Parchment of War.

446 25 5
                                    

Arkadaşlar öncelikle bu bölümü okurken kafanızın karışmaması için bu açıklamayı yapma gereği duydum. Biz hikayede Jo ölmeseydi neler olurdu temasını ele alarak hikayeyi yazıyoruz. Dizideki olayları bazen değiştirerek hikayeye geçiriyoruz yani. Her neyse iyi okumalar. Umarım beğenirsiniz.

Dean'ın ağzından:

Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim bir ucube olduğuydu. Daha önce hiç böyle bir yaratık görmemiştim. Gözleri onu diğerlerinden ayıran en büyük özelliğiydi. Barth denen adamla plan konuşmasının parti olmadığını biliyordum. Onlara inanmayan tek kişi bendim ve şimdi bu beladan onları kurtarmaya da sorumlu benim.

"Cidden nesin sen?"

"Sanırım yeteri kadar anladınız."

"Arya, onları burada sonsuza kadar tutmayacağız." Barth konuşmaya başladı.

"Haklısın. Biraz eğlence istiyorum o kadar. Dünyada tek doğuştan şeytan olmak sıkıcı ama özel."

"Dünyada teksin ama seni defalarca öldüreceğim için cehennemde fazlası olacaksın kaltak."

"Çok ani konuştun sevgilim. Benimle sen geleceksin." Yakamdan tutup beni çekti. Gri duvarda ahşap bir kapı oluştu. Jo dayanamayıp bağırdı.

"Onu nereye götürüyorsun?"

"Bana çok iyi bir fikir verdiğin için teşekkürler, Jo. Aşıkları ayırmak oldukça zevkli olurdu."

Jo hiçbir şey demedi. Hızla kapıdan geçtik. Geldiğimiz yer yine aynı odaydı. Bunu nasıl yapıyorlardı? Küçüklüğümden beri görülecek en ilginç şeyleri görmüştüm ama bu hepsinden de ilginçti. Her ne kadar belli etmesem de Arya'dan korkuyordum. Çünkü onun gibisini daha önce hiç görmedim. Konuşma sırasında söylediği şey zaten kafamı daha da karıştırmıştı. Bir insan nasıl şeytan doğar ki? Şeytanlar cehennemde uzun süre kalıp kalpleri katınlaşan ruhlar değil miydi? Dostum bu gerçekten boktan.

"Sana bir sorum var."

"Ah, tabi Dean. Bana istediğini sorabilirsin." diye yapmacık bir tavırla cevap verdi.

"Bak daha önce senin gibisini görmedim. Gerçekten senin hakkında kafamı kurcalayan sorular var. Bir insan nasıl şeytan doğar ki?"

"Öyle yaratılmışım ne diyebilirim ki?"

"Gerçek bir cevap istiyorum, Arya"

"Pekala. Ben Lucifer'ın kızıyım."

"Ne? Benimle dalga mı geçiyorsun?"

"Bak gördün mü gerçeği söylesem bile inanmayıyorsun. Bu yüzden kendimi yormayacağım."

"Kendimi inanmaya zorlayacağım söz veriyorum. Anlatmaya devam et." bu sözlerimi duyduktan sonra derin bir nefes alarak köşede duran sandalyeyi karşıma çekerek sandalyeye ters bir şekilde oturdu.

"Lucifer'ın kızıyım. Annem ise Eisheth adında. Babama aşık olduktan sonra cehennemin bir şeytanı olan melek. Aslına bakarsan annemi çok iyi biliyorsun. Geçmişte beraber anılarınız olmuş."

Arya'nın bu sözleri üzerine beynim çok eskilere doğru gitti. O zamanlar Sam ve ben Lucifer'ı tekrar kafese kapatmanın yollarını arıyorduk. Kendine Don diyen bir melekle karşılaştık. Don bize bir tür parşömenden bahsetti: Savaş Parşömeni. Bu parşömen oldukça ayrıntılıymış.Savaş düzenleri, zaman çizelgesi ve daha ne ararsan. Dahası Lucifer'i nasıl haklayacağımız konusunda da bilgiler varmış ama 50'lili yıllarda yapılan bir açık arttırmada parşömenin son sayfası yani Lucifer'ın nasıl yenileceğini anlatan sayfa çalınmış. Tabi ki hemen Don'a inanmadık. Bobby'e de danıştık. O da bunları doğrulayınca tekrar Don ile iletişime geçtik. Bizi 25 Haziran 1954 yılına ışınladı. Açık arttırmadan 3 gün önceye ışınladı. Işınlandığımız sırada hiçbir şey yoktu. Don bize ne yapacağımız hakkında hiçbir şey söylememişti. Kısıtlı zamanımız ve az bilgimiz vardı. Açık arttırmanın olduğu o gün o geldi: Eisheth. Parşömen için bizimle savaşmaya başladı. Bizimle birlikte parşömenin peşinde olan 2 avcı daha vardı. Julia ve babası Walter. İlk başta onlarla ortak olsakta sonra ben ve Sam parşömeni alarak onları yarı yolda bırakmak zorunda kaldık. Ama hesaba katmadığımız bir şey vardı. Parşömen anlamadığımız bir dilde yazılmıştı ve bizim ne olduğunu çözmek için vaktimiz yoktu. Parşömeni çevirmesi için Walter'ı tekrardan arayıp işbirliği yapmak zorunda kaldık. Bir yandan Sam ve Walter parşömeni çevirirken bir yandan da Eisheth'den saklanıyorduk. Kocasının ölüm fermanının yazılı olduğu parşömeni korumakla görevlendirilmişti ve oldukça tehlikeliydi. Parşömenin son sayfasında savaşa katılacakklar melekler ve girecekleri bedenler yazılıydı. Bunların içinde Sam ve benim de ismim vardı. Savaşı durdurmanın tek yolu ise tüm bu insanları öldürmekti. Bunu öğrendiğimizde büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştık ve sadece o orospu çocuğuna sövüyorduk. Milyonlarca insanın hayatıyla oynamak saçmaydı. Başka bir çözüm yolu olmalıydı ama Walter ve Julia bizi dinlemedi. Bizden gizlice kaçtılar. Milyonlarca insanı öldürmekten başka çarelerinin olmadığını düşünüyorlardı. O zamanların tüm avcılarıyla bağlantıları olduğu için bütün avcıları bu planı gerçekleştirmek için her zaman toplantı yaptıkları depoda topladılar. Çok geçmeden onları bulduk. Bizimle birlikte Eisheth de onları buldu. Eisheth Sam dışında tüm avcıların öldürülmesini emretmişti. İblisler ve avcılar arasında büyük bir savaş başlamıştı. Her yer ceset doluydu. Walter Eisheth tarafından öldürülmüştü. Zavallı adam kaderinin bu olduğuna inanmıştı. Julia'yi alıp duvarları çelikten olan odaya girdik.İçeride çok sayıda kutu vardı. Çok geçmeden bunların eski dinamitler olduğunu fark ettik. Belki iblis ordusuna bir tuzak hazırlayabilirdik. Üçümüz birlikte dinamitleri kutulardan çıkardık. Sam her bir mayını eski bir kabloya bağlamıştı. Havalandırmadan dışarıya çıkmayı başardık.Tek bir soorun vardı kablo çok eskiydi bu yüzden ateş almıyordu. Birinin içeriden gidip patlatması gerekiyordu. Sam gönüllü oldu. İçim her ne kadar elvermese de Sam gitti. Sam'in içeriye girmesinden çok uzun süre geçmeden patlama sesleri duyuldu ve depo alev aldı. Tam o anda boğazım düğümlendi. Sam ölmüş olabilir miydi? Hayır, hayır. Buna hazır değildim. Acı dolu ve çaresiz bir sesle sadece "Sam" diyebildim. Sonrasında ise deponun yanan kapısından bir göründü. Bu Eisheth idi. Sam'i sürükleyerek geliyordu. Lanet olası iblis yine ölmemişti. Zaten o an düşündüğüm tek şey Sam'di. Neyse ki Sam iyiydi..Eisheth'den kurtulmanın yolunun olmadığını düşünmeye başlamışken. Eisheth bize bir teklifte bulundu. Sam'in bedenini ele geçirecekti ve biz Don'u çağırma büyüsü yapacaktık. Geleceğe ışınlandığımızda ise Eisheth Don'dan intikamını alacaktı. Böylece bize bir zarar vermeyecekti. Antlaşmayı kabul ettik ve çağırma büyüsünü yaptık. Don bizi tekrar geleceğe ışınlamıştı ve bu rahatlatıcıydı. Asıl savaş ise şimdi başlıyordu. Don Eisheth ile birlikte Sam'i de öldürebilirdi. Bunu engellemenin tek yolu Cas'ti. Onun bir şekilde engelleyeceğini düşünerek Cas'i çağırdım. Cas çok geçmeden geldi. Olayı çabucak ona da anlattım. Cas endişeli görünüyordu. Bu olay onu aşıyordu. Bu yüzden cennetin haini olan Don'u yok etmeleri için 5 büyük başmeleği br şekilde buraya çekmesi gerekiyordu.Çağırma büyüsünü yaparken bu yüzden benim kanımı kullandık. Çünkü melekler beni arıyodu ve kanım onları buraya çekecekti. Şimdilik elimizdeki en akıllıca şey buydu. Başmekekler vakit kaybetmeden geldi ve Don'a bıçaklarını geçirip onu öldürdüler. Don öldüğüne göre sıra Eisheth'deydi. Hepsi birden dönüp bize doğru baktılar. Eisheth'i öldürmek için Sam'e acımayacaklarını hepimiz çok iyi biliyorduk. Yalvarırcasına Cas'e bizi burdan ışınlamasını söyledim. Sonrasında ise bir hamburgercideydik. Eisheth ise Sam'in bedenindeydi. Anlaşma kuralları gereği onun kaçmasına izin verdim. Fakat daha sonrasında onunla karşılaştığımızda onu öldürdüm.

"Ne o Dean? Seni düşünceli gördüm."

"Demek Eisheth ve Lucifer'ın kızısın. Anneni öldürdüğüm ve babanı kafese tıktığım için benden nefret ediyor olmalısın."

"Açıkçası seni görmeden önce sana karşı sadece nefret doluydum. Imm şimdi ise nefretin yanında seksi ve çekici olduğunu düşünüyorum. Seni etkim altına altına almak benim için büyük bir zevk olacak."

"Bir dakika sen neden bahsediyorsun. Beni etkin altına almak mı?"

"Evet doğru anlamışsın. Sence de bu eğlenceli olmayacak mı?"

Cevap vermemi beklemeden gözleri ışıldamaya başladı. Gözleri gerçekten etkileyici görünüyordu. Gözlerine ilkinde bu kadar yakından ve dikkatli bakma şansım olmamıştı. Bir süre sonra gözleri tekrar normal bir insanın göz görünümünü aldığında her nasıl olduysa etkisi altında kalmamıştım ama yine de bunu belli etmemeye karar verdim. Kimseye de söylemeyecektim. Böylece belki de Arya'nın hassas noktasını yakalayabilirdim. Kim bilir...

Evet bu son notum. Bu notu hikayenin başında değil de sonda yazmayı tercih ettim. Eisheth ile ilgili olan kısım Supernatural kitabından bir bölümün çok az değiştirilerek kurgulanmasıyla ortaya çıktı. Eisheth Supernatural kitabında da Lucifer'ın karısıydı. Umarım kurguyu beğenmişsinizdir -saimewinchester

Demons Above.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin