Yorucu günler

44 2 7
                                    

Bu bölümü diğerlerine oranla bayağı bir uzun yapmayı düşünüyorum belki 2000 kelime felan? Şimdiye kadar yazdıklarımın toplamı 3000 kelime etmiyordu ama olsundu bananeydi.

Gözlerimi açtığımda normalde görmem geren şey tavandı ama benim ilk gördüğüm şey odanın zemini olmuştu.Ne olduğunu anlamaya çalışırken dik dik bana bakan Kansuya'yı gördüm. ''Ne bakıyorsun kalksana işlerimiz var.'' dedi. Belli ki beni yataktan aşağı çekmişti. ''Normal şekilde uyandırmayı deneyemedin mi acaba?'' diye sordum. ''Hazırlanıp kahvaltı etmek için 30 dakikan var.'' dedi ve odamdan çıktı. Bir dakika... beni yere fırlatarak uyandırması ayrı bir konu, bir de odama izinsiz girmişti. Onu tanıdığım 2 günde gerçekten sadist olduğunu düşünmeye başlamıştım. Saat daha 6'ydı yani ben sadece 4 saat uyuyabilmiştim. Odamdaki kirli kıyafet ve eşya yığınlarının altından tarağımı buldum ve saçımı taramaya başladım. Odamda düzenli olan tek şey kitaplığımdı, eskiden yaşadığım köydeki biriktirdiğim tüm kitaplarımı buraya getirttirmiştim, çünkü amacım öğrenebildiğim kadar şey öğrenmekti.Aslında onu daha çok sinir etmek için bilerek yavaşça hazırlanabilirdim ama o sadist beni bırakır giderdi muhtemelen.Zaten kıyafetlerim farklı renkteki düz tişört, şort ve pantolonlardan oluştuğundan sadece ilk gördüğüm kıyafetleri giydim . Ben üstümü giyinmeyi tamamladığımda çoktan 17 dakika geçmişti. 13 dakikada bir şeyler yemem lazımdı...Hemen plan yapmaya başladım. Özel günler vb. dışında savaşçılar kafeteryadan yemek yiyordu. Oraya gidebilmem için de 2 merdiven 4 koridor geçmem lazımdı. Yolda herhangi birini görürsem benimle konuşabilir ve zaman kaybettirebilirdi. Bu yüzden koşarak gidersem beni durduramazlardı. Neden sırf 13-hatta 12 dakikada kahvaltı edebilmek için bu kadar uğraşıyordum ki?? Gene de Kansuya geç kaldığımdan beni resmi savaşçı test olacağım yere götürmezse bu çok büyük bir sorun olacaktı. Koşarak kafeteryaya gittim. Görevlilerden gördüğüm ilk ekmeğimsi şeyi isteyip beklemeye başladım. Etrafta 15 kişi falan vardı. Demek bu saatte kalkanlar da oluyordu.Gözüm bir adama takıldı. Beyaz uzun saçlı ve mor gözlüydü, 16 yaşında falan gözüküyordu. Büyük bir dikkatle elindeki kitabı okuyordu. Oldukça dikkat çekici birine benziyordu ama onu ilk defa görüyordum.  Kafeterya görevlilerinden biri istediğim ekmeğimsi şeyi verince malikanenin girişine doğru yürümeye başladım 5 dakikam vardı, geç kalmayacaktım. Kapının önüne geldiğimde Kansuya'nın bir şey okuduğunu gördüm. Beni gördüğünde eliyle 'gel' der gibi bir işaret yaptı ve önümüzdeki arabaya bindi bende peşinden bindim tabi. Arabayı bizim savaşçılarımızdan biri kullanıyordu. Konuşmaya başladı ''Saat 7 de test olacağın yere varmış olacağız muhtemelen işin saat 8'e doğru biter. 8 buçukta tekrar sizin malikanenize gelmiş oluruz. Saat 12'den önce Sakiwolf üyesi olman gerekiyor o yüzden Sakiwolf savaşçıları önünde senin kabul törenin falan yapılacak. Onun öncesinde de törende söyleyeceklerini ve neler yapılacağını falan ezberleyeceksin. Bunlar en geç 11.30'ta bitmiş olacak. Saat 12'de Sakiwolf yönetim üyeleri ile Hayashi yönetim üyelerinin toplantısına katılacağız. O da saat 1'de biter muhtemelen. Sonra saat 4'e kadar iki ailenin barış töreni için bilmen gerekenleri öğrenecek ve hazırlanacaksın. Saat 4'te barış töreni yapılacak ki zaten barış temsilcileri biz ikimiziz. Tören yapıldıktan sonra kutlamalar falan filan yapılacak onlara katılacaksın. Gece 12'de kutlamalar bitecek sonrasında abilerimiz bize yaşayacağımız evi gösterecek, barış temsilcileri olduğumuzdan beraber yaşamamız gerektiğiyle ilgili bir saçmalık var çünkü.Odaları da sonraki gün kendi isteğimize göre tasarlayacağız , tüm bunlar bittikten sonra da ikimiz bir takım sayılacak ve bize verilen görevler karşılığında para alacağız. '' Bayağı dolu bir programdı, 2 gün uyuyamayacaktım muhtemelen. Geri kalan yol boyunca aldığım ekmeğin kalan kısmını yiyerek camdan dışarı baktım. Geldiğimizde test alanının oldukça büyük olduğunu gördüm. Kansuya resepsiyon görevlisi gibi bir şey olduğunu düşündüğüm adama bir şeyler söyledi. Sonra da bana bakıp '' Asansörle 12. kata çıkıp 3. odaya gir işin bitince dışarı gelirsin.'' dedi. Dediğini yapıp asansöre bindim ve 12. kata çıktım. Her biri farklı renkte olan kapılar vardı. Üstünde 3 yazan odadan içeri girdim. Odada sadece bir masa ve 2 sandalye vardı. Yaşlı bir kadın masanın üstündeki kağıtları inceliyordu.  Kafasını kaldırdı ve bana gülümsedi . ''Sen Yamaru olmalısın ha? Aynı annenin gençliğine benziyorsun. Beni takip et bakalım.'' dedi ve odadaki daha önce fark etmediğim bir kapıdan içeri girdi. Peşinden gittim. Bu seferki bayağı büyük ve oldukça farklı anlam veremediğim eşya bulunan bir odaydı. ''Anladığım kadarıyla zamanımız kısıtlı. İlk olarak şuradaki bilgisayardaki testi çözmeni istiyorum.'' diyerek parmağıyla bilgisayarı gösterdi. Bir cinayeti anlatan bir metin vardı ve benden katilin kim olduğunu bulmam isteniyordu. Cevabı girdiğimde ekran birden karardı ve yaşlı kadın bana ''Aferin, şimdi koşma sınırına bakacağız şu koşu bandının üstüne çık bakalım.'' dedi. Sonraki testlerde kaçma, tahmin, saldırma becerim gibi birçok şey ölçüldü. Son test olarak ise kadın bir masanın üstündeki ilaçlardan birini içmemi istedi. İlacı içtiğimde hiçbir şey hissetmemiştim. ''Çok ilginç, zehir bağışıklığını kendin mi geliştirdin sen?'' dedi. ''Zehire bağışıklılığım mı var?'' diye sorduğumda ise sadece belli tür zehirlere bağışıklılığım olduğunu söyledi. Sonrasında ilk baştaki küçük odaya geri döndük. Kadın bir şeyler yazdıktan sonra bana baktı ve konuşmaya başladı. ''Evet sonuçlara bir bakacak olursak , hızın ve kaçma becerin A seviyesinin üstünde, ama daha sadece 1 tür güç kullanabiliyorsun ve fiziksel gücün sadece bacaklarında yani kolların zayıf. Zeka ve tahmin yeteneğin de oldukça iyi . Sen artık bir A seviye savaşçısın ama 16 yaşına gelmeden B seviyesine gelebilirmişsin gibi gözüküyor.'' Bunları söyledikten sonra bana bir kart verdi. Muhtemelen bu kaybetmemem gereken bir şeydi. Kadına teşekkür ettim ve asansöre binip dışarı çıktım. Kansuya kapının önünde oturuyordu. Ona kadının verdiği kartı gösterdim. Bana baktı ve gülümsedi. Kansuya? Gülümsedi? Eve vardığımızda hala Kansuya'nın cidden gülümsediğini mi yoksa benim hayal gücüm mü olduğunu düşünüyordum. Birkaç tane savaşçı kadın eve vardığım anda kolumdan çekiştirmeye başladılar. Birisi ''Yamaru Hanım sizi 9.30 tan önce giydirip, makyajınızı yapıp , söyleyeceğiniz ve yapacağınız şeyleri ezberletmemiz lazım!'' diye bağırdı. Daha ben konuşamadan  beni bir odaya sokmuşlardı. Biri bana ezberlemem gereken metni verirken diğerleri anlamadığım şeyler yapıyordu. 9.30'da sonunda her şey hazırdı. Beni hazırlayan kadınlardan biri ''Yamaru-sama beni takip edin lütfen sizi tören alanına götüreceğim.''  dedi ve onu takip etmeye başladım. Sonunda evde daha önce hiç görmediğim bir alana vardık. Önümde dev bir perde vardı, beni getiren kadının dediğine göre o perdenin arkasındaki sahnede kabul töreni yapılacaktı ve neredeyse tüm Sakiwolf savaşçıları beni bekliyordu. Kadın hazır olduğumda sahneye çıkmamı söyleyerek yanımdan ayrıldı oysa ki ben böyle bir yerde yalnız kalmaya hiç de hazır değildim. Her türlü, o perdenin diğer tarafına geçmem lazımdı ve bunu hızlı yapsam iyi olacaktı. Bana giydirilen uzun düz ve beyaz elbisenin paçalarından tutup yürümeye hazırlandım. Dürüstlüğü temsil etmesi için böyle bir elbise giymek zorunluydu. Sonunda gereken cesareti toplayarak perdeden içeri adımımı attım. Gerçekten oldukça büyük bir alandı ve onlarca değil yüzlerce hatta belki de binlerce kişi birdenbire bana bakmaya başlamıştı. Sakinleşmek için hızlı bir şekilde sahneyi inceledim; üstünde bir mikrofon olan kürsü ve benim aileye dahil olmam için konuşma yapması gereken Rai abim dışında bir şey yoktu. Rai abim bir an önce kurtulmak istercesine bir bakış atarak kürsünün yanında duruyordu. Daha fazla oyalanmayarak kürsüye yaklaştım. İlk olarak normal bir üye olarak katılmak için gerekli olan metni okuyacaktım. Mikrofonu kendime yaklaştırdım ve aceleyle ezberlediğim konuşmayı okumaya başladım. ''Ben Yamaru Sakiwolf, 288 yıldır soy ve kalitesini devam ettirmiş olan saygıdeğer Sakiwolf ailesinin onurlu kadrosu içinde bulunacak olmanın gururunu yaşamak uğruna yemin ediyorum ki aileye asla ihanet etmeyecek, her daim bulunduğum konumla gurur duyacak ve baş aileye olan sonsuz saygımdan ödün vermeyeceğim. (Aslında zaten baş aileden biri olduğumdan son kısımı söylemem biraz saçma olmuştu ama...) Sakiwolfların ilkesine uyacağım, her ne olursa olsun, kimi feda etmem gerekirse gereksin güçlü kalıp aileyi güçlü tutacağım.'' Sanırım hatasız olarak bu kısmı okumayı başarmıştım. Şimdi Rai abimin benim statümü belirleyecek konuşmasını yapması gerekiyordu. Rai abim kürsüye geçsin diye yana kaydım ve onu dinlemeye başladım. ''Ben Sakiwolf ailesinin başı olan Rai Sakiwolf, yeni üyemiz Yamaru Sakiwolf'un konumunu ailedeki 3. en büyük konum olan Başkan yardımcısının yardımcısı konumuna getiriyorum. Aynı zamanda kendisinin tüm yönetim kurulu tarafından onaylanan baş aile üyeliği de konumu dışı saygınlığının bir belirtisi olacaktır.'' Bunları o kadar monoton bir şekilde söylemişti ki sanki zorla söylettirmişler gibiydi. Son olarak artık yönetim kurulu üyesi olduğumdan abilerim dışı her Sakiwolf savaşçısı astımdı, yani kişiliğimi az da olsa anlamaları ve amaçlarımı bilmeleri için bir konuşma yapmam lazımdı. Tekrar kürsünün başına geçerek düşünmeden konuşmaya başladım. Dürüst olacaktım. ''Öncelikle bu andan itibaren burada bulunan ya da bazı sebeplerden dolayı bulunamayan her Sakiwolf askerinin sorumluluğunu almış ve gelecekte de alacak olmaktan oldukça mutluyum. Bir çoğunuz beni lanete sahip şekilde doğmuş olan ve ailenin umudu olabilecek kız olarak tanıyorsunuz. Bilmenizi isterim ki yapacağım işler sizin bu umudunuz için değil size değer vermemden dolayı olacaktır. Diğer yönetim üyelerine bakacak olursak büyük abim Rai Sakiwolf'un olayların kavga kısmını hallederken küçük abim Ron Sakiwolf'un barışı yönettiğini çok net hepiniz görebilirsiniz. Amacımı merak ediyor olabilirsiniz ve ben bunu çok net söyleyeceğim. Bu ailenin yönetiminin başına geçecek ve Rai abimin olayları bozmasına izin vermeyeceğim.  Bu bir savaş çağrısı falan değil sadece benim bir hedefimdir. Konuşmam bu kadardı umarım gelecekte beni iyi tanıyabilirsiniz.'' Rai abimden bahsettiğim kısımdan sonra tüm salonu bir şaşkınlık kaplamıştı, doğal olarak. Ron abim telaşlı şekilde bir bana bir Rai abime bakıyor, Rai abim ise umursamazlığına devam ederek salonu izliyordu. Sonunda salondan indiğimizde saat 11 di daha toplantıya 1 saat vardı. Gerçi bu 1 saat normal kıyafetlerimi giyip , yemek yeyip , abimleri tekrar bulmama anca yetmişti. Saat 12'de Hayashi Malikanesinde bir odada Rai abim, Ron abim, Kansuya Shin abi , Kansuya ve Shin abinin babası olan ve Hayashilerin başı olan bir adam ve ben oturuyorduk. İlk olarak babaları konuşmaya başladı ''Evet, Yamaru beni tanımıyorsun sanırım! Ben Kira Hayashi, Hayashi ailesinin başıyım bu toplantıda da Kansuya ve senin barış temsilcisi olarak yapacaklarınızı konuşacağız!'' En az büyük oğlu kadar neşeli bir adam gibi gözüküyordu. Toplantı sonucunda alınan kararlar şunlardı; Kansuya ve ben Sakiwolf ailesinin malı olan bir evde yaşayacaktık evin 2 görünür 1 gizli ara katı vardı ve 6 yatak odası vardı yani her odada 1 kişi kalsa bile en az 6 kişi yaşayabilirdi. Bu kadar oda olmasının sebebi gelecekte Kansuya ve benden oluşan 'takımımıza' yeni kişilerin de katılacak olmasıydı. Daha önce Kansuya'nın da dediği gibi yaptığımız görev kadar para alacaktık. Takımlara haftalık olarak takımdaki kişi sayısı kadar görev veriliyordu yani şimdilik haftada 2 görev yapacaktık. Bir takım olmamız ikimiz de yönetim üyeleri olduğundan 2 ailenin barışını sağlamak için bayağı uygun bir yöntemdi. Toplantı saat 1'de bittiğinde hızlıca eve döndük. Saat 4 'e kadar barış törenine hazırlanmam lazımdı , etrafımı saniyesinde gene birkaç kadın savaşçı sardı. Bu seferki elbise Sakiwolf ailesinin temsili rengi olan mavi renkteydi. Bacak ve kol yırtmacı olan bana göre gerçekten abartılı bir elbiseydi. 15.50 de tamamen yapılacakları ezberlemiş ve hazırlanmıştım ama gerçekten çok yorulmuştum. Bu işler bittiğinde aralıksız 2-3 gün uyumam gerekebilirdi. Törenin yapılacağı alana gittiğimde bu sefer bir konferans salonundan çok bir parti alanına benzediğini gördüm. Saat 4 olduğunda tören sonunda başlamıştı.  Kansuya ve ben barış hakkında ezbere sıkıcı bir konuşma okuduk. Geriye kalan tek şey ikimizin de bir kaseye kanını akıtıp karıştırıp bunu içmesiydi. Bu sonsuz güven anlamına gelecekti. Ben mızrağımla Kansuya da kılıcıyla konunu kanattı ve kanımızı karıştırıp içerek bunu da tamamlamış olduk. Sonrasındaki uzun süren alkışlamalardan sonra gece 12'ye kadar zamanımız insanlarala konuşarak , eğlence amaçlı dövüşenleri izeyerek, yemek yiyerek ve etraftaki çok içki içip saçma sapan hareketler yapan sarhoşları izleyerek geçmişti. Saat 12 olduğunda herkes alandan ayrılıp kendi işine bakmaya başlamıştı. Ron abim Kansuya ve beni yanına çağırarak benim elime yaklaşık 10 tane anahtar onun eline ise bir kağıt verdi.  ''Kağıtta ev adresi yazıyor ve içinde biraz para var, anahtarların hepsi de evin. Şimdi misafir odalarından birinde biraz uyuyun erken kalkıp eşya bakmaya gidersiniz. İlk görevleriniz yarın akşam 8'de evinize mektup olarak bırakılacak.'' dedi ve gülümseyerek uzaklaştı. Sonunda uyuyabileceğimi düşünerek hızlıca ilk gördüğüm yatağa yattım.

Kafamı bir yere vurduğumu hissederek uyanmıştım. Belli ki Kansuya gene insan olmayı reddederek beni yataktan aşağıya çekip uyandırmıştı. Kalkıp gözlerimi ovuşturarak ''Saat kavç?'' dedim. Kansuya ellerini birbirine kovuşturmuş bana bakarak '' Sabahın 4'ü. Kalk eşya bakacağız.'' dedi. Hiç ona cevap verecek halim yoktu ve çok yorgundum. 1 saat falan sonra ev eşyaları satılan oldukça büyük bir markete varmıştık. Kansuya elime biraz para sıkıştırarak ''Kendi odanı , kendi banyonu ve mutfağı sen hallet; salon ,kendi odam ve kendi banyomu da ben halledeceğim.'' dedi ve arkasını dönerek uzaklaştı. Onunla aynı evde yaşayacaktık ama neredeyse hiç konuşmamıştık bile. Küçüklüğümde onunla arkadaş olduğuma göre , şimdi de bu imkansız olmamalıydı. Şu yorucu işler bir bitince onunla anlaşmaya çalışacaktım.Sonunda alışveriş işi bitince şaşırtıcı bir şekilde satın alınan gün eşyaları monte ettiler. Akşam 5'te ev yaşanabilir hale gelmişti. Kansuya evde otururken evdeki anahtarlardan birini yanıma alıp en yakın markete gittim. Sonuçta yemek yememiz gerekiyordu. Aslında pek de iyi yemek yapamazdım ama Kansuya'yı kendim beslemezsem açlıktan ölene kadar inadından vazgeçmeyip aç kalacağını düşünmeye başlamıştım. Eve dönüp yemek hazırlamaya başladım-daha doğrusu çalıştım. Masaya yemekleri koyup Kansuya'yı çağırdım. ''Ne istiyorsun?'' diyerek yanıma geldi. Yemeği gösterdim. ''Bana yemek yapmanı falan istediğimi hatırlamıyorum.'' diyerek beni terslediğinde sinirlenerek ''Sen istedin diye yapmazdım zaten. Bırak şu soğuk bad boy havalarını da adam gibi ye yemeğini. '' dedim ve masaya oturup yemeye başladım. Bu sefer ters bir cevap vermeden oturdu ve o da yemekten 1 kaşık aldı. ''İğrenç! Madem yemek yapamıyorsun yapma be!'' demesi 1 saniye bile almamıştı. Sakinliğimi bozmaya niyetim yoktu çünkü gerçekten de yemek yapamıyordum. ''O zaman bundan sonra sen yemek hazırla ben de bunu yapamıyorum napam'' dedim. ''İyi ama bulaşıkları sen yıkarsın.'' diye cevap verdi. İşbirliği yapabiliyor oluşu beni şaşırtmıştı. Gülümseyerek ''Tamam.'' Yemekten sonra elimde olsa hemen uyuyacaktım ama ilk iş mektuplarımızı merak ettiğimden saat 8 e kadar uyanık kalmaya karar verdim. Gerçekten de tam saat 8'de mektuplar gelmişti. 2 görevden 1'i bir katili bulmak hakkında diğeri ise bir mafya grubuyla anlaşma yapmak hakkındaydı. Kansuya mafya ile ilgili olan görevi yapmaya karar verdi ayni ben katili bulacaktım.  İki görev de gelecek pazartesiye kadar bitmeliydi yani tam 7 -bugünü saymazsak 6- günüm vardı. Sonunda tüm işleri tamalamanın rahatlığıyla yatağıma yattım.

Sakiwolf laneti?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin