Kapak tasarımı için DostaneKurt a teşekkürler...
Mutluydu genç kadın. İçindeki onca korku ve kaygıya rağmen. Başını yasladığı camdan uzaklara dalmış gecenin koyu karanlığına doğru bakarken... Büyük bir aşkla doluydu yaralı yüreği. Asla vazgeçilemeyecek, yerini başka hiç bir aşkın dolduramayacağı. Uğruna herşeyi göze aldığı, asla cesaret edemeyeceği yollara baş vurduğu bir aşk: Evlat aşkı.
Kendi çocukluğunu düşündü bir an.
☆☆☆☆☆☆
Yokluk içinde ama huzurla doluydu evleri. Bir yaz ayında para kazanmak amacıyla gittiği şehirde görmüş, sevmişti annesini koca yürekli babası:
-Çimen yeşili gözlerine vuruldum annenin, derdi hep.
Onca yıla rağmen utançla kızaran yüzünü eğerken:
-Yapma, deme öyle çocuğun yanında, derdi güzel annesi.
Her ne kadar olmaz, uygun değilsiniz birbirinize dese de dinlememişti babaannesini. Ve düşünmeden sevdiği adamla birleştirmişti hayatını. İki yıl sonra babaannesi de göçmüştü dünyadan. Kimsesi yoktu başka. Kocasına bağlamıştı tüm hayatını. Dokuz yıl boyunca çocukları da olmamış ama asla aralarında bir sorun yaşanmamıştı.
Eşinin ailesinin isteği üzerine eşinin memleketi olan Mardin'e taşınmış orada hayatlarına devam etmişlerdi. Dokuz yılın ardından mutlulukları Mine ile perçimlenmiş , kara gözlü minikleriyle yüzleri daha bir güler olmuştu.
Yıllar geçmiş hayat kendi yolunu çizmeye başlamıştı. Hayat acımasızdı. Kara bulutlar üzerlerindeki güneşi gölgelemiş, gülen gözleri hüzne, yürekleri korku ve endişeye mesken olmuştu. Yokluk vardı. Çaresizlik vardı. Boyunlarını bükmüştü karşılaştıkları güç. Yıllarca bir erkek evlat sahibi olamamış olmanın ezikliği yüzüne vurulurken hiç aldırış etmemiş:
-Güzel kızım kırk erkek evlada bedel, demişti babası.
Fakat kızını da rahat bırakmıyorlardı artık.
Oranın en güçlü aşiretlerinden birinin oğluydu Hasan. Birgün yolda okuldan evine giderken görmüştü küçük Mine'yi. O an her istediğine sahip olmanın verdiği güvenle Benim demişti güzel Mine için.
Henüz on beş yaşında, babasının ve annesinin minik kızlarıydı o. Okuyacak, büyüyüp serpilecekti daha.
-Çok küçük benim kızım, dedi babası kapısına çağıran Halil Bey'e.
Direndi çaresizce. Dinleyen olmadı. Karşı gelinemezdi. Karar verilmişti artık. Beyin oğlu istemişti, olmalıydı. Ne haddineydi karşı gelmek.
O gün okuldan erken dönmüştü Mine. Gözleri ışıl ışıldı. Henüz evdekilere söylememişti babası ondan isteneni. Söyleyememişti. Bükmüştü boynunu. Bakmaya yüzü yoktu can paresine.
-Yorgunum biraz. deyip çekilmişti odasına.
Mine'nin annesi anlamıştı. Bir haller vardı hayat arkadaşında. Son günlerde her ne kadar bir şey söylemese de gözlerinde bir hüzün, çaresizlik vardı. Geceleri uyanıp evin dışına çıkıyor dolanıp duruyordu. Farkındaydı ama anlatacağı anı bekliyordu. Vakit ilerleyince eşinin yanına, odalarına geçti o da. Öylece yatakta uzanmış tavanı izleyen eşinin yanına uzandı.
- Anlat, dedi usulca. Anlat ki bileyim nedir yüzünü solduran.
Nasıl söylenirdi. Gözlerinden süzülen yaşlarla anlattı içini yakan derdini. Anlattı anlatmasına da hıçkırıklara boğulan karısını teselli edecek sözü yoktu ki. Arkasını dönmüştü güzel gözlüsü. İç çekerek ağlayan hayat arkadaşı, biriciğine tesellisi yoktu. Gün ağarırken hala uyumamış, gözlerinde yaş dinmemişti. Birden doğruldu yerinden Melek:
-Kaçalım, gidelim buralardan, dedi.
Cevap bile beklemeden kalkıp üzerini giyindi ve odadan çıktı. Belki de en doğrusu buydu. Gidebilirlerdi ve yeni bir hayata başlarlardı. Verdiği kararın mutluluğuyla gülümseyerek kalktı yataktan Murat.
-Bu sabah güzel bir menemen mi yapsak Meleğim. Ne dersin ?" Dedi karısına gülümserken.
Anlamıştı çimen gözlüsü karar verilmişti. Gidiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUNAM
General FictionÇocuk yaşta boğuştuğu hayatın gerçekleri yıldırmadı. Elinden alınan geleceğini yeniden yazdı... Mutluydu genç kadın. İçindeki onca korku ve kaygıya rağmen. Başını yasladığı camdan uzaklara dalmış gecenin koyu karanlığına doğru bakarken... Büyük bir...