Gözlerimi açtığımda bir evde yatıyordum. Üzerimdeki battaniyeyi atıp ayağa kalktım. Çevreme bakındım. Çok şirin, küçük bir odada olduğumu gördüm. Oda beyazdı, bir koltuk, bir sehpa ve bir pencereden oluşuyordu. Pencereden baktığımda yemyeşil bir manzarayla karşılaştım. Aklıma Mich geldi. Koşarak odadan çıktım. Dışarıdaydım. Dönüp eve baktığımda kocaman ve bembeyaz olduğunu gördüm. Arkamı dönüp koşmaya başladım ve ormana girdim. Mich'i bulmalıydım. İyi miydi? Buraya nasıl gelmiştim? Hemen bir araba bulup buradan gitmeliydim. Etrafım tamamen ağaçlarla kaplıydı ve hepsi birbirinin aynıydı. Nasıl çıkacağım buradan diye düşünürken arkamdan bir ses geldi. O tarafa doğru ilerlemeye başladım. Korkuyordum. Sonra bir ses daha, o da arkamdan gelmişti. Aniden arkamı döndüm. Eve dönmeliydim. Koşmaya başladığımda üzerimde bir elbise olduğunu farkettim. Tıpkı gökyüzü gibi.Buz mavisi renhindeydi ve bel kısmının arkasında büyük bir beyaz kurdele vardı. Etek kısmı dalgalı ve içi kat kat astarla doluydu.
Bir çıtırtı daha duydum ve daha hızlı koşmaya başladım. Eve geldiğimde kapıyı yumrukladım durmadan. İçeride biri olmasını diliyordum. Tanrım, neler oluyor? Kapının birden açılmasıyla sendeledim ama birinin beni tutmasıyla biri beni tutmuştu. Bu- bu oydu. Hergün okulda gördüğüm o ukL, odun ama sanırım hoşlandığım kişiydi. Beni nasıl bulmuştu? Nasıl iyileştirmişti?
"Dikkatli olmalısın gökyüzü kızı. İncinebilirsin." dedi ve gülümsedi. Dudaklarının hemen yanlarındaki gamzeleri ortaya çıkmıştı. Dikkatimi dudaklarından çekince gözüm gözlerine kaydı. "B-ben; sen beni nasıl buldun? En son bir kamyona çarp-"
"Lütfen sus! O olayı hatırlatma bile. Artık benimlesin ve güvendesin." Gözlerine bakakalmıştım. Yemyeşil ama değil gibiydi. Sanki kahverengiydi ama yeşilede benziyordu. Bir kahkaha attı "Bana bakmayı keser misin? Artık içeriye girmeliyiz, dondum burda."
İçeri girdik ve yine aynı beyaz oda... Ona baktığımda kapıdan yeni giriyordu ve elinde çorba tabağı vardı. "Acıkmışsındır. Sıcak çorba yaptım, iç." deyip koltuğa oturdu. Bende yanına oturup çorbayı aldım. İçmeye başladığımda "Ah, bu arada ben Dean." dedi ve elini uzattı. Elini tutup "Bende Alice." dedim.Camdan baktığımda hava kararmıştı. Zaman onun yanındayken çabuk geçiyordu.
"Artık uyuyup dinlenmelisin. Yoksa iyileşemezsin." dedi Dean. Bana çocukmuşum gibi davranıyordu. "Seni odana götüreyim."
Odama girdiğimde küçük çaplı bir şok geçirdim. Evimdeki odanın aynısıydı. Bir anda annem aklıma geldi. Benim burada olduğumu biliyor muydu? Beni merak etmiş olabilirdi. Dean'in yanına gittim. "Annem beni merak edebilir. Haberi var mı? Ayrıca Mich... O iyi mi? Ne zaman geldim buraya? Hani seni tanımıyordum." deyip ağlamaya ve onun göğsünü yumruklamaya başladım. Bileklerimi kavradı ve sırtında birleştirdi, ardından da bana sarıldı. Onun o baharatlı ve ferah kokusunu almak beni rahatlatmıştı. Benden ayrılıp yüzümü elleriyle kavradı ve kendisine çevirdi. Baş parmağı ile göz yaşlarımı silerken "Beni tanımıyorsun ama artık sadece ikimiz varız, beni tanıyacaksın. dedi ve yüzüme yaklaştı. Dudakları dudaklarıma sürtünürken "Çok yakında tanıyacaksın." dedi ve daha da yaklaştı. Nefesini yüzümde hissediyordum ve... Gerisi yok. Karanlığa bürünmüştü etraf.
Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. Gözlerimi kırpıştırdım ve etrafı inceledim. Küçük bir odaydı ve yanıbaşımda bir kanepe vardı. Kanepede annem uyuyordu. Odada gözlerimi gezdirdiğimdeyse sadece annemin olduğunu gördüm. Sadece annem...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Exit
FanfictionTam bir Supernatural hayranıyım. Hikayemi de ona göre yazmayı planlıyorum. Bir kız. Okula her geldiğinde bir çocuk görür. Ona kendini fark ettirmeye çalışır ve kızın maceraları başlar.