kesit

115 3 0
                                    

Göz kapaklarıma gölge düşüren anılarım bir kez daha çıktı gün yüzüne. Kurumuş çocukluk hayallerim yine bir zehrin damarlarımda yayılmasına yol açarak bir mutluluk damarını daha kopardı.

Ben onun gözlerine bakmaya bile kıyamazken karşıma geçmiş ne diyorlardı.

"İlla ki bir yolu vardır, o yolu bul ve Aden 'i iyileştir." Dedim sinirle.

"Bakın Ateş Bey-"

"Kes sesini ve dediğimi yap" arkamı dönüp kapıya yöneldim.

"Bir yolu var ama onuda..." dedi tedirgince. Yüzüne baktım göz teması kurmuyordu yerdeki fayanslara dikmiş gözlerini öylece bakıyordu.

"Eee" dedim sinirli bir eda vardı sesimde kendimi hemen kafasını kaldırıp bana baktı.

"Aden'in bir kardeşi olması gerek böyle bir şey mümkün değil bu yüzden bunu bu zamana kadar söylemedim ama kan bağı olan bir insanla doku uyumunu yakalayabiliriz yani..." dedi ve yine sustu Allahım adam sabrımı sınıyor.

"Kan bağı olan birini mi bulmamız gerekiyor yani?"

"Evet." Dedi huzursuzca, huzursuzluğunun sebebi kan bağı olduğu tek kişi bendim ve dokularımız uyuşmuyordu. Demeye çalıştığı bir bebekti yeni doğacak olan bir bebek.

"Ne yani şimdi benim bir çocuğum olsa Aden için ilik verebilir mi?"

"Kesin bir şey söylemek mümkün değil ama, işe yarama ihtimali yüksek." Dedi gözlerime bakmadan. Sinirle kapının kolunu indirip kendimi kendimi hızla dışarı attım. Ben ve baba olmak, küçük bir bebeğin sorumluluğunu almak hiç bana göre olmayan şeylerdi. Ben çocukları sevmezdim.

Aden'in kaldığı odaya doğru yöneldim saat 7' ye geliyordu güneş gökyüzünü kızıla boyamaya başlamıştı bile, güneş gökyüzünde asılı durmaktan yorulmuş gibi dağların arkasına doğru kayıyordu. Merdivenlerde aşağı inerken bir yaşlı bir kadın ve koluna girmiş adım atmasını bekleyen genç bir adam vardı muhtemelen oğlu veya torunuydu. Merdivlerin bitiminde hemen karşıda Aden'in odası vardı. Kapıda duran adamlar selam verip ceketlerini iliklerken hızlı adımlarla oyalanmadan içeri girdim biricik meleğim yatakta uyuyordu kapıyı yavaşça kapattım başına gidip çoğu dökülmüş olan saçlarını okşadım gözleri yavaşca açıldı.

"Abi." dedi uykunun verdiği boğuk bir sesle.

"Burdayım merak etme." Dedim ve güven verircesine gülümsedim "Biraz işim var benim gelicem birazdan, bir şey olursa kapıdalar." Kafasını hafifçe salladı ve gülümsedi. O gülünce bende gülümsedim ve dışarı çıktım.

Çıkışa yönelmişken bir yandan da telefonu elime alıp ekran kilidini açtım. Hızla Bora'nın numarasını bulup aradım telefon ilk çalışında açıldı bende bu sırada arabaya iyice yaklaşıp kilidini açtım. "Neredesin?" Sesim ifadesizdi.

"Ofise geçicem birazdan, ne oldu?"

"Tamam bende ofise geçiyorum yanıma uğra." Dedim sorusunu yanıtsız bırakarak.

"10 dakika ya oradayım." Telefonu kapatıp yan koltuğa attım. Kafam çok karışıktı ben ve küçük bir bebek aynı cümlede kullanılmaması gereken iki kelime. Böyle bir çıkmaza girdiğime inanamıyordum hayatım boyunca hiç hata yapmamıştım ve yaptığım hiç bir şeyden pişman olmamıştım. Düşüncelerle boğuşurken vitesi 2 ye alıp öndeki arabayı solladım. Az kalmıştı. 5 dakika geçmede ofise varmıştım bile. Arabayı valeye bırakıp içeri geçtim.

Asansöre yönelip düğmesine bastım ve beklemeye başladım 14. katan aşağı inmesi biraz zaman alsada... Kapılar açılır açılmaz içeri girip 17. kata bastım içeride kimse yoktu ve kimse binmeden önce odama çıkmak istiyordum ama bu sarışın bir kızın asansörün kapısı kapanmadan saniyeler önce kendini içeri atmasıyla yalnızlığım son buldu.

Kız gülümsedi elinde dosyalar ve kağıtlar vardı. Bense tepkisizdim yüzümde herhangi bir mimik oluşmadı. 17. kata geldiğimizde kıza bakmadan indim ve Ceyda'ya kafamla odama gelmesini işaret ettim. Ceyda benim asistanımdı güzel alımlı bir kızdı ama şu ana kadar hiç ilgimi çekmemişti.

Kapıdan içeri girdiğimde Bora'nın elindeki kristal kadehi doldurmuş içindeki viskinin tadını çıkarıyor olduğunu gördüm. Masama oturdum Bora'nın yüzünü soru işaretlerinin bir deniz misali kaplamasını pas geçerek "Ne durumdayız?"

   "Salı günü Çin'den gelicek olan yönetim danışmanı geri dönüş yaptı. Kayseri'deki arazi satışa çıkarıldı ve ımmm... bu kadar sanırım" dedi düşünceli bir sesle elindeki deftere bakıyordu kafasını kaldırdı kızıl saçlarını arkaya iterek gülümsedi "evet bu kadar Ateş Bey." Bembeyaz yüzünde nedensiz bir gülümseme aslıydı.

"Peki çıkabilirsin." Dedim onun aksine yüzüm ifadesiz sesim her hangi bir duyguya muhtaçtı.

Satılık BedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin