Gökhan, orta halli kasabada yaşayan dar geçimli bir ailenin en küçük çocuklarıdır. O zamanlar henüz oniki yaşında olan Gökhan, okulunda da gözde bir öğrenci olmuştu. Hem derslerinin yüksek olması hem de yaratıcı fikirlerinin olması sayesinde öğretmenlerinin en sevdiği öğrencilerinden birisiydi. Bu gözde öğrenci o yaşlarında İngilizce öğretmeni olmak istiyordu. Gökhan'ın, ailesi maddi yönden çok zayıflamış, hatta Gökhan'ın kitaplarını ödeyemez olmuşlardı. Abisi liseyi bitirmiş fakat istediği gibi bir iş bulamamıştı. Bir fabrikada çalışan abisini, Gökhan çok seviyordu. Tüm dertlerini ona anlatıyor, topu patlayınca ona söylüyor ve hatta onunla daha fazla zaman geçirmek için işe gitmesini istemiyordu. Kiralık bir evde dört boğaza bakan babası ise günlük yevmiye ile çalışan bir işçiydi. Öyle bir baba düşünün ki ailesi için ölümü göze alan, emekli olmasına rağmen Gökhan'ın okul masrafları için hala çalışan birisiydi. Gökhan bunların hiçbirinin farkında değildi. Onun için para yuvarlak demiri bakkala verince, bakkalın çikolata vermesinden başka hiçbir şey değildi. Gökhan'ın umurunda olan iki şey vardı biri dersleri, diğeri ise ailesiydi. Annesinin garip bir hastalığı vardı. Ara sıra bayılıyor, dizleri ağrıdan kırılıyor ve kolları yük taşıyamıyordu. Ama öyle bir kadındı ki üç erkeği sırtlıyor, her ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılıyordu. Gökhan'ın üzülmemesi için ona hastalıklarını belli etmiyor, gece gizlice ağlıyordu. Gökhan'ın bunların hiçbirinden haberi yoktu. O sadece mutluluğu istiyordu.
O sene yaz tatiline girdiğinde ailesine para getirmek için bir iş bulmaya karar vermişti. Akşama kadar neredeyse bütün çarşıyı gezmiş ama bir tek işyeri onu dükkana almamıştı. Hava kararmaya yakın aklına sanayiye gitmek gelir. Bir lastikçinin önünde durur, yağdan simsiyah olmuş çamlara ve duvarlara bakarak "Ateş yaktılar herhalde." der ve içeri girer. Tam karşısında namaz kılan bir adam görür. Adamın elleri çatlamış ve simsiyah olmuştu. Üstündebir tulum vardı; her yeri yırtılmış, yamalarla kapatılmıştı. Gökhan ilerde büyükçe bir makinenin yanındaki ufak sekkeye oturup adamın namazını bitirmesinibekler. Bu arada hava iyice kararmaktadır. Adam namazını bitirip Gökhan'ın yanına gelir. Dikkatli ve şaşkın bakışlar atar. Gökhan ise ince bir sesle,"Merhaba amca." der. Adam Gökhan'a neden burada olduğunu sorar. Gökhan,ailesinin durumunu anlatır ve ondan iş istediğini söyler. Adam, "Ama sen daha çok küçüksün bu işleri nasıl yapacaksın?" der. Gökhan başını yere eğer ve yorgunluktan ağrıyan bacaklarını elleriyle ovuşturur. Adam onu bu halde kırmak istemez ve ceketini almaya giderken, "Yarın dokuzda burda ol!" der.Sevinçle başını kaldırır Gökhan ve adama teşekkürleri yağdırır. Adam Gökhan'abu saatte yürümemesini söyler ve onu arabayla evine kadar bırakır. Gökhan arabadan inince pencerenin başında dışarıya bakıp ağlayan annesini görür. İşte o an kalbinde hiç yaşamadığı bir acı hisseder. Sanki iğneler batıyor kalbine,boğazı acıdan kıvranıyordu. Hemen içeri koştu annesinin yanına gider ve ona sarılıp, " Annecim neden ağlıyorsun?" der. Gökhan'ı bir anda yanında gören annesi, gözyaşlarını eliyle silip, "Oğlum! Nerelerdeydin sen?" der. Gökhan;"Anne, bir amca ile tanıştım. Bana iş verecek anne. Artık bende eve gelirken ekmek alabilirim." dedi ve öptü annesini. Anne bunu duyunca Gökhan'a kızar,onun çalışmasını istemez çünkü onun eli kalem tutmalı, tornavida değil. Fakat Gökhan kararlıdır, yarın sabah kalkıp dükkana gidecektir. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp lastikçiye gider Gökhan. Kapıya yaklaştı, açmayı denedi fakat dükkan henüz açık değildi. Gökhan ilerde ki eskimiş tahtadan kasayı alıp kapının yanına oturdu. Bir süre sonra ustanın arabası yanaştı kapıya. Usta arabasından indi ve Gökhan'a, "Erkencisin." dedi. Gökhan'da ustasına, "Para kazanmak kolay değil usta." diyerek gülümsedi. Dükkana girer girmez Gökhan kapının arkasındaki yıpranmış fırçaya atıldı ve süpürmeye başladı. Adamhalinden memnundu, yaptığı tek şey televizyon izlemekti. Gökhan dükkanda ki bütün işlerini bitirip, ustasının yanına gider ve heyecanla, "Usta, bu mesleği bana öğretecek misin?" diye sorar. Usta, Gökhan'a yaklaşıp, "Daha yolun başındasın koçum, acele etme." der. O sırada dükkana, lastiği patlamış bir araçgelir. Usta hemen müşteriyi karşılar ve ona çay ikram eder. Müşteri otururken usta ve Gökhan işe koyulurlar. Usta neredeyse bir dakika olmadan lastiği sökerve patlağını bulur. Gökhan meraklı ama dalgın gözlerle ustasını izlerken büyükbir gürültü ile irkilir. Adeta bir bomba patlamış gibi bir ses Gökhan'ın kulaklarını çınlatır. Ses ustanın çalıştığı makineden gelmişti. Usta bu seslere alışıktı fakat Gökhan'ın korkudan kalbi hızla çarpmaya başlar. Ustası,Gökhan'ın korktuğunu anlar ve ona dönüp gülerek, "Daha baştasın demiştim." der.Birkaç müşteriyle günü bitiren ustası, dükkanı kapatır ve Gökhan'ı da alıp arabaya biner. Gökhan'ı evine getirdiğinde, inmeden cebine on lira sıkıştırır. Gökhan için bu on lira hayatında alacağı en değerli on liraydı belki de. Kendialın teriyle kazandığı ilk parası, on liraydı belki ama Gökhan için paha biçilemezdi. Sevinçle kapıya doğru gider. Kapıyı birkaç kere çalar ancak kimse açmaz. Gökhan yan komşularına gidip annesi orada mı diye sormak ister. Komşu Gökhan'ı karşısında görünce put kesilir, rengi atar. Gökhan'ı içeri alıp onu oyalamak ister. Gökhan annesini tekrar sorduğunda yanıt alamaz. Nasıl söylenir ki oniki yaşındaki bir çocuğa annesinin fenalaşıp hastaneye kaldırıldığı. Üstelik böylesine mutlu bir çocuğa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKTEKİ SEVDA
General FictionGökhan; orta halli bir kasabada yaşayan, düşük gelirli bir ailenin küçük çocuğudur. Derslerinde başarılı fakat ailesinde birçok sorunları olan Gökhan, uçaklara ve pilotluğa merak salar. Lise yıllarında, okul gezisinde iken annesinin ölüm haberini al...