İyi okumalar..
Battaniyemi iyice üzerime çekip uyumaya çalıştım, fakat kedim buna engel olup üzerime yattı. Usulca kafasını okşayıp gözlerini kapatmasını seyrettim bir süre. Şu sıralar bana mutluluk veren tek şey kedimdi zaten... Yavaş bir şekilde kalktım ve onu battaniyenin üzerine yatırdım. Hava soğuktu, fakat ruhum bedenimden daha fazla üşüyordu. Banyoya doğru ilerledim ve aynada kendime baktım, morarmış ve kan toplamış gözlerim, bembeyaz tenimde adeta ben buradayım diye bağırıyordu. Kulaklarımın altına kadar olan siyah saçlarım birbirine girmişti, hepsi birbirinden bağımsız bir yöne bakıyordu. Saçlarımın böyle olmasını seviyordum, iç dünyamı yansıtıyordu, karmaşık... Kendime gelmek için yüzüme soğuk su çarptım ve tekrar aynaya baktım, canlanmamıştı bile suratım. Zihnimde öldürdüğüm binlerce insanın izi vardı her yerimde, yüzüme yansıyordu hepsi. Banyodan çıkıp tekrar yeşil kanepeme kuruldum bu hareketimle kedim gözlerini açıp bana baktı ama tekrar uyudu. Kedim bile umursamıyordu... Dışarda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu, bunu seviyordum. Televizyonda oynayan saçma diziyi kapatıp mutfağa ilerledim. Midem adeta bağırıyordu bir şeyler ye diye. Oldukça zayıf düşen bedenim, birisine sarılsam batacak kadar olan kemiklerim bir enkaza dönüştüğümü gösteriyordu sanırım. Bedenim ölmüşte, ruhum bu cehenneme hapsolmuştu sanki.. Bir ceza gibi bu dünyada olmak. Buzdolabını açıp neler atıştırabileceğime baktım. Hiç. Hiçbir şey yoktu. Süt çarptı gözüme buzdolabını kapatırken. Süt kutusunu aldım elime, buzdolabını kapadım ve eskimiş sandalyeyi çekip oturdum. Tarihi geçmişti sütün, kendi kendime boşver diyerek diktim kafama. Tadı bozulmuştu biraz.. Sanki çokta umrunda diye geçirdim içimden. Sütü masada bırakıp kedimin mamasını yeniledim, o hala uyuyordu. Gözlerim gibi yeşil olan montumu alıp üzerime geçirdim, eskimiş kahverengi çizmelerimide geçirip dışarı çıktım. Şemsiye almadım, gerek duymadım. Yağmur ruhumu temizliyor gibi hissediyordum. Dışarı çıktığımda derin bir nefes aldım ve çok fazla uzakta olmayan markete doğru ilerlemeye başladım. Herkes yağmurdan kaçışıyordu, o sırada biri çarptı gözüme ne şemsiyesi vardı ne de yağmurdan kaçıyordu, rahat bir tavırla ilerliyordu. Dikkatimi çektiğinde daha fazla incelemeye başladım fazla uzun değildi, ama bana göre oldukça uzundu, birbirine karışmış siyah saçları ıslanmış alnına düşüyordu. Yüzü ise çok tanıdık gelmişti.. Belirgin yüz hatlarına sahipti. Biraz uzakta olduğu için yüzünü fazla seçemedim, ama bir yerde gördüğüme emindim onu. Üzerinde ince bir şeyler vardı ve ıpıslak olduğu belliydi. Üşümüyor mu acaba diye geçirdim içimden. Ruhu üşüyen birinin bu soğuk umrunda olmaz ama... İçimde ki ses tanımıyorsun bile fazla abartmadın mı dese bile hissediyordum onu. Yada benim saçmalıklarımdan biriydi işte her neyse. Markete ulaştığımı fark ettiğimde kendime gelip mavi kapıyı ittirdim ve içeri girdim. Birkaç atıştırmalık ve içecek aldıktan sonra kasaya ilerledim. "Ipıslak bir Okyanus görüyorum yine?" dedi Gözde. Gözde komşumdu burada çalışıyordu beni sürekli böyle gördüğü için alışmıştı artık.. Gülümseyerek karşılık verdim. Başka bir şey demedi zaten o da. İnsanlarla konuşmayı sevmediğimi biliyordu. Aldıklarımı poşete doldurdum ve çıktım. Yağmur hafiflemişti biraz olsun. Evim ara sokakta olduğu için oldukça ıssızdı. Kimsesiz, yıkık dökük bir sokak. Tam bana yakışan bir yer işte. Rengi solmuş mavi apartmana girdiğimde giriş katta boş olan evden bir kadın sesi geldi. Acı çekiyor gibiydi, bu beni hem korkuttu hem de meraklandırdı. Elimde ki poşetleri kenara bıraktım. İçimde ki merak gittikçe büyüyordu fakat bunu yapmam aptallık gibi geliyordu. Zaten aptaldım ama... Neyin nesi belli olmayan bir kadın çığlığı ve ona giden bir kız. Kahverengi kapıyı ittirdim yavaşca, kadın yalvarıyordu fakat ne dediği pek anlaşılmıyordu. En sonda ki odadan geliyordu ses, yerlerde kanlar vardı fakat korkmak yerine merakım oldukça arttı. Tabi korkmadım da değil ama.. Ses çıkarmamaya özen göstererek ilerledim fakat dedim ya size aptalım, yanlışlıkla elim vazoya çarptı ve vazo yere düştü. Boş evde kükreme gibi çıkan kırılma sesini duymamak imkânsızdı. Kadının sesi kesildi, korkum iyice artmaya başlamıştı içimde ki ses bittin sen diye çığırıyordu. Kendime gelip bir odaya daldım saklanmak için. Ama ev boştu ve benim saklanacak yerim yoktu. Adım sesleri duyulduğunda sımsıkı kapattım gözlerimi ne yapabilirim diye düşünürken aklıma pencereler geldi. Ama giriş kat olduğu için pencerelerde parmaklık vardı. Korkuyla ne yapacağımı düşünürken kapı açıldı. Arkamı döndüm hızlıca. "Sen burada ne yaptığını sanıyorsun?" dedi karşımda ki kişi. Bu markete giderken gördüğüm adamdı, onu gördüğümde içimde ki kelebekler adeta midemde kanat çırpmaya başladı. Çatılmış kaşlarıyla bana bakıyordu. Yakından... çok daha güzeldi. Belirgin elmacık kemiklerinde çilleri, uzun kirpikleri ve derin kahverengi gözleri vardı. "Bir şey gördün mü?" diye sert bir şekilde sordu. İstemsiz bir şekilde suratının her santimini ezberlemiştim, o kadar güzeldi ki... "Sana diyorum," diye bağırdı. Korkudan yerimde sıçradığımda "Ne?" kelimesi çıktı sadece ağzımdan. Zarar verecek gibi durmuyordu, biraz olsun rahatladım. "Hayır ben sadece ses duydum ve bakmaya geldiğimde-" derken içeriden ses geldi. Karşımda ki adam beni orada bırakıp arkaya odaya, sesin geldiği yere koştu. "Kahretsin" dediğinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. İçimde ki ses olaylara ne çabuk adapte oldun diyordu. Demiştim ya, bu adamı daha önce görmüş gibiyim. İster istemez ona alışkın gibi hissediyorum. Burada tekrar karşılaşmamız tesadüf olamaz. Karşımda ki adam sinirli bir şekilde tekrar yanıma geldi "Neden korkup kaçmadın sen hala?" dedi. Güldüm. Şaşırmış olacak ki tuhaf bir yüz ifadesiyle baktı. "Kadın senin yüzünden kaçtı ne diyeceksin?" dedi ama dalga geçtiği belliydi. Ben aslında 'bunları kimseye söyleme yoksa ölürsün!' tarzında bir tehdit beklerdim ama farklı birisi olduğu belliydi. Bunları gidip polise anlatsam umrunda olmayacak birisi gibi... Aklıma gelen fikirle hiç düşünmeden "Ben, ben sana yardım edebilirim!" dedim çocuksu bir heyecanla. Bana alaylı bir şekilde baktı, "Nasıl olacakmış o?" diye sordu. "İşte kadını bulmana yardım edeceğim, kabul edersen orasını sonra düşünürüm.." kendimi nasıl bir olayın içine attığımı bilmiyordum. Ama zaten şu renksiz, sıradan hayatımda şu adamı gördüğümde ölü olan kelebeklerim canlanmıştı. Tanımadığım birine hissettiğim bu şeyler saçmaydı ama bana farklı gelmişti... Zaten ne bekleyenim, ne merak edenim vardı. Sadece biraz olsun yaşamak istiyordum. Ölü gibiydim ne ailem var ne arkadaşım, herkes görmezden geliyordu beni. Annem ile babam ayrıydı annem beni doğduğumdam beri istemiyordu, babam ise... Babam bile diyemiyordum ona. Tiksiniyordum ondan. Bu konuları açmak istemiyordum, aklımda ki sesler bile bana kızmıştı adeta. Karşımda ki adam düşünür gibiydi. Beklentili gözlerle baktım ona "Olabilir..."dedi. Ama bunu söylerken hiçte iyi bir şekilde gülmemişti.. Ölümü dileyen biriydim zaten, bu adamla yapacağım şeyler beni korkutmazdı. Yani belki..
___
Buraya kadar sıkıcı gelmiş olabilir fakat burası biraz olsun Okyanus karakterini tanıtmak ve ikiliyi tanıştırma bölümü gibi bir şeydi.
Sıkıldığım için bu hikayeyi yazmaya karar verdim yani bir beklentim yok.