Burak beni Türkiye'nin ilk sinemalarından birine getirmişti. Aslında sinema müzeye çevrilmişti ama Burak, bir gece için burayı bize kapatabilecek kadar sözü geçen bir insandı. Iceri girdiğimizde bizi loş bir ışıklandırma karşılıyordu. Her taraftan ağaç yapının yaşanmışlık kokuları geliyordu. Önümüzde tahtadan bekleme sandalyeleri diziliydi. Kim bilir kimler oturmuştu bu yüz yıllık sandalyelere, film saatini beklerken ne yapmıştı acaba, ne düşünmüştü, hangi kitabı okumuştu belki de en sevdiğimiz yazar aynıydı. Hatta belki de en sevdiğim yazarın ta kendisiydi sandalyeki . Düşledim. Düşledikce o zamana gittim, izledim, anladım. Birbirine aşkla bakan bir çift gördüm sandalyelerde. Kadının başı adamın omzunda, elleri birbirine kenetlenmiş. Adam sana minnettarım diyor hiç ağzını açmadan. Kadın sana mecburum diyor sadece gözlerini kapatarak. Burak'a baktım, gene yüzünde tatlı bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Sanki bütün düşlerimi görmüş, adeta beynimin içindekileri okuyor gibi bir hali vardı.
"Aklımdan gecenlere karişmamalısın." dedim kısa bir kahkaha atarak.
Muzip bir gülümsemeyle:
"Ama ben evde giyeceğin kıyafete bile karışmak istiyorum." dedi.
Yanaklarım kızardı.İçimdeki şen kahkahaları gostermemek için başımı başka bir tarafa çevirdim. Bu gelecekten gelen bir evlenme teklifi miydi? O kadar mutluydum ki. Her şeyin bu kadar hızlı gelişmesine dahi aldırış etmiyordum. Yanlış bir şeyler olabileceği ihtimalini atlıyordum. Karakterimin tam tersi bir davranış gösteriyor ve onda ısrar ediyordum adeta. Bu şey... Bu o muydu gerçekten?
Burak önüme geçti. Çenemden tutup yüzümü yüz hizasına kaldırdı. Saniyelerce, öylece yüzüme baktı. Sonra, yavaşça elimi tuttu. Beni salonlara giden koridora yöneltti. Duvarlar yesilçamın ünlü sanatçılarının fotoğraflarıyla doluydu. Adile Naşit, Münir Özgül, Tarık Akan, Kemal Sunal ve daha niceleri... Onlarca salonu geçtikten sonra koridorun sonundaki salona ulaştık. Burak tek kelime etmeden girişi işaret etti. Sanki büyüyü bozmak istemiyordu isteklerini anlatmak için sadece gözlerini ve bedenini kullanıyordu. Bende adeta bu büyüye kapılmış bir şekilde ona itaat ediyordum. Peki neden en sondaki odaya gelmiştik? Bu soruda diğerleri gibi aklımın bir köşesini karıştırmak için hafızama kaydolacaktı ki bu sefer sormaya karar verdim.
"Nede..."
İşaret parmağını dudaklarıma kapattı.
"Şşş... Sadece bana güven. "
Kolay kolay vazgeçmek istemiyordum.
"Ama...
Muzipce gülümseyerek:
"Eğer tek kelime daha edersen, o dudakları susturamasını bilirim. Daha doğrusu başka türlü konusturmasını.Ki bu benim işime gelir. "
Yanaklarım daha eski kızarıklığını kaybetmeden, artarak kızarmaya devam etti. Daha fazla ısrar etmemeye karar verdim.
Salona girdiğimizde salon insanlarla doluydu. Bir sinema salonu için bu gayet normaldi. Ama değişik olan kıyafetleriydi. Her biri tarihin tozlu sayfalarından fırlamıştı adeta.Burak, öndeki iki boş koltuğu işaret etti. Koltuklara yerleştik ve oturur oturmaz film oynamaya başladı. İlk olarak 1950'lerden bir aşk filmi olan... dan bir kesit gösterildi daha sonra 60lardan... ve 70'ler 80'ler derken 2002 yapimi... filmiyle son buldu. Salonun ışıkları yanmamıştı. Gosteriminde son bulmasiyla salon tamamen karanlıktı. Soluma dondugumde Burak'i dahi farkedemiyordum.Burak'in elini bulmak icin elimi onun koltuk basligina uzattım. Tenine dair hic bir his yoktu. Biraz daha uzanmaya yeltenmisken sahnede spot isiklari belirdi bir sandalyeyi aydinlatiyordu. Sandalye boştu. O anda omzumda bir el hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık Gülleri
Ficción GeneralNazlı geçmişinin esareti altında kalmayı reddetmiş ama bir yandan da onunla yüzleşmeden kurtulamayacağını anlamıştı. Ve bir gün aşkın tutkulu hapishanesinde geçmişin kapanmamış yaralarının izlerini bulacaktı.