İşte Bu

74 6 0
                                    

Uyandığımda hastanedeydim. Yanımdaki koltukta ise annem uyuyordu ve sadece o vardı. Sadece annem...

 Gözlerime inanamadım. Gerçekten hepsi rüya mıydı? Bütün hayallerim yıkılmıştı. Üzülmüştüm. Neden bu kadar üzülmüştüm? Onu tanımıyordum ve bunu kendime yaklaşık onuncu söyleyişimdi. Adını bile bilmiyordum. Rüyamda adının şey olduğunu söylemişti, şey aa şey... Ah, hatırlayamıyorum. Her neyse.

Doğrulmaya çalıştım ama sırtım çok ağrıyordu ve kolumun üzerine bastıramıyordum. Yavaş yavaş doğruldum ve arkama yaslandığımda hafif bir inilti çıkarmış olmalıyım ki annem uyandı ve hemen ayağa kalktı. "Kızım! İyi misin? Bir yerin acıyor mu? Doktoru çağırmamı ister misin? Bunlar nasıl oldu kızım?" Gözleri doldu ve ağlamaya başladı. Hafifçe eğildim ve anneme sarılmaya çalıştım. Bunu görünce hemen bana doğru eğildi ve sarıldı. O an kapı yavaşça aralandı ve içeri birisi girdi. Beni gördükten sonra dışarıya doğru "Hastamız uyanmış, gelebilirsiniz." dedikten sonra çıktı ve içeri Mich girdi. Hemen yanıma koştu ve elimi tutmaya başladı. "Alice! İyi misin? Gerçekten üzgünüm. Özür dilerim. Lütfen beni affet. Böyle birşey olacağı aklıma gelmemişti. Benim hatam tamamen. Önüme bakmalıydım. Çok özür dilerim. B-ben..." dedi ve ağlamaya başladı. İlk defa ağlıyordu. İlk defa benim yanımda ağlıyordu. Bu gerçekten beni üzmüştü.  

Elimle kafasını kaldırdım ve "Üzülme Mich, bu senin suçun değildi. Benle konuşuyordun. Dikkatin dağılmıştı. Bu olabilir, üzülme lütfen." dedim ve gülümsedim. Burnunu çektikten sonra o da gülümsedi ve kulağıma eğilip "Annen var. Sonra konuşuruz." dedikten sonra doğruldu. "İyi akşamlar Bayan Queen." deyip odadan çıkarken bana göz kırptı. Annem yanıma gelip "Bana bahsetmediğin şanslı çocuk bu mu Alice? Fena değilmiş. En azından seni düşünüyor." dedi ve kahkaha attı. Bende gülümsedim ve anneme Mich'in erkek arkadaşım olmadığını anlattım. Abim gibiydi ve beni üç yıldır koruyup kollardı. 

Tam sözümü bitirmiştim ki kapı açıldı ve doktor olduğunu düşündüğüm kişi içeri girdi. "Uyuyan güzelimiz uyanmış.Nasılsın bakalım?"

"İyiyim. Teşekkürler. Ama sırtım ağrıyor ve kolumun üztüne bastıramıyorum."

"Normaldir, incinmiş. Ama durumun kötü değil. Bir iki güne kalmaz taburcu olursun."

Bir Ay Sonra

Kolum hala sargılıydı, ağrıyordu ve hergün doktora uğramama sebep oluyordu. Annemi üzmemek için gayet iyiymişim gibi davranıp hergün okula gidiyorum ama okula gitmek istemiyorum. Herkes beni izliyor. Kaza okulun çok yakınında olduğundan dedikodular tüm okula yayılmış. Zaten artık onu okulun önünde de görmüyorum.

Hızlıca dar bir kot ve kolumu rahatsız etmeyecek salaş bir tişört giydim. Saçlarımı açtım ve kepimi taktım. Hava güneşliydi. Kırmızı Vans ayakkabılarımı giyindikten sonra aşağı indim. Hergünki gibi annem yine tost yapmıştı. Tostları alıp dışarı çıktım. Karşımda Ml-350 beyaz Mercedes duruyordu. Bu Mich'in arabasıydı. Koşarak ön koltuğa oturdum ve Mich'e döndüm. " Bu iyiliği neye borçluyum acaba bayım?" dedim ve yüzüme şirin bir gülümseme yerleştirdim. Bir kahkaha attıktan sonra "Bugünki güzelliğinize ve yeni yaşınıza bayan." dedi ve arkasından bir paket çıkardı. Küçük birşeydi. Bugün doğum günümmüş. Ben bile hatırlamıyordum. Mich'in ki de kaza yüzünden berbat olmuştu ama buna rağmen o benimkini hatırlıyor ve hediyealıyordu. 

Mich'e sımsıkı sarıldıktan sonra elindeki paketi aldım. Hediyelere bayıldığımı biliyordu. Kim bayılmaz ki? Paketi açtım. İçinden birbirine bitişik iki bileklik çıktı. Üzerinde sonsuzluk işareti vardı ve gümüş renkliydi. Bilekliğin ipleri ise mordu ve sonsuzluk işareti tam ortadan ikiye bölünüyor ve kuş şeklini ortaya çıkarıyordu. 

Mich bilekliği elimden aldığı gibi ikiye böldü. Birini benim koluma taktıktan sonra ötekini kendi bileğine taktı. "Çok teşekkürler." dedikten sonra tekrar sarıldım. Bana döndü ve "Bu daha ilki!" deyip sırıttı. 

Okula geldiğimizde gerçekten çok mutluydum. Mich'in hediyesi beni kendime getirmişti, kolumun ağrısını bile unutmuştum. Sınıfa girdiğim an burnum mum kokusuyla dolmuştu. "Sürpriiiiiiiz!"

Lily geldi ve bana sarıldı. "İyiki doğdun küçük ayıcık. İyiki bizimlesin." dedi ve beni pastanın yanına götürüp bir parça yedirdi.

Öğle yemeğimizi Lily ısmarladı ve masamıza ilerlerken Mich'in masaya balon bağladığını gördüm. "Hadi ama! Beni çocuk mu sanıyorsunuz?" dedim ve Mich'in omzuna vurdum. O ise kafamdaki kepi kendi kafasına ter bir şekilde takıp saçlarımı karıştırdı. "Öylesin zaten."

Sonunda okulun bittiğini müjdeleyen zil çaldı. Kitaplarımı toplayıp dolabıma yürüdüm. Kitapları attım ve kapağı kapattım. Koridora dönmemle irkilmem bir oldu. Okulun en kaba çocuğu karşımdaydı. Üç yıldır benle uğraşır ve sinirden öldürene kadar da vaz geçmezdi ama bu sefer fazla ileri gitmişti. Üzerime doğru yürürken bende geriye doğru adımlar atıyordum. "Bugün prensesimizin doğum günüymüş. Bir hediye fena olmaz öyle değil mi?" dedi ve beni dolaplarla arasına aldı. İttirmeye çalışsam da fazla güçlüydü. Bir kahka attı ve yüzüme yaklaştı. Tam beni öpecekken yere yığıldı. Mich arkasından omzu ile boynu arasındaki boşluğu sıkıp onu bayıltmıştı. "Hadi koş, uyanmadan kaçalım burdan." deyip guldü. Kavgalara fazla karışmazdı. Kaslı bir yapısı vardı ama gücünü kullanmayı sevmezdi.

Arabadan indiğimizde arabaya yaslandı. Siyah saçlarının arasından elini geçirerek "Çabuk hazırlan. Altı buçuk gibi seni almaya gelirim." dedi ve hemen arabaya bindi. Sorularımla başbaşa kalmıştım. Koşarak odama çıkıp Lily'i aradım ve alışverişe çıktık. Eyeliner çektim, saçlarımı düz olmasına rağmen biraz daha düzelttim ve çıktım. Lily ile ilk girdiğimiz mağazada bir elbise gözüme çarptı. İnanamadım. Bu rüyamda gördüğüm elbiseydi. 

"Bunu alıyorum." dedim ve kasaya yöneldim. Lily giyinik gelmişti ve benim hazırlanmamı bekliyordu. "Emin misin? Biraz daha baksaydık."

"Eminim. Bunu giyeceğim." dedim ve parayı ödeyip kabinde giyindim. Hemen evime doğru yola çıktık ve on beş dakika kadar sonra gelmiştik. Odama çıkıp makyajımı düzelttim ve beyaz Converse'lerimi giydim. Elbisenin altında harika durdular. Dışarı çıktığımızda Mich gelmişti. Lily ile arabaya binip "Gidelim." dedik

Mich'in evinin önüne geldiğimizde Mich "Hazır mısın?" diye sordu. Demek parti buradaydı. Derin bir nefes aldım ve biraz tuttuktan sonra dışarı püskürttüm. "Hazırım."

Lily ve Mich kapıyı tutup açtılar. Karşılatığım manzara ile şok olmuştum. Bu kalabalığın arasında dikkatimi ilk çeken şey o olmuştu. İmpalalı çocuk buradaydı ve o yeşil gözleriyle beni süzüyordu. O buradaydı. Doğum günü partimde...

No ExitHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin