0- [Ölüme Sevdalı Kadın] -0

100 24 29
                                    

Bölüm Şarkısı: ZAYN - Golden

İyi okumalar!

***

Ellerimle bir şekil vermeye çalıştığın ama beceremediğim, omuzundan çok daha aşağılara kendini bırakmış; biraz yıpranmış ve kabarmış lakin güzelliğinden küçük bir nokta bile vermemiş saçlara sahip kadın, merhaba. Saçlarını görmeyeli, parmak uçlarımda hissetmeyeli ve ellerime dolamayalı uzun zaman oluyor, değil mi? Birkaç saat gibi kısa, bir akrebinde yelkovana yetişmeye çalışması kadar acı verici olan uzun zaman diliminden sadece birkaç sonsuz daha fazla... Milyon yıl gibi ama değil, milyon yüzyıl gibi ama hiç değil. Sadece birkaç gün, belki bir haftayı yeni devirdik. Ama önemli olan; geçişini nasıl hissettirdiği mi, yoksa geçen asıl saliseler mi? Bu konuyu, herhangi bir insan ile saatlerce tartışabilirim. Lakin savunacağım şık tabii ki de bu olur; geçmişin, gelecekte bıraktığı mikro saliseleri nasıl geçirdiğin. Yani salisenin altmışta biri, fazlasıyla küçük olan ama o olmadan uzun asırların olmayacağı önemli madde. Pek önemli ama değeri bilinmez şeyler vardır ya hani, isimleri bilinmez ama güçlülerdir. Onlar gibi işte, minik ama her şeyden sorumlu. En önemlisi de; güçlü.

Dolma kalemimi bastırıyorum çizgilerin hemen üzerine, bir de altına taşırmamak için bin bir çabaya giriyorum. Yazıyı yazmakta pekiyi değilim. Tabii, burada bahsettiğim; sıfat, fiilimsi gibi birkaç edat değil. El yazısı işte, özel bir yazı ama fazlasıyla da zor, bu can sıkıyor. Bir müddet sonra elde bir ağrı yapıyor, ufak tefek bir şey oluyor ama dayanılmıyor, kalemi bırakasın ve masadan kalkasın geliyor. Neyse ki bugün ona kendimi hazırladım ve kalkmamak için elimden geleni yapacağıma kendi kendime yemin ettim. Yemin ettim mi tutarım, bilirsin sayın ölüme sevdalı kadın. Bir gün öleceğim dersem de sana dönerim ve bunları söylerim; 'Fısılda üzerime, beni de âşık et ölüme. Sıkıldım ben artık yaşamın dalına parmaklarımı geçirmekten ve beklemekten. Söyle ölüm bekçisine, Azrail ile konuşacağım. Bir antlaşma imzalamak gerek, sonuç seni tek görebildiğim ve her zerresine âşık olabileceğim tek şey olan; beyaz mezar taşından ayrılmak olsa bile." Bunları söylerim, tam olarak aynısı olmasa bile bunu çağrıştıracak birkaç kelime dökülür zayıf ve eski kızarıklığını kaybetmiş dudaklarımdan. Yemin ettim mi, tutarım ölüme sevdalı kadın. Bunu benden iyi bilirsin aslında, neden söylediğimi de bilmiyorum.

Seninle her zaman bir konu üzerinde tartışırdık. Bilirsin hani ölüme âşık kadın; ben ve salak saçma problemlerim. Kendini beğenmeme, kendi düşüncelerini hiçe sayma, mantıksız sinir krizleri ve bazen olan mantıklı görüşler; anlaşamadığımız noktalar, kendime benzetme çabalarım, her şeyi hemen üzerime alınma hastalığı, senin tabirinle küçük bir masum çocuk olmak ama bundan kurtulmaya çalışma çabam; minik kazalar, küçük kalp kırıkları ve büyük çığlıklarım... Tabii, ekleme yapacak olursak buna, her şey iyi giderken bir hata yapıp, yine kötüye çevirme adlı büyük sanatımı da ekleyebiliriz. Orhan Gencebay der bir söz, dillerden düşmez ve herkes tarafından kullanılır hani; 'Hatasız kul olmaz.' Bu söz üzerinden gidecek olsak da, hatalarımın hepsi kabul edilebilir mi be kadın? Edecek kadar büyük ve önünde diz çökeceğim kadar büyük bir yüreğin olduğunu biliyorum gibi. Fakat ben sana o kadar acı çektirmişken, senin bu kadar affedici olman; kendine yapabileceğin en büyük haksızlık değil miydi? Bilerek geçmiş zaman eklerini kullanıyorum sevdalım, istesen de affedemezsin zaten beni. Ne uyurken, kolumu uzattığım zaman hissedebileceğim bir tensin, ne de karşımda dikilen bir heykelsin artık. Heykel olsan bile işime gelir aslında, vücudun tamamen çimento ya da ne ise artık; beton mudur nedir? Ondan olsun, sorun yok. Yumuşak teninmiş gibi hissederdim o sertliği. Ama öpemezdim, bir heykel de olsa bu dudakları başka bir kadına sürmek... Hayır, bana sadece kıyameti andırıyor. Aslında dökmek istemiyorum olup bitenleri, en azından şimdilik mola vereceğim ve 'Hatasız kul olmaz.' diye dillerden düşmeyen söz hakkında konuşacağım. Bunun yanlış olduğunu söyleyemem. Her insan hat yapar. Bu söz şeyi andırıyor güzel kadın; bir mayın tarlasını. Herkes, Tanrı tarafından şu Dünya dediğimiz yere konulur ya, bir karından çıkar; hatta hâlâ leylekler getiriyor diye kandırılan küçük çocuklar var! Bu dünya; oksijeni olan, yaşaması bedava ama ölümü de aniden gelebilecek bir şey, dediğim gibi aynı bir mayın tarlası. Nefesini alırsın o an, adımlarımı atarsın dikkatlice. Gökyüzü, mavinin griye eşlik ettiği bir tondadır, bir şeyler fısıldar sana. Hava da kargalar uçar, iğrenç denilen seslerini çıkarırlar ama sen dinleyeceğim başka bir şey olmadığı için; onu müzik gibi dinlersin. O an hoş gelir sana; dinlersin, dinlersin ve sadece dinlersin. Gözlerini kapatırsın bazen, kirpiklerinin arkasından seni kavuran güneşe bakarsın. Sıcaklığından yutkunursun. Erkeksen âdemelmanda bir oynama olur, kadınsan da... Bilmiyorum, orada bir şey hissedersin herhalde. Cinsiyetim kadın değil ve hiçbir zamanda olamadım, burayı geçiyorum ve biraz daha zihnimde bir şeyler yaratmaya devam ediyorum. Etrafına bakarsın ümitsiz bakışlarla, her tarafın teller ile çevrili olduğunu görünce bir kez daha yutkunursun. Dilinin ucunda yer edinmiş o şey; midene çöker ve canını acıtır. Korku kaplar vücudunu, bir mayına basarsam öleceğim korkusu... Ölümden korkmadığını dile getirsen bile yüreğinde minik bir sızlama olur. Haydi, o da mı olmadı! Sen zaten ölüsündür ki; ölülerden tek farkın yavaşça atabilen bir kalbin olmasıdır. Ne duyguların işler artık, ne gözyaşları gerçekliğe bürünür, ne gözlerin ışıldar, ne de tenin eski canlı haline geri döner... Ölüsündür sen, sadece yürüyorsundur. Bir yürüyen ölü gibi, gözlerinin bile görüp görmediği insanlar tarafından anlaşılmaz. Katili mi kimdir? Sen olursun. Bıçak ile veya silah ile işi olmak bu katilin, ya da minik ama öldürücü haplar ile. Sadece içi bitirir, ruhu emer ve yok eder. Tekrarlayacağım, geriye tek sen kalırsın, bir yürüyen ölü olarak. Aciz ve mantıksız... Tek yapabildiğin hatadır ama şöyle bir çelişki de vardır, sen bir yürüyen ölü olursun. Bir kul değil. Ki kendini 'yürüyen ölü' kıvamına sokmak, yapabileceğin en büyük hata olur.

Başka konulara geçmek istiyorum. Seninle nelerden bahsedelim biliyor musun? Şimdilik dediğim kısım biteli çok oluyor sanırım, artık senden ve benden bahsedeceğim. Beni, ilk ergenlik zamanlarımızda sardığın bal ile kaplı tatlı bir kutudan bahsedeceğim biraz. İçi senin kahkahaların, neşen ve yüreğinin güzelliği ile dolan ve bana görmediğim cennetten daha güzel gelen şeyden; senden. Saçlarından, teninin beyazlığından, ufak yaralarından, büyük eller tarafından kirletilmiş geçmişinden, kanayan bedeninden ama her zaman birilerine siper olabilecek kadar güçlü, her gün öpmek isteyecek kadar büyük sol yanından bahsedeceğim. Kırmızı ve pembe, biraz mor olandan... İçi rengârenk olandan, ama hasarı tamir edilen birkaç tane kurtpençesinden ve siyahı nasıl beyaza çevirdiğinden bahsedeceğim; ölüme sevdalı kadınım. Seni en son gördüğüm saniyelerde saçların yıpranmıştı biraz, ama önceden de söylediğim gibi; uzun ve siyahlardı. Hasarları görmek için seni iyi tanımak gerekirdi. Gözlerinin altı, bir yıldır uyumuyor gibi şişikti. Morarmıştı biraz, gözlerinin içi kızarıktı; gözlerinden öpmek istediğim, öpmeye doymak istemediğim kadın... Uçurum kenarındaydın, hiç sevmediğim o uzun, yeşil elbisen vardı üzerinde. Ama ben sana çok yakıştırmıştım ve hâlâ yakıştırıyorum. Su yeşili elbisen, alttan esen meltem ve elbisenin etekleri biraz havalanıyor, önüne küçük bir sis iniyor ve arkandan bir ışık geliyor gözüme, güneş ışıklarından daha keskin. Dudaklarını uzaktan seçiyorum az da olsa, kurumuşlar. Dolgun durmuyorlar, biraz kanatılmışlar ve yara sarmışlar. Yanakların ise pamuk şeker gibi, tozpembe... Anlattıkça öpmek ve bütün gün sarılmak istediğim kadın. En keskin fikirleri olup, benim sahip olduğum ve normalde çelişkiye düşmeyen zihnimdeki bacakları, birbirine bağlayabilen ve düşüncelerine eğilmemi sağlayabilen tek kadın. Cılız ve kassız bedenine, uzun boyuna ve hiçbir şekilde beğenemediğim tipimi umursamadan, bana muhteşem olduğumu söyleyip, içimi 'seni asla bırakmayacağım.'lar ile dolduran güzel kadın. Ölüme sevdalı kadın; nefret ettiğim ölüme âşık olmamı sağlayan güzel kadın.

Devam edemeyeceğim seni anlatmaya, daha yüzde birini bile tamamlayamamışken. Ağlamak istemiyorum, kızma olur mu bebeğim? Yarım bırakacağım o paragrafı, dışarıda olduğum için, kâğıda bunlara yazdığım için ağlayamayacağım. Hava kararıyor şimdi, koyu laciverte döndü hava. Yağmur yağacak gibi, renkleri koyulaşmış bulutların ama çocuklar hâlâ top peşinde koşturuyor. Şimdi katlamam lazım kâğıdı sevgilim, özür dilerim ama gitmeliyim şimdilik. Kafa dağıtacağım, zaten bir gün bulutların üzerinde seninle aynı yerde olunca bu tür şeylere bulaşamayacağım, eğer sende izin verirsen küçük çocuklar ile biraz futbol oynayacağım. Beceremiyorum ama çocuksu ruhum olduğunu sen söylüyordun ve her zaman oynamam için ısrar ederdin. Şimdi yukarıdan beni daha rahat bir şekilde izlersin, bende arada gökyüzüne bakarak sana minik öpücükler göndereceğim. Ama hiçbirini kaçırma, tamam mı? Seni seviyorum ölüme sevdalı kadın, seni seviyorum. Bir gün, bir alpagu* gibi davranacağım ve önümdeki tüm engelleri yolundan edeceğim, ama sen cılız bedenime silahlarını geçirmesi için zaman vermelisin. Cevabını rüyamda bekliyor olacağım bebeğim, sana sonsuz sevgiler ve öpücükler ile:

- Reva Molla.

***

Fikirlerinizi belirtir misiniz? Yakında düzenleme yapılacaktır, her fikir önemlidir.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım beğenmişsinizdir.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 28, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Dokunabilseydim EllerineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin