7.Bölüm: Yağlı Boya Tablosu
Eylül Saral;
Şarkıyı açmanız gereken yerde bu işaret vardır **
Saçlarımı geriye doğru attığımda o da koltukların birinde bacak bacak üstüne atmış beni izliyordu. Bakışları sert ve keskin tıpkı yüz hatları gibi. Onun bakışlarına karşılık bende onu izledim. Çıkık çene kemikleri, kumral şekilsiz saçları ve siyahın bile boğulduğu gözleri. Elbisemi dikkatle tutarak onun oturduğu koltuğun karşısındaki orta sehpaya tam karşısına geçtim. Yavaşça oturduğumda o da koltukta dikleşti. Aramızdaki ağlar bir toz bulutundan ibaretti. Gerginlik ise elle tutulacak cinsten. Telefonunun çalmasıyla elini ceketinin cebine attı ve telefonu eline aldı. Arayan kişiden memnun olmamışcasına telefonu bana çevirdi. Arayan kişi annesiydi. Kaşlarını bilmişlikle yukarı kaldırdı. Telefonu bana uzattığında aramayı cevapladım.
"Efendim, Gaye hanım?" dediğimde Yankı'yı sordu. Gözlerim Yankı'ya döndüğünde içimdeki küçük şeytan baş gösterdi ve hafifçe gülümsedim.
"Duşta efendim." dememle kahkaha atma isteğiyle dolup taşsam da aklıma kızgınlığım geldiğinde dudaklarım çizgi halini aldı. Gaye hanıma iyi günler diyerek telefonu kapattığımda sinsice sırıttım Yankı'ya. Alayla gözlerime baktı. Çenesini kaşıdığında güldü hafifçe.
"Boşuna çocuk demiyorum sana." dediğinde anlamayarak kaşlarımı kaldırdım. Telefonu iki elimle kavradığımda elini belime atarak yanına çekiştirdi. Kolunu omzuma attığında sinirli halimden eser kalmadığını fark etmiştim ama konuşacağım konu önemliydi.
"Saat sabahın dokuzu değil mi? Ve biz yeni evliyiz, ardından sen anneme benim duşta olduğumu söylüyorsun. Hani bilmem anlatabildim mi? "dedi. Demesine dedi ama az önceki şeytani küçük yanım özür dileyerek mağarasına geri döndü. Kafamı öne eğerek gözlerimi kapatıp yaptığım şey ile dudaklarımı ısırdım. O sırada saçlarımı hızlı karıştırdığında yaptığım şeyden dolayı sertçe ona dönüp baktım.
"Köpek mi seviyorsun bu ne?"dememle dudağının sol tarafı hafifçe yukarı kıvrıldı. Beklemediğim bir cevap geldi kulaklarıma.
"Ben sert severim." dediği cümleyi evirip çevirdiğimde yine aynı yere çıkınca oflayarak ona döndüm. Ardından konuşacağım konu aklıma geldiğinden ağzımı açtığımda gözleri dudaklarıma kaydı. Ağzımı kapattım... Bir kaç saniye sonra tekrar açtığımda üçlü koltukta yatarak kafasını kucağıma koydu.
"O arada yaptığın davranış kadınları aşağılayan bir hareket, böyle bir şey yapamazsın. Bizler itilip kakılan git denilince gidilen gel denilince gelen bir ırk değiliz.Beni öyle öpemezsin. Beni öyle izinsiz veya başkasını öyle izinsiz öpemezsin." dedim bir solukta. Kafasını hafifçe kaldırıp gözlerime baktı.
"O zaman bir şiir okuyayım sana, olur mu?" dediğinde sen bilirsin demek istercesine omuzlarımı silktim. Uzun saçlarımdan bir tutam alıp işaret parmağına doladı ve burnuna götürdü. Gözlerini kapatarak saçlarımı kokladı ve sanki kendine gelmişcesine daha canlı açtı gözlerini.
"Oturur bir gece yarısı, bir adamın bir kadına yazdığı şiir olursun. O şiir öyle güzel olmuştur ki içinde ruh bulursun. Ahh o adamlar iyi ki aşık olmuşlar. Ahh o kadınlar aşk'a ne çok yakışmışlar."dediğinde dudaklarımı aralayarak Cemal Süreya dedim. Koltukta oturarak beni de kendine çevirdi. Gözlerime yaklaştığında kapattım gözlerimi. Göz kapaklarımı tek tek öptü. Gözlerimden öpünce benim de zihnimin kuytu köşelerindeki çarkların birine bir şiir.
"Gözlerimi öptüğün bir gerçek mi? Onların dudaklarına layık olmaları için, ne yapayım bilmem ki, korkunç azaptayım. Öylesine, kutsal, hülya ve uzaksın ki... Allah kahretsin beni." dediğimde saçlarımı elleriyle geriye atarak gözlerime büyük bir yoğunlukla baktı. Yaklaştı hafifçe biraz daha yaklaştı milimetreler kala durdu. Gözlerini dudaklarımdan çekmeden fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilimdeki Zehir #Wattys2018
Teen FictionKarşımdaki katran karası gözlerini sanki manüpüle etmiş gibi gözlerime sabitledi. Keskin yüz hatları, bir ressamın elinden çıkmışcasına duran bir erkeğe nazaran ince, zarif çizgi gibi dudakları ensemle buluştu. Eli elime kenetlendiği zaman, ılık o...