İmpalalı çocuk buradaydı. Doğum günü partimde...
Gözlerimi kırpıştırdım. Bu gerçekten oydu. Şaşkınlıkla arkamı döndüm ve "Çocuklar, şu arkada sağ duvar köşesinde dar v yaka siyah bir tişört giymiş biri var. O kim?" dedim. Mich hemen atladı "Onu gönderemem. Babam davet etti. Babamın eski bir ortağının oğluymuş. Babası ölmüş işte babam da kendini sorumlu hissediyor." Lily devam etti. "Ve aynı zamanda da benim abimin arkadaşı. Beni okula bırakıyor bazen kardeşiyle birlikte.
Şok olmuştum ve ciddi bir şekilde kıskanmıştım. Okula bırakıyor ha! Ve ben bunu bugün öğreniyorum. Kızgın bir şekilde Lily'e döndüm. "Ciddi misin? Sana bahsettiğim okulun önündeki çocuk o. Rüyama giren, beni düşüren falan... Anlatmıştım ya! O buydu. Beni neden daha önce tanıştırmadın Lily? Sana inanamıyordum!" Gerçekten çok kızmış ve kıskanmıştım. Kızmamın nedeni Lily'nin beni tanıştırmaması değildi. Benim daha önceden öğrenmemiş olmam ve ona Lily kadar yakın olamamamdı.
Döndüm ve "Afedersin. Fazla şaşkınım ve sana bağırmamalıydım." diyerek kendimi affettirmeye çalıştım.
"Sorun değil Alice. Be-"
"Neler oluyor Lily? Bir sorun mu var?" Bu ses, onundu, evet. Hemen Lily' e döndüm ve kaşlarımı aşağı yukarı hareket ettirdim. Lily anlamış gibi kafasını hafifçe salladı ve o çocuğa dönüp " Birşey yok Dean. Doğum günü kızıyla sohbet ediyorduk." dedi. İyi kıvırmıştı. Tanrım, bir dakika. Lily Dean mi dedi? Dean dedi değil mi? Rüyamdaki gibi. Şimdi hatırladım. Ortam ise buna uygundu. Büyük bir ev, orman, Dean ve elbisem. İnanamıyorum. Gerçekten, inanamıyorum. Bunlar gerçek mi yoksa yine rüya mı görüyorum? Tesadüf mü bunlar yoksa plnalı mı? Kim planlamış olabilir ki zaten! Ne saçmalıyorum. Ama alışveriş merkezinde o elbiseyi almasaydım yada... Hala inanamıyorum.
Mich'in dokunuşuyla irkildim. Tüm düşünceleri kafamdan atmak istercesine kafamı salladım ve saçlarımı omuzlarımdan arkaya savurdum. Yürüyüşümü dikleştirdim ve içeri girdik. Dean yavaşça yanıma sokulup " Geçmiş olsun. Kaza geçirmişsin diye duydum. Ve bugün doğum gününmüş, doğum günün kutlu olsun." Ona bakmadan kafamı aşağı yukarı salladım. "Üzgünüm ama bir hediye alamadım, yapabileceğim birşey var mı?" Fazla umursamıyordu ama sanki umrundaymışım gibi bunları söylüyordu. Ses tonundaki soğukluğu kim duysa anlardı. Bunları nasıl söylüyordu aklım almıyor. O olaydan sonra hala kendi birşey yapmamış gibi gelip doğum günümü kutluyor yada geçmiş olsun diyor. Bunlar neden benim başıma geliyor? Ah!
Ona doğru döndüm ve "Hiçbirşey istemiyorum. Aslında o günden fazla bahsetme ve belki bir içecek olabilir." Ağzımdan çıkanları kontrol edemezken o "Tabii." dedi ve panç kasesine doğru ilerledi. Peki ona ne olmuştu? İyi davranıyordu yada... Kibar mı demeliyim? Doğum günüm olduğu için olabilir ama doğum günüme bile neden geldiğini anlamış değilim.
Tam düşüncelere dalmıştım ki Mich'in sesiyle kendime geldim. "Bu dansı bana lütfeder misiniz prenses?" Büyük bir kahkaha attıktan sonra elini tutup başımı salladım. Yavaş hareketlerle ileri geri veya sağa sola sallanırken Mich'i gerçekten sevdiğimi düşünüyordum. Benim için bunları hazırlamıştı ve en önemlisi doğum günümü hatırlamıştı değil mi? Ona büyük bir teşekkür borçluyum. Ağabeyim olarak üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirdiği için...
"Alice. Bugünü sana unutturmaya niyetim yok. En güzel doğum günün olmasını istiyorum." Sırıttım ve "Teşekkürler." diye fısıldadım kulağına. "Dışarı çıkalım mı? Burası fazla sıcak olmaya başladı." Kafamı yavaşça aşağı yukarı salladıktan sonra arka bahçeye doğru ilerledik. "Aslında bir hava alıp içeri girelim. Dışarısı da soğuk çünkü. Hem ne yapacağız ki burada?" diye sordum. Cevap vermek yerine elimi tutup beni arkasından sürükledi.
Titremiştim ve Mich bunu hissetmiş olmalı ki ceketini çıkarıp yavaşça omuzlarıma koydu. Gülümsedim. Yeniden önüme geçti ve ellerimi elleriyle kavradı. " Biliyor musun? Bunu sana söylemeye çalıştım ama Lily bana hep engel oldu. Arkadaşlığımızı bozacağını düşünüyor. Ama ben öyle olacağını sanmıyorum." Ben onu izlerken o elini pantolonunun arka cebine götürüp birşey çıkardı. "Bu da üçüncü sürpriz." dedi ve bana uzattı. Ucunda bir elinde yıldız, diğerinde ay olan ve üzerinde buz mavisi bir elbise olan kız sallanırken Mich konuşmaya başladı. "Bir gökyüzü kızı. Senin için..." dedikten sonra kolyeyi elimden alıp arkama geçti. Saçlarımı avcumla buynumu açık bırakacak şekilde kaldırdım ve kan tarafım attım. Mich kolyeyi boynuma taktıktan sonra yeniden önüme gelirken ben onu şaşkınlıkla seyrediyorum. Soğuk kolye tenimde hareket edince irkildim. Kolyeyi düzelttim ve saçlarımı tekrar arkaya ittirip ellerimi kendime doladım.
Mich önüme geçince bir süre yüzüme baktı. Daha sonra bir elini kaldırıp yüzüme koydu. Yanaklarım yanıyordu ve farketmemesi için elimden geleni yapıyordum. O ise mavi gözlerini gözlerime dikmiş derin ve anlam içermesi gerekiyormuş gibi bana bakıyordu. Diğer elini de omzuma koyup yavaşça aşağı doğru indirdi. Elime değince parmaklarını parmaklarıma geçirdi. "Benim gökyüzü kızım olur musun Alice? Sadece benim gökyüzüm..."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Exit
FanfictionTam bir Supernatural hayranıyım. Hikayemi de ona göre yazmayı planlıyorum. Bir kız. Okula her geldiğinde bir çocuk görür. Ona kendini fark ettirmeye çalışır ve kızın maceraları başlar.