01×03

14 1 0
                                    

4 yıl önce...

Eli ayağı birbirine dolanıyordu. Bir an önce öğle arasının gelmesini, sevdiği çocuğun sesini duymayı istiyordu. Bir tarafı ayrıldığı için hüzün dolu, bir tarafı ise gelecekte nasıl olsa görüşecekleri için sevinç doluydu.

Dakikalar geçmek bilmiyordu. Telefonunu, aradığında kaçırmamak için titreşime aldı. Oturduğu sıradan kalktı ve yavaş yavaş kantinin yolunu tuttu. Arayana kadar öğle yemeğini yiyebilirdi.

Kantin sırasına girince bu sefer kafasında dönen bir başka soru ne yiyeceği ile alakalıydı. Yemek yemek onun için her zaman bir lütuf olmuştu. Sandviç yemekte karar kıldı. Ne yiyeceğini düşünürken sırası gelmişti bile.

"Hacer abla bana bir sandviç bir ayran verir misin?"

Hacer Hanım, tezgaha ilerledi. Bir sandviç ve bir ayran alıp Selin'in önüne koydu. Selin, çoktan vermek üzere eline aldığı parayı Hacer Hanım'a uzattı. Sandviç ve ayranı alıp kantin sırasından uzaklaşırken her zamanki kibarlığından ödün vermeden teşekkür etmeyi ihmal etmedi.

Merdivenleri inerken, herhangi bir titreşim hissetmemesine rağmen yine de telefona bakma ihtiyacı hissetti. Elindeki malzemeleri tek eline aldı ve cebinden telefonu çıkarttı. Henüz arama veya mesaja dair hiçbir şey yoktu.

Sınıfa girdi. Öğretmen masasına doğru ilerledi. Elindekileri masanın biraz ilerisine bıraktı. Masaya arkasını dönüp iki elini masaya yasladı ve ardından kendini yukarı doğru çekti. Masanın üzerine iyice yerleşince arkasında kalan sandviç ve ayranı önüne aldı.

Önce sandviçin streç filmini çıkarttı ardından ayranını açtı. Sandviçinden bir ısırık alırken etrafında olup biteni izlemeye başladı.

Sınıfın erkekleri, her zamanki gibi akıllı tahtanın önüne doluşmuş Google Earth uygulamasından dünyanın saçma yerlerine bakarken kızların çoğu sınıfın dışındaydı. Etrafa bakıp heyecanını azaltmaya çalışsa da pek başarabildiği söylenemezdi. Oturduğu yerde sürekli ayaklarını ileri geri sallıyordu.

Yaklaşık 5 dakika sonra yan sınıftaki Furkan, erkeklerin yanına geldi. Selin, Furkan'ı çok tanımasa da sohbetleri vardı. Oradan buradan açılan konularla birlikte Furkan ile Selin koyu sayılabilecek bir sohbete daldılar. Furkan, söyledikleriyle Selin'i güldürmeyi başarıyordu.

Yine yaklaşık 5 dakika sonra yemeği çoktan bitmişti. Cebinden telefonunu çıkardı. Hala arama veya mesaja dair bir şey yoktu ve saat 12.40'tı. Dersin başlamasına 20 dakika vardı. Derin bir iç çekerek telefonu cebine geri koydu. Ayağa kalktı, çöpe doğru yaklaştı. Yemeğinden arta kalan çöpleri çöp kutusuna attı. Geri döndü, masaya oturdu.

Derken cebinden gelen titreşim bütün vücudunun titreşmesine sebep oldu. Umarım o arıyordur diye düşünerek elini cebine attı. Beklediği gibi, Emre arıyordu. Tekrar hızla masadan indi ve telefonu açarak koridora çıktı.

"Alo!"

Sakince yürüyerek koridorun kenarında duran yuvarlak masanın yanına gitti. Duvara yaslandı ve karşısından gelecek cevabı bekledi.

"Efendim?"

"Nasılsın? "

Selin iyi olmasını umarak sormuştu bu soruyu. Emre'nin sesini duymak, demeyi planladığı her şeyi yutmasına sebep oluyordu.

DÖNGÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin