasa yanında kalmak isterim ama....

-Sen beni merak etme burdayım.

Kafamı önümdeki masaya koyup, uyumak istiyordum. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Omuzumda bir el hissettim.

-Neyiniz var?

Yumuşak bir ses tonuyla kafamı kaldırarak;

-Kimsin benimle bu kadar samimi bir şekilde konuşuyorsun?

Onu baştan aşağıya süzerek, vereceği cevabı bekliyordum. Daha önce, hiç böyle bir yüze rastlamamıştım okulda. Üstündeki kıyafetler jilet gibiydi gömleğinden pantolonuna kadar, bir toz parçası yoktu.

-Ben Emre Edebiyat öğretmeniyim.

Gözlerim başımın ağrısıyla, iyice kısılıyordu.

-Ben edebiyat öğrencisiyim. Yoksa, Taner hocanın yerine gelen, öğretmen sizmisiniz?

-Evet benim.

Her sorduğum soruya cevap veriyordu. Ama konuşacak halim bile kalmamıştı. Memnun oldum, dermişçesine kafamı sallayarak, kantinden çıkıp tuvalete gidecekken, gözkapaklarım kuvvetini kaybederek kapandı.
Gözlerimi açtığımda Emre karşımda bana bakıyordu, bi yandanda ellerimi tutuyordu. Ellerimi çektim hızlı bir şekilde

DurgunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin