1. Bölüm

298 88 118
                                    

Günümüz

Tenime çarpan sert rüzgar ve sırtımdan içime doğru sızan acı soğuk vücudumu yakıyordu. Göz kapaklarım açılmamak için amansız bir mücadele verirken sonunda pes etmişlerdi. Gözlerimi yavaşça açıp oluşan bulanık görüntünün geçmesini bekledim bir süre.

Her şey netleşmeye başladığında gözüme çarpan ilk şey karanlığın pençelerine esir düşen gökyüzü oldu. Karanlık her şeyi içine çekip ortama sadece kasvetini ve dondurucu soğuğunu bırakmıştı.

Uyuşmaya başlayan vücudumla gökyüzünü seyrettim öylece. Hiçbir şey yapmadan, yapamadan. Hareket etmekten aciz olan vücudum, düşünmeyi bile reddediyordu.

Yerde yattığım süre boyunca bekledim, bir şey olmasını. Belki de birinin beni kollarımdan tutup kaldırmasını, "senin için burdayım" demesini, bilmiyorum. Fakat olmadı. Kimse gelmedi yardıma. Kimse tutup kaldırmadı kollarımdan.

Gözlerimi sıkıca yumdum. Bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım. Ellerimi taşlarda hapsolmuş soğuğun üzerine koydum. Doğrulmaya çalıştım. Fakat kollarım sanki ince bir çubuk gibiydi. Eğer zorlarsam kırılacak ve ben hiçbir zaman kalkamayacaktım.

Zorda olsa doğruluğumda ilk yaptığım şey derin bir nefes almak olmuştu. Çok yorgun olduğumu hissettim, günlerdir hiç dinlenmeden çalışmışım gibi. Yavaşça etrafa bakmaya başladığımda gördüğüm tek şey, gecenin gündüze galip gelmesi ve yalnızlığın tüm sokakları esir almış oluşuydu. Etrafta bir tek kişinin bile olmaması garipti.

Ağır bir şekilde kalktığımda ayaklarımın yandığını hissettim. Başımı eğip baktığımda ayakkabılarım yoktu ve yalın ayaktım. Ayakkabılarımın neden olmadığını düşünürken başıma ince bir sızı girdi. Gözümün önünde parça parça görüntüler oluşmaya başladı. Beynimin sınırlarını biraz daha zorladığımda ise aklıma gelen şeyle gözlerim mümkünmüş gibi daha da açıldı. En son uçurumun kenarındaydım ve intihar etmeyi düşünüyordum. Hatta düşünmeyi geçmiş ve uçurumdan atlamıştım. Buna adım gibi emindim. Yaşamam bile imkânsızken nasıl sapasağlamdım? Sonrasını hatırlamaya çalıştım ama hiçbir faydası yoktu. Geri kalan her şey koca bir siyahtan ibaretti sadece.

Etrafa bir kez daha baktığımda burayı bilmediğini farkettim. Uçurumdan atladığım yer bile değildi. O an endişe ve korkunun tüm vücudumu kapladığını hissettim. Ellerimi çarpraz şekilde kollarıma doladım ve aşağı yukarı sürtmeye başladım. Sanki ısınabilecekmişim gibi. Ne yapmam gerektiğini kafamda tartarken en mantıklı şeyin öncelikle birilerini bulmak olduğuna karar verdim. Tek yapabileceğim şuanlık buydu.

Ağır adımlarla karşıma ne çıkacağını bilmediğim ıssız yolda yürümeye başladım. Ne kadardır yürüdüğüm hakkında hiçbir fikrim yoktu ama daha da yorulduğumu ve üşüdüğümü anlayabiliyordum. İşin en kötü kısmı ise karşıma bir kişi bile çıkmamıştı ve ben bu gidişle sabaha çıkabileceğimden emin değildim.

Içimde kalan belki de son umut kırıntısıyla yürümeye devam ettim. Fakat tamamen tükendiğimi hissediyordum. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Tam o sırada bir ses duydum, gecenin sessizliğini bıçak gibi kesen araba sesi. Kafamı güçlükle sağa çevirdiğimde hızla üzerime gelen arabayı farketmem uzun sürmemişti. Ama artık her şey için çok geçti.

12 saat önce

"Git! Lütfen git!" diye yalvardım ağlamaktan kısılan sesimle. Söylediklerimi kendim zor duyarken onun duyması mucize olurdu. Zaten duymasının da bir şey değiştireceğini sanmıyordum çünkü odamın kapısı kırılmak istercesine yumruklanıyordu. Yatağımın üzerinde olabildiğince sinmiş küçücük kalmıştım. Dizlerime göğsüme doğru çektim ve iki elimde kulaklarımı kapadım. Kapıdan gelen zorlama sesine "aç şu siktiğimin kapısını seni küçük şeytan" sözleri eşlik etmişti.

Hıçkırıklarım daha da artarken, ellerimi kulaklarıma daha da bastırdım. Hiçbir şey duymak istemiyordum, kendimi bile. Tek istediğim sessizlikti, sadece sessizlik. Kısa bir süre sonra kapıdan gelen sesler kesildi. Gitmişti, fakat bitmemişti. Geri dönecek ve bu yaşadıklarımı tekrar yaşayacaktım, hergün olduğu gibi.

Bıkmıştım herkesten, her şeyden. Şu 8 yıldır yaşadığım kötü hayat, 2 ay önce annemin ölümüyle daha da beter hale gelmişti. Annemin ölümüne üzülmüyordum, kızıyordum. Üzülmüyordum çünkü bu onun için bi kaçıştı. Eminim şimdi, burda olduğundan daha mutludur. Fakat kızgındım çünkü beni bu hayatta tek başıma bırakmıştı. O kurtulmuştu ama ben esir kalmıştım. Hiç mi bana acımamıştı? Hiç mi kızını düşünmemişti? Beni o adamla bırakmaya nasıl gönlü razı olmuştu? Bilmiyordum. Önemi de yoktu bu saatten sonra.

Düşündüm. Belki bir kaç saniye, belki bir dakika, belki daha uzun. Fakat ulaştığım tek sonuç ölüm oldu. Annem beni bırakmıştı ama ben onu bırakmayacaktım. Mutlu bir şekilde yaşamadıktan sonra ne anlamı vardı ki nefes almanın?

Yataktan doğruldum ve odamın içerisinde bulunan lavobaya ilerledim. Aynaya baktığımda ayaklarım istemsizce 1-2 adım geri gitmişti. Bu karşımda ki yüzün sahibi ben miydim sahiden? Ne kadar değişmişim 2 ayda diye geçirdim içinden. Eskiden yeşilin en güzel tonuyla parlayan gözlerim şimdi susuzluğa mahkum bir çiçek gibi solmuştu. Belimden aşağıda olan uzun açık kahve rengi saçlarım ise yıpranmış ve bakımsız görünüyordu.

Artık emindim. Bu şekilde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdim. Halbuki ne güçlü kızdım eskiden. Şimdi ki halim ise tam tersiydi. Savaşacak gücüm bile yoktu. Derin bir iç çektim ve lavobadan çıktım. Telefonu bile almadan odadan çıktığımda iyi kötü bütün anılarımın gizlendiği eve son kez baktım. Gözlerimden yaş geldiğini yanaklarıma çarpan ıslakla farkettim. Üzgündüm hatta çok üzgündüm. Kim isterdi ki bu yaşında yaşamdan vazgeçmek? Bende mutlu bir hayatım olsun istedim ama olmamıştı işte. Hayat yükünü omuzlarına bindirmişti, başkalarına verdiği mutluluğu bana çok görmüştü. Bu düşüncelerle kafamı sağa sola salladım ve evden ayrıldım.

Intihar edeceğim yere geldiğim de yüzümde buruk bir tebessüm yer edindi. Eskiden buraya kahkalarını getiren çocuk, şimdi büyümüş ve gözyaşlarını getirmişti. Uçurumun kenarına kadar ilerledim. Durduğumda ayağımın altından bir kaç taş aşağı yuvarlanmıştı. Korktuğumu hissettim, birazdan o taşlarsan tek farkım nefes almayan vücudum olacaktı.

Bir an duraksadım, nasıl hayatım olsun istediğimi hiç düşünmediğimi farkettim. Aslında sadece mutlu olmak istemiştim. Belki de aşık olmak, sevildiğimi bilmek. Çünkü biri tarafından sevilip, korunmaya o kadar ihtiyacım vardı ki.. istemsizce tebessüm ettim. Düşüncesi bile güzeldi, kim bilir gerçeği ne kadar güzeldir. Yüzümden yavaş yavaş tebessüm silinirken gerçeğe dönme vakti gelmişti. Silkelendim. Eğilip ayakkabılarımı çıkarıp kenara koydum. Titreyen ayağımı ileriye uzattım ve kendimi boşluğa bıraktım.











HAYATIN KIYISINDA #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin