1/ Ucube nereye gidiyorsun?

498 45 6
                                    

Ezici bakışları görmezden gelerek yaşadığım küçük kulübeye girdim. Köşedeki yatağıma doğru ilerlerken bir yandan da şapkamı çıkarmaya çalışıyordum.

Yatağıma kendimi attığımda derin bir nefes verdim. "Ne zaman bitecek bu kabus?"

Bir süre daha tavanı boş bakışlarla inceledikten sonra karnımdan gelen sesle doğruldum. Yiyecek bir şeyler bulmalıydım. Tezgahın üzerindeki kuru ekmeği görünce sevinerek musluğu açtım. Ekmeği birazcık ıslattıktan sonra nihayet yenilecek kıvama gelmişti.

Ben mideme bayram ettirirken dışardaki seslerle irkildim. Bu da neydi böyle? Küçük pencereme doğru ilerleyip dışarıya göz attım. Bir geyik iki kişiye saldırıyordu. Onların melekleride sihirle geyiğe karşı koymaya çalışıyordu ama bir sorun vardı ki geyiğe sihir işlemiyordu. Bunu farkedince iki kişi ve iki melek korkarak kaçtılar.

Hızlıca kılıcımı kaptığım gibi dışarıya fırladım. Geyik benim için muazzam bir yemek olabilirdi. O iki kişi ve aptal melekleri umrumda bile değildi.

Geyiğin önüne kendimi attığımda geyiğin bile bir an affalladığına eminim. Etrafa göz gezdirerek meleğimi aradığına eminim. Ama kaçırdığı çok büyük bir şey vardı.

Geyiğin şaşkınlığından yararlanarak öldürücü darbemi boynuna vurdum. Geyik saniyeler içinde yere yıkılırken etrafta biri var mı diye kontrol ettim.Yoktu. Beyaz uzun saçlarımın kan olmaması için hızlıca topuz yaptım. Bu geyik bana bir yıl bile yeterdi. Bu düşünceyle sevinerek işe koyuldum. Geyiğin etlerini güzelce temizleyip paketlediğimde hava kararmıştı.

Hızlıca evime girip -buraya ne kadar ev denebilirse- kendimi yatağa deyim yerindeyse fırlattım. Ellerim kılıç sallamaktan yorulmuştu ve ağrıyordu. Gözlerimi kapatarak bir an önce uyumayı ve bu ağrının bitmesini diledim.

**

"Ucube?"

Kafamı hızla sağa döndürüp sesin geldiği yere baktım. Carl meleğiyle birlikte yanımda durmuş her zaman yaptıkları şeyi yapıyordu. Benimle dalga geçiyordu.

"Meleğin ortalarda gözükmüyor. Ah pardon senin meleğin yoktu değil mi?"

Gözlerimi devirip baygın bir bakış attım.

"Git işine Carl. Uğraşma benle."

"Neden? Benle baş edemez misin yoksa?"

Gözlerimi devirerek yürümeye devam ettim. Umrumda bile değildi.

"Şu şapkanı çıkar da görelim artık saçlarını, dur bi dakika yoksa onlar da mı yok?"

Bir anda her yerden kahkaha sesleri gelmeye başladı. Gözlerim etrafta gezinince tüm köyün burda toplandığını gördüm. Tek bir şey için. Amaçları benimle uğraşmaktı çünkü onlar gibi değildim. Ailem yoktu, arkadaşlarım yoktu, param yoktu, en önemlisi de onları her daim koruyan ve tüm insanlarda bulunan şey yoktu. Melek...

Her bebek anne karnından çıktığı andan itibaren ilk gülücüğünde, gülücüğünün ışığından bir melek meydana gelir ve her daim onunla kalır. Melek ölürse insanı ölür, insan ölürse meleği... Bu yüzyıllardır böyle devam etmiş. Ben doğana kadar...

Aslında doğdum mu onu bile bilmiyorum. Hatırlamıyorum hiç bir şey... Ya doğmadım ya da hayatım boyunca gülmedim.

"Ucube nereye gidiyorsun? Eğleniyorduk ne güzel. "

Ve bir anda gelen akım ve şapkamın kafama elvada diyişi. Bir anda kesilen kahkahalar ve şaşkın bakışlar... Bir fark daha vardı.

Saçlarım beyazdı. Yaşlı değildim daha 17 yaşında bir genç kızdım sadece. Zaten sorun bu değildi sorun tüm dünyanın kahverengi veya sarı saçlı olmasıydı, yaşlıyken bile.

Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde etrafıma bakındım. Herkes donmuştu. Gözlerini kırpmadan saçlarıma bakıyorlardı. Bende yapabilecek en uygun şeyi yaptım. Kaçtım.

Baş MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin