''Yemin ederim ki aklımda hayırlı bir şey yok.'' Sonuna kadar yazacağıma kendi kendime karar verdiğim kitabıma hoş geldiniz. Umarım beğenirsiniz. Diyecek fazla bir söz bulamıyorum açıkcası. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum. Sayın Okurlarım kemerlerinizi bağlayın çünkü Jesssy'nin iç dünyasına olan yolculuğunuz tam olarak şimdi başlamış bulunmakta. Yolculuğumuz sırasında ara ara kıkırdayıp ara ara göz yaşı dökeceğinizi şimdiden belirterek yanınıza bir peçete almanızı rica etmek zorundayım. Yazarın Nur iyi okumalar diler.
Yatakta hissettiğim kıpırtıyla gözlerimi açtım. Ronald kalkmıştı. Gardıroba ilerlerken onu izledim.
Dolabın kapağını açıp Bir kazak aldı ve Çıplak göğsüne geçirdi. Küçüklükten kalma bir alışkanlıkla yatarken asla tişört giymezdi. Kazağın bel kısmını düzeltip bana baktı ve gülümsedi. Yavaşça yanıma yaklaştı ve alnıma eğildi.
Dudakları alnıma yavaşça dokunurken gözlerimi kapattım. Dudakları yavaşça geri çekilirken, gözlerindeki Ela renginin yeşiliyle bana gülümsedi.
''Günaydın'' dedi ve saçlarımı karıştırdı. Bu harekete sinir olduğumu bilirdi. Eline hızla vurdum ve yataktan onun kahkahaları eşliğinde doğruldum.
Tam ona ''Gülmeyi kes!'' demek için dönmüştüm ki göz göze geldik. Gözlerindeki yeşillik parıldıyordu. Ronald'ın gözleri kahverengi ve yeşilden oluşan elaydı. Buna rağmen genelde kahverengi görünürdü. Sadece gerçekten mutlu olduğu anlarda gözlerindeki yeşil kendini hafifçe belli ederdi ve şuan gözleri adeta sırf yeşilmiş gibi parıldıyordu.
Ona gülümsedim. Bana göz kırptı ve dolaptan pantolonunu çıkartmak için arkasını döndü. Pantolonu çıkarttı ve bana döndü. Muzip gülümsemesiyle sordu;
''İzlemek ister misin?'' Ona pis pis baktım ve üstümü açarak kalktım. Kapıya doğru giderken bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Ona döndüğümde ise Altımdaki kısa şorttan görünen bacaklarıma baktığını anlamıştım. Umursamadan dışarı çıktım ve banyoya yöneldim.
ışığın açık olmasına şaşırmıştım. Oysa Ronald sabahları banyoya gitmezdi ve bende gitmediğime göre ışığı kim açmıştı? Akşam açık bırakmış olmalıyız diyerek içeri girdim. Musluğun soğuk tarafını açtım ve suyu avucuma doldurdum. Buz gibi suyu defalarca yüzüme çarptıktan sonra musluğu kapadım ve yüzümü havluya bastım.
Kapıyı açarak dışarı çıktım. Ronald çıkmak üzereydi. Yanına gittim ve yanağına bir öpücük kondurdum. Daha sonra ona üzgün üzgün baktım ve konuştum.
''En kısa sürede yeni bir iş bulacaksın'' Onun polis olması beni endişelendiriyordu. Özellikle de FBI'da çalışması beni öldürüyordu çünkü onlara normal polislerin işin içinden çıkamadıkları davaları verdiklerini biliyordum. Örneğin katil soruşturmaları!
''Benim için endişelenme. Ben orada güvendeyim tamam mı bebeğim?'' Bu sözlere normalde inanmazdım ama o söyleyince yalan olduğunu bilmeme rağmen içime bir ferahlık gelmişti. Gülümsedim ve onu dışarı iterek arkasından kapıyı örttüm.
Söylendiğini duyabiliyordum ama umurumda bile değildi. Bizim ilişkimiz böyleydi işte. Çocuksu hareketler... Bu düşünceme gülümseyip odama çıktım. Dolaptan siyah bir deri dar kot ve salaş beyaz bir bluz aldım. Bu bluzu çok seviyordum. Nedensiz bir şekilde üstünde yazan yazı hoşuma gidiyordu. ''BÜYÜMEK BUYSA; KENDİ KOLLARIMDA ÖLDÜĞÜMÜ GÖRDÜM DEMİN...''
Üstüme bunları geçirdim ve siyah deri ceketimi üstüme geçirdim. Aynanın karşısında saçlarımı hızlıca taradım. Neyse ki fazla dolaşmamışlardı. Arkadan Bir at kuyruğu yaptım ve dudağıma kırmızı rujumu sürdüm. Hafif bir parfüm sıktım ve parfümü çantama attım. Güneş gözlüğümü de tişörtün yakasına taktım ve çorap almak için dolabımın yanına gittim. Beyaz bir babet çorap çıkartıp giydim. Ayağa kalktım ve sırt çantamı alıp dış kapıya yöneldim.
Kapıyı aralayıp dışarıdan siyah beyaz nikelarımı giydim ve dışarı çıktım. Çantamdan telefonumu alıp Alex'i aradım. Telefonu açmamıştı. Şaşırmamıştım açıkçası.
Göz devirip buluşacağımız cafeye girdiğimde ilerideki masada oturan kızıl saçlı Alex'i gördüm. Kızıl saçlarına güneş vuruyor ve alev efekti oluşturuyordu. Yanına yaklaştım ve masaya oturdum. Telefonu ile uğraştığından beni fark etmemişti. Sahteden öksürmemle dikkatini çekmiştim. Bana baktı ve kısık bir sesle ''Hoşgeldin'' dedi. Endişeli görünüyordu. Eşiyle kavga ettiğini düşünerek kurcalamadım.
''Ben lavaboya gidiyorum'' deyip masadan hızla kalktı. Onun arkasından şaşkınca baktım. Çantamdan gelen ''İ'm Charlie and i'm sixteen'' sesiyle telefonu çıkarttım. Neden mesaj bildirmi sesim böyle saçma bir şeydi bilmiyorum ama bu ses hoşuma gidiyordu. (yazar araya girer: tabiki bu Ronald'ı oynayan benim favori yeşil gözlüm Charliem'in bir videoda kendini tanıtığı o cümleler değil :'D)
Mesajda yazan şeyle kaşlarımı çattım.
''KOŞ!'' Mesaj gizli numaradan gelmişti. Parmaklarımı harekete geçirerek yanıt yazdım.
''Kimsin ve neyden kaçmamı istiyorsun??''
Kısa bir süre beklememin ardından yanıt gecikmemişti.
''Eğer hayatta kalabilmek istiyorsan oradan kaçmalısın.'' Kaşlarım çatık bir şekilde mesajın altındaki görüldü işaretine baktım. Daha sonra ise yazmaya koyuldum.
''Sana bir soru sormuştum''Saniyeler içerisinde cevap geldi.
''Sana bunu açıklayamam.'' Göz devirdim ve telefon tekrar titredi.
''Şimdi söyle; Hayat Oyununu oynayacak mısın? Yoksa öldürülecek misin?'' Yutkundum. Ölümden her zaman korkmuştum. Ekranda çıkan üç nokta ile yazdığını anlamıştım.
''Bana güvenmek zorundasın. Geliyorlar!'' Hızla başımı kaldırdım. Alex hala lavabodaydı. Yutkundum. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Ani bir kararla ayağa kalktım ve o anda içeri Birden giren kişileri görmemle gözlerim irileşti. Telefonumdan hafif bir melodi yükseldi. Gizli numara arıyordu. Açtım ve kulağıma götürdüm.
''Lanet olsun! Hemen oradan çık sakın onlara yakalanma Jessy!'' Hızla cevap verdim.
''Kapının önünde koruma var nasıl kaçacağım tanrı aşkına söyler misin?'' Karşıdan bir oflama sesi geldi.
''Lavaboya git hemen! ve kulaklığını tak. Yüzünü sakla seni görmemeliler.'' Dediğini yapıp çantamdan beremi ve gözlüğümü alıp taktım. Rujumu hemen sildim ve kulaklığımı takıp telefonu cebime attım. Dikkat çekmemek için küçük ve genç bedenim işe yarayacaktı. Müzik dinliyormuş gibi yaparak lavaboya gittim. Kapıyı açacakken arkadan açıldı ve Alex'i gördüm. İçimden lanet okudum ve ona tuvalet ihtiyacımın olduğunu söyleyerek içeri girdim. Beni masada beklemesini söyleyerek içeri girdim ve kulaklıktan bir ses geldi.
''Pencereyi aç ve oradan çık'' Dediklerini yaptım ve koşarak cafeden uzaklaşmaya başladım.
''Köşeye dön'' Ne dediğini az ilerideki köşeden anlayıp o tarafa döndüm. Oraya girmemle telefondan bir ses geldi ve ensemdeki sert hisle yere yığıldım. Son hatırladığım şeyler bedenim boşlukta süzülmeye başlamadan hemen önce gelen ''Özür dilerim'' sesiydi. Sonrası ise tamamen karanlıktı. Gözlerimi açamıyordum. Sesleri duyuyor fakat ayıt edemiyordum. Yerden kaldırıldığımı hissettim. Sonra yavaş yavaş sesler ve hisler de kayboldu.
Bilinçaltımda ki zihin uçurumuyla baş başa kalmıştım. Sonra o uçurumun içine atladım ve onun beni içine çekmesine izin verdim. Beni nereye götüreceğini bilmeden kendimi ona bıraktım...
Okumaya başladığınız tarihi buraya yazar mısınız?
yazma tarihi: 23.12.16
yayınlanma tarihi: 22.01.17 21/17
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYAT OYUNU
Mystery / ThrillerBeynimde o ses yankılanırken tek düşünebildiğim buradan nasıl çıkacağımdı... ''Hayat oyunu'nu oynamak için seçildin Jesyy Black. Eğer oynamayı reddedersen öldürüleceksin...''