Seçkin;
Tam 3 yıl sonra, hayatını mahvettiğim kızın gözlerine bir daha baktım. Yalan üstüne yalan söylerken içimden bir şeylerin koptuğunu hissediyordum. Her adımımla ona yaklaşırken, her yalanımla daha mı uzaklaşıyordum, bilemiyorum..
Babam demeye bile utandığım, suç işlemeyi hobi edinmiş paranın kölesi bu adam yüzünden ülkeyi terk etmek zorunda kaldık tam 3 yıl önce. Ansızın ortadan kaybolmuştum. ''Öldü'' demişler arkamdan.. Neden nasıl bilinmeden öldü. Sevdiğim kız tarafından ölü bilinerek yaşadım, yaşamaya çalıştım. Gerçekleri nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.. Hiç bir şey bilmiyorum aslında. Geçirdiğim estetik ameliyatı sayesinde kimse tarafından tanınamaz haldeyim. Şimdi onun hayatına farklı biri olarak gireceğim. Ölü sevgilisi ''Arda'' olarak değil de, Seçkin olarak. Bekleyeceğim..
Ya her şey çok güzel olacak, ya da hiç bir şey başlamadam kendi karanlığında kaybolacak..
Sedef;
Gece, olayları en ince ayrıntısına kadar düşündüm. Çocuğun gözleri ve balkonumdaki Arda'dan kalan orkideler. Tamamlanması gereken bir yapbozun parçalarıydı sanki. Dilimin ucuna geliyordu, ama söyleyemiyordum. Hatırlamamı engelleyen bir şeyler vardı. Zamanı değildi belki de.
Yeşil gözlü, uzun boylu, hafif sakallı, kumral bir çocuktu. Hiç bir şeyi kafasına takmayan ben, adı gamsız olarak anılan ben bu gereksiz olayı neden bu kadar abartmıştım ki? Gamsız.. Umursamaz.. Bu lakapların bir anlamı var aslında. Arda'yı kaybettiğim günden beri, kafama takacak değerli bir şey bulamıyorum. Hayatım bambaşka bir yöne kaydı sanki. Gitmeyi en acımasız şekilde gerçekleştirdi.
''Biri geliyor, birken iki oluyorsun. Artık ben ve senden geçip ''biz'' olmaya alışıyorsun. Tek değil, çift düşünüyorsun. Sonra o gidiyor. İkiden bir çıkınca sıfır kalır, ama öyle olmuyor. Yarım kalıyorsun. Hiç tamamlanamayacak bir yarım olarak kalıyorsun..''
..
Sabah penceremden sızıp yüzüme vuran güneş sayesinde uyandım. Çocukluk arkadaşım Mina'yla buluşacağımız aklıma gelince heyecanlandım. Kışları hiç görüşemiyor, yazın bir araya gelince de ayrı kalamıyorduk. Dün olanlar da aklımın bir köşesindeydi tabii.. Kafamdaki düşünceleri bir kenara atıp aşağıya indim. Her zamanki gibi kahvaltı ekibi hazırdı. Teyzem, eniştem, dayım, yengem, kuzenlerim, dedem, ananem, annem ve babam..
Her yaz bu kadroyla hareket edilirdi. Gayet keyif vericiydi. Kahvaltıdan sonra hazırlanmak için yukarı odama çıktım. Ev büyüktü ve bana yaz için ayrılan bir oda vardı. Kendi zevkime göre döşemiştim. Dışarıdaki sıcağa uygun kıyafetleri giyip, bir çanta taktıktan sonra hazırdım. Merdivenlerden inerken yine aklıma Seçkin geldi. Numaram onda vardı, fakat ben onun numarası almamıştım. Aramak isteseydi arardı.. Her neyse.
Minibüsün gelmesini beklerken telefonumu çıkarıp Mina'ya ''yarım saate ordayım'' dedim. O da hazırlanıp çıkacağını söyledi. Evleriyle buluşacağımız cafe arasında 5, en fazla 10 dakika vardı. Minibüse bindim ve cam kenarına yerleştim. Kafamı pencereye dayayıp yolu izlemekten hoşlanıyordum. Derken cafeye 2-3 metre uzaklıkta bir yerde indim. Sahil manzaralı bu cafeye her yaz haftada en az 2-3 kere uğruyordum. Çok hoş bir yerdi. Beni bekletmeden Mina da geldi. Onu çok özlemiştim. Uzun bir süre konuştuktan sonra garson yanımıza geldi. İki limonata sipariş ettik. Siparişleri beklerken, bir kış boyunca biriktirdiğimiz her şeyi anlatıyor, arada susup uzaklara dalınca birbirimize bakıp kahkaha atıyorduk. Mina kısa bir telefon görüşmesi yapıp, yanıma geldi.
-Bir kaç arkadaşım da buraya gelecek, bir sorun olmaz değil mi? Tanışırsınız hemi çok seversin bak!
Karşımda bana mahcup olmamak için çabalamasından hoşlanmadığım için telaşla ''Tabii ki de sorun olmaz'' dedim. Bu sırada siparişlerimiz geldi. Limonatalarımızı yudumlarken uzaktan Mina'nın arkadaşlarının geldiğini gördük. Ayağa kalkıp hepsiyle teker teker tanıştım. Yağız, Derin, Samet ve Çağıl. Çok sıcakkanlı iyi insanlara benziyorlardı. Mina'nın okuldan arkadaşlarıymış hepsi. Yaklaşık bir on dakika soru yağmuruna tutuldum.
''-Kaç yaşındasın Sedef?
+22
-Aa Mina'dan ve bizden büyüksün iki yaş, abla mı desek sana?'' Gülüşmeler.. Daha sonra Samet;
-''Burası sıkıcı değil mi? Sinemaya gidelim, vizyonda güzel bir film var.'' dedi. Hepimiz bu fikri kabul edip ayaklandık. Yağız denen çocuk çok ilgimi çekmişti. Oraya geldiğimizden beri kafasını yerden kaldırmamıştı, kaldırdığında da keskin ve korkutucu bakışlarıyla karşılaşıyordum. Böyle olmasına rağmen kimse ''neyin var'' gibi sorular sormamıştı, demek ki her zamanki hali diye geçirdim içimden.. Samet'in arabasıyla gidecekmişiz. Arabaya bindiğimizde ''hangi filme gitsek'' diye düşünmeye başlamışken, Samet ''dediğim filme gidelim pişman olmayız'' diye atıldı. Onun yanında oturan Yağız ''beğenmezsek çıkışta görüşürüz'' dedi aynı sert ses tonuyla. Gülüştük. Yağız'ın suratında da küçük, yapmacık bir tebessüm vardı..
..
Filmden sonra komik replikleri birbirimize hatırlatarak yediğimiz yemekte, sürekli bir kahkaha kopuyordu. Yemekleri bitirmiş, avm'den çıkarken telefonumun titremesiyle irkildim. Mesaj gelmişti. Numara tanıdık değildi. Mesajda şöyle yazıyordu; ''Selam. Seçkin ben. İşin yoksa, buralardaysan görüşebilir miyiz diyecektim..'' Heyecanlandığımı hissettim. Nedensiz bir şekilde. Ve kısa bir cevap yazdım. ''Olabilir:'' Çok mu duygusuz oldu acaba diey düşünürken telefonum tekrar titredi sandım. Dürten Mina'ymış. ''şş kızım, daldın gittin, yürü gidiyoruz.''
Beraber yürürken tekrar mesaj geldi. Cafenin yerini tarif etmiş. Mina'ya durumu açıkladım. Kabul etti fakat bu gece onlarda kalmamı istedi. Evi arayıp haber verirsem olur dedim. Bu işi de halletmiştim. Bir taksi çevirip cafenin adını söyledim. Saat 7ye geliyordu. Akşam olmuştu. Sahilde ve etrafta sessizlik vardı. Cafe yakın olduğundan kısa sürede geldik. Beni bir masada beklediğini gördüm. Uzaktaydım, saçımı başımı düzelttim. Yanına doğru yürürken beni farkedip ayaklanmıştı. Bana bakarken tek odak noktasının gözlerim olduğunu farkettim. Gözleri ışıl ışıldı.
Merhaba deyip elini uzattı. Aynı şekilde karşılık verdim. Oturmam için sandalyeyi çekti. Çok kibardı. Karşıma geçti. Sürekli bana bakıyordu. Bende gözlerimi ondan kaçırıp denizi izliyordum. Geceyi, gökyüzünü, yıldızları, ayı.. Onun yüzüne bakıp utanmaktan iyidir. Cidden geleli yarım saat geçmişti ve sürekli bir bana, bir de denize bakıyordu. Sürekli beni inceliyordu. Yüzümü, gözlerimi.. Hiç konuşmadan geçti yarım saat. Sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Daha fazla dayanamayacağımı anlayıp telefonumu çıkardım. Saate baktım. ''Geç olmuş, kalkayım ben.'' dedim. ''Evet git artık'' deyince gözlerimi irileştirip şok olmuş bir şekilde ona baktım. ''Saat geç oldu'' dedi. Sanki kırk arkadaşımmış gibi konuşuyordu, şaka mı yapıyor diye düşündüm ama ciddiydi. Ne bu rahatlık, ne bu samimilik diye söverken sert bir şekilde masadaki çantamı alıp yürüdüm. Çok garipti. Çok çok garipti.
Beynimi tamamen o kaplamıştı. Neden böyle davranıyor, kim bu diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Fazlasıyla sinir olmuştum ama orada otururken tek bir sitem bile etmemiştim. Susmak da güzeldi aslında bir yana ama, daha iki gün önce tanıştığım biriydi o.. Kafamda bu düşüncelerle yürürken Mina'ların sitesine gelmiştim.
