Güneş ufukta belirdi. Birazdan komodinin üstündeki çalar saat sabahı haber verecekti. Ama ona bu gün ihtiyacım yoktu. Gün aydınlığıyla gözlerimi uykusundan edecek kadar parlaktı çünkü. Yorganı üstümden sıyırıp yatağımda doğruldum. Gözlerim panduflarımı arıyordu. Ah, yine mi ranzanın altına girmişlerdi. Gerçi bu dağınıklıkta bütün bir geceyi geçirecek en uygun yer orasıydı. Gülümsedim yine sabah rutinimi bozmamış, zihnimi meşgul edecek düşüncelere dalmıştım . Yere uzandım ve yaklaşık bir metre uzağımda duran tavşanlı mavi panduflarımı aldım ve ayaklarıma geçiriverdim. Karnımda açlığın rahatsız edici seslerini duymaya başladım ve çağrısına kulak asarak mutfağa yöneldim. Kendime cheddar peynirli dometesli bir sandviç hazırladım yanına da bir mocha alıp masaya yöneldim. Saat 6:20'ydi whatsappa gelen bir iki grup mesajına cevap verip e postamı kontrol ettim Tarık Bey yarınki toplantının detaylı raporunu bu güne istemişti. Lanet olası patron bozuntusu ya maili gecenin 2 sinde isteyecek kadar bana garezi vardı ya da gerçekten manyak, ruh hastası bir pislikti. İkinci seçenek çok mantıklı gelmişti.
Hemen toparlanıp raporları hazırlamaya koyuldum.En geç 7:30 da evden çıkmalıydım ve bu trafiğin yoğun olmadığını farzettiğimde geçerliydi. Sesimi dişarı vurarak 'Sakin ol Nazlı sen neleri başardın. Bi kıçı kırık Tarık mı seni alt edecek. Hadi kızım sen yaparsın' diyor bir yandan da ellerimi laptopa kitlemiş klavyeyle cebelleşiyordum. Kafamdaki düşünceleri silip raporları hazırlamaya devam ettim. Birazdan elimde onlarca kağıtla yorgunluktan bitap düşmüş parmaklarıma bakarak Tarık denen yavşak herife sövüyordum. Bana neden bu kadar ızdırap çektirdiğini biliyordum. Diğer eski asistanları gibi yakınlaşma çabalarına yanıt vermeyip her seferinde tacizlerinden kurtulmanın bir yolunu buluyordum. Bu da belli ki gururuna dokunuyor ve kaçan kovalanır sözünü bir kez daha tastikler bir biçimde beni işten çıkarmayıp elde etmeye çalışıyordu. Bende artık onu savuşturmanın yollarını bildiğimden ve de yeni bir iş bulamama korkusundan o şerefsize katlanıyordum. Bazı arkadaşlarım bu durumdan ötürü beni yargılamaya kalkmıştı ama daha ikinci kelimeyi söyletmeden ağızlarına lafları tıkamıştım. Uzaktan söylenmek, ahkam kesmek her zamanki gibi çok kolaydı. Ama onlar gibi her zor anında yardıma yetişen dayımız, yüksek torpilimiz yoktu. Bu işten çıktığım anda diğer gireceğim yerlerin ve işverenlerin buradan iyi olacağının garantisi yoktu üstelik. İş bulamama ihtimalimi saymıyorum bile. 'En azından' dedim içimden şükredecek bir aklım ve sağlığım vardı en azından.
**************
İşyerine varmıştım. Taksiye parasını ödeyip merdivenlere yöneldim. Girişte güvenlik görevlisine selam verip asansöre doğru ilerledim. Tam asansör çağırma butonuna basacakken kalabalık bir grup içeri girmiş ben onları daha süzemeden buraya doğru yürüyorlardı bile. Hemen yüzümü asansöre çevirdim ve içimde garip bir heyecanla beklemeye başladım. Lanet olsun 15 kadar kişi bu asansöre nasıl sığmayı planlıyorlardı. Onlara bunun mümkün olmadığını ve diğer grubun bir sonraki asansörle gelmesi gerektiğini söylesemde dinletemedim. Biraz sonra bir kişi hariç diğerlerinin yakın koruma olduğunu anladığımda geri planda kalanın ben olacağımı anlamıştım. Bu lüks beni gerçekten çok şaşırtmıştı. Bu lüksün bu şirket çatısı altında sağlanması daha da fazla şaşırtmıştı tabi. Kaderime razı olmuş daha birincisi gelmeyen asansörün ikincisini beklemeye başlamıştım o anda arkadan tok ama bir o kadar da güçlü bir ses:
-Bayan önden binsin ben ve bir kaç kişide onunla bineceğiz ve geri kalanlarınız diğer asansörü beklesin. dedi
Sürünün başı belli olmuştu. Emir verirken ki ustalığı onu açığa vuruyordu. İstemsiz olarak "Şaşırtmadı şerefsiz. " diye mırıldandım. Yine dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan, egosunun pençelerini takmış bir adamla karşı karşıyaydı. İnsanın istemediği ot buruna biter sözünü tecrübeyle sabitliyordum. Benliğimi saran öfkeyi bütün damarlarımda hissediyordum. Görgü kurallarına uyarken bile emir vermeyi nasıl da başarıyordu Ama rütbemin bana sağlayamadığı özgürlüğüm yüzünden bu adama koyun taklidi yapmak zorundaydım. Ben yine düşüncelere dalmışken adam yüzüme dik bakışlar fırlatıyordu. Birden beynimde şimşekler çaktı söylediklerimi duymuş muydu? Az önce şerefine hakaret ettiğim adama şimdi de şuçluluğun verdiği utanç ve ortamı biraz yumuşatma çabalarımla gülümsüyordum. Ağzımı kerpetenle açarmışcasına düşük bir tınıda "Teşekkürler bayım." diyebildim. İki kelimeyle bu zorlu asansör yolculuğunu atlatmak istiyordum. Allahım böyle boktan bir güne neden bu kadar erken uyanmıştım.Sonunda kendimi masama atmıştım. Döner sandalyame oturup arkama yaslandım.Saat daha 8:20 ydi ama günün bütün rehaveti üstüme çökmüştü. İki dakikalık asansör yolculuğu saatlerce sürmüş gibi gelmişti. Adamın umursamaz tavırları ve dahası alaycı bakışları canımı sıkmıştı. Yeşil sarı arası başka bir tabirle bal rengini anımsatan gözlerinde beni kışkırtan birşeyler vardı. Cürretkar ama bir o kadarda soğuk, yakın ve çok uzaklarda bir mazi gibi acı dolu. Bu kadar kısa sürede bu adam hakkında nasıl bu kadar analiz oluşmuştu kafamda. Hissettiklerime bir anlam veremiyordum ama artık aklımdaki bu düşünceleri savuşturmalıydım. En nihayetinde yoğun bir gün beni bekliyordu. Sandalyemde bir tur döndükten sonra laptobumu açtım. Eksik kalan bir kaç sunum raporunu tamamlayıp Tarık Beyin odasına yöneldim henüz gelmemişti. Odanın sonuna doğru yürüdüm ve çerçevedeki fotoğrafına zafer kazanmış bir edayla bakarak raporları masasına bıraktım. Aslında bunu yüzüne karşı yapmalıydım ama bu gün o maymun suratını ne kadar az görsem o kadar iyiydi. Zaten fazlasıyla sinir bozucu bir başlangıçtı.
*************
- Anne yapraklar neden evin duvarlarini sarmış ve bu güllerde onlara yardım etmiş. Ben güllerin toprakta olduğunu sanıyordum
- Onlar sarmaşık gülleri canım. Evin gözyaşlarının suladığı bir bitkidir. Eğer unutumaya yüz tutmuş bir ev görürlerse hemen onu yapraklarıyla sarmalar acılarını dindirir.
- Peki bu ev unutulmuş mu? Anne ben onun ağlamasını istemem. Bazen buraya gelip ona şarkı söyleyebilir miyim? Hem sarmaşık güllerine onu korumasında yardım etmiş olurum.
- Tatlım üzgünüm ama buna her zaman izin veremem.
Hüzünlü gözlerle anneme bakıyordum.
- Ama yolumuz buraya düştüğünde seni getirebilirim.
Şimdi de içimi kaplayan coşkuyla annemin boynuna atlamıştım.
Biranda içimdeki bütün sevinç yerini korkuya bırakmıştı. İri bir adam annemi kolundan tutup çekiştirmeye başladı. Annemin tiz çığlıklarını duyuyordum. 'Nazlı hemen buradan git canım hemen!' Her şey bir anda olup bitmişti adam annemi sürükleyerek sarmaşıklı evin bodrumuna götürüyordu. Bende annemin dediklerini içimde tekrar ediyor ve oradan uzaklaşıyordum. Birazdan çok gürültülü bir ses duydum.
Nefes nefese gözlerimi açmıştım. Gene aynı kabusu görmüştüm. Hayatımın dönüm noktası olan anılarım peşimi bırakmıylrdu. Psikiyatristim çocukluk travmalarım sonrası bu gibi durumların olabileceğini söylemişti. Uzun süre ilaç tedavisi gördüm ama kabuslarımı dindirecek bir sonuç elde edemedim. Ve bugünde yoğun ve stresli bir gün geçirmem nedeniyle kabuslar geri dönmüştü.
Balkona çıkıp bir sigara yaktım. İçime çekip bir süre öylece bekledim. Dumanı bütün hücrelerimde hissediyordum. O an her şeyi unuttum sadece narkotiğin verdiği başdöndürücü belirtileri hissediyordum. Öksürerek dumanı püskürttüm. Bunu her zaman yapmıyordum sadece bütün dertlerimden uzaklaşmak istediğimde sigaranın verdiği acıyı tercih ediyordum. Son bir defa daha içime çektikten sonra sigarayı söndürdüm. Balkon kapısını açıp içeri yöneldim. Yeni bir kabus görme korkusuyla uyumak istemiyordum. Ama gecenin 2 siydi ve yarın iş vardı. Bedenimi sürüklercesine mutfağa gittim. Tek planım uyku ilacı alıp bedenimi yatağa bırakmaktı. Ve belkide bütün gece kabusların zincirlerinden kurtulamamak...
***********
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık Gülleri
General FictionNazlı geçmişinin esareti altında kalmayı reddetmiş ama bir yandan da onunla yüzleşmeden kurtulamayacağını anlamıştı. Ve bir gün aşkın tutkulu hapishanesinde geçmişin kapanmamış yaralarının izlerini bulacaktı.