Merhaba, özür dilerim baya gecikti bu bölüm ama 1 ay bi yazmadım hikaye oldukça kişinin ilgisini çekmiş sanırım ki buda beni acayip mutlu yaptı. Acaba hep bir ay arayla mı yazsam fdjvnskjfvb (şaka). Neyse cidden okuyan ve beğenen herkese sonsuz teşekkürlerimi yolluyorum. Umarım bu bölümü de seversiniz ve beni bırakmazsanız (çok duygusal oldu sdkfb) iyi okumalar!!
"Burada ne halt arıyorsun?"
Yutkunarak ona baktım. Ne diyebilirdim ki? Onu haftalardır gizlice takip ettiğimi bugün de tesadüfen bu olaya tanık olduğumu mu? Beni oracıkta parçalara ayırabilirdi. Gözlerindeki öfkeden her şeyi yapmasını bekliyordum.
"Bir daha tekrar edersem kötü olur. Burada. Ne. Halt. Arıyorsun." Yeniden yutkunarak konuşmak için sesimi aradım.
"B-ben telefonumu unutmuşum bu yüzden geri dönmem gerekti--"
"Ne gördün?" Yine boş boş yüzüne baktım. Elini alnına vurup bir adım uzaklaştı ve bir sağa bir sola yürüdü. "Tanrı aşkına, dilini mi yuttun! Ne gördün ! Ne kadardır buradasın!" Yine sesimi çıkarmayınca kafasını önüne eğerek derin bir nefes verdi ve gözlerini tekrar bana dikti. "Sanırım cevap her şey ha?" Yine cevapsız bir şekilde suratına bakınca sinirle gülümsedi ve bi anda beni yakamdan tutarak tekrar duvara yapıştırdı. Başım zonklamaya başladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve nefesini şiddetle hissedebileceğim bir şekilde tısladı.
"Eğer gördüklerin hakkında herhangi birine en ufak bir kelime edersen az önce gördüklerinin aynısı senin başına gelir. Umarım anlamışsındır." Daha sonra beni son bir kez duvara çarptıktan sonra arkasını döndü ve gitti. Yerimden kıpırdayamayarak nefesimi düzenlemeye çalıştım. Elimi başıma bile götüremiyordum. Birkaç dakika o şekilde kaldıktan sonra ancak kendimi toparladım ve arkama bakmadan doğruca eve gittim. Telefonu almak aklımın ucundan bile geçmemişti.
**
"Tatlım...artık inat etmesen?" Yarım saattir yaptığım gibi hızla başımı sağa sola salladım. Annem bıkmış gibiydi ama pes etmiyordu.
"Anne gerçekten kendimi gidemeyecek kadar kötü hissediyorum. Zaten sürekli öksüryorum bak öhö öhö."
"Bu dediklerin doğruysa bile eminim gece uzun süre gelmemenin sebebidir. Geceleri ne kadar soğuk olduğunu biliyorsun." Nefes verdim.
"Anne, söyledim telefonumu unutmuştum,geri döndüm ve bulamadım. Büyük ihtimalle dikkatsizliğime denk geldi daha sonra gidince dikkatli bir şekilde ararım söz veriyorum."
"Hayır, şimdi gidip onu aramalısın. Ve işini yapmalısın."
"Ama anne ben çok kötü--"
"Bir daha söylemeyeceğim Cole Simmons." Annemin soyadımla seslenmesi hiçbir zaman iyiye işaret değildi, çocukluğumdan beri.
"Tamam,tamam. Kalkıyorum."
Old Records'a yürürken ayaklarım geri gidiyordu. Dünden sonra August'la, o korkunç ama gizemli ela gözlerle yüzleşmekten deli gibi ödüm kopuyordu. Tuhaf bir şekilde aklımda nefesinin ilginç sigara kokusu vardı. Adrenalin yüzünden oluşan gereksiz detaylar olsa gerek.
Nihayet dükkanı karşıda gördüğümde durdum. August geçen seferki gibi kapıya yaslanmış sigara içiyordu. Ne yapsam diye etrafa bakınırken göz göze geldik. Yutkundum. Aklımdan neler olabileceğine dair olasılıkları geçirirken August şaşırtıcı bir şekilde kafasını çevirdi, sigarasını attı ve kapıyı kapatarak içeri girdi. Gözlerimi büyüttükten sonra bunun bana zarar vermeyeceğine dair bir işaret olduğuna karar verip -ya da inanmak isteyip- dükkana yürümeye devam etmeye karar verdim. İçeri girdiğimde August çoktan plakların başına geçmişti. Şaşkınlıkla baktıktan sonra onu dikkatlice izleyen Dave'i gördüm. Üstüme tişörtü giyip toz almaya karar verdim. August'dan ne kadar uzak o kadar iyiydi, her daim gözlerinin üzerinde olduğumu bilsem de.
İyi haberse telefonumu sonunda almıştım. Lilly 3 kez aramıştı. Önemli olduğunu düşünüp onu aradım.
"Alo?"
"Sonunda Cole! Dün akşamdan beri arıyorum!"
"Hey,sakin ol telefon dükkanda kalmış. Ne oldu?"
"Şey... Ben gelemiyorum."
"Ne? Hayır!" Dönüp beni izleyen August'a baktım. Onunla yalnız kalamazdım.
"Çocukluk etme Cole. Annem matematikten kaldığımı da öğrenmiş. Daha da kötüsü bu sefer babam da duymuş. Gidebileceğim tek yerler okul ve ev, çalışmak için, ayrıca bütün teknolojil aletlerim de elimden alınıyor. Annemler uyanmadığı için konuşabiliyorum, bugün bana bir daha ulaşamazsın."
"Lanet olsun Lilly, beni yalnız bırakamazsın."
"Daha önce yalnız kalmamış gibi konuşma Cole!"
"Evet ama.." Elimi alnıma vurdum. Şu kız biraz çalışsa ne olurdu?
"Dur biraz.. Sorun August değil mi? Onunla aranızda bir şey geçti! Biliyordum!"
"Saçmalamayı kes Lilly sadece... Beni ürkütüyor." August'a baktığımda gülüyordu. Her şeyi dinliyor mu bu?
"Bana anlatmadığın bir şeyler var ama--" o sırada Lilly'nin annesinin sesi duyuldu. "LILLY! TELEFON YOK DEMİŞTİM!" Annesine içimden teşekkür ettim.
"Sanırım kapatman gerekiyor."
"Evet öyle... Ama bu iş burada bitmedi." Gözlerimi devirdim.
"Görüşürüz Lilly." Telefonu kapatıp süpürgeyi elime aldım.
"Vay canına. Bu kızın arkadaşın olduğuna emin misin, çünkü son baktığımda bu tipler takıntılı sevgili kategorisine giriyordu." Derin bir nefes alıp gözlerimi açıp kapattıktan sonra işime devam ettim. Yan gözle baktığımda August'un dudağı sağa kıvrılmıştı ve o şekilde plakları silmeye devam etti.
Gün boyunca August'dan uzak durmayı başardım. Yani bu sefer hiç konuşmamıştık. Dükkanda bütün gün suskun kalmak alıştığım bir şey değildi doğrusu. Yani bilirsiniz Lilly hemen hemen bütün gün konuşurdu. Aslında sıkılmamıştım, çünkü August'un kendini çalışmaya vermesini izlemek benim için ilginç olmuştu. Büyük ihtimalle o da sıkılmıyordu çünkü artık beni izlemekten keyif aldığını düşünmeye başlamıştım ve bu korkutucuydu. O da gerginliğimi seziyor olmalıydı, belki de bu yüzden keyif alıyordu.
Sonunda mesainin bitmesinin rahatlığıyla depoya üstümü değiştirmeye girdim. Tam tişörtümü çıkarmıştım ki birden kapı açıldı ve August belirdi. Gözlerini açmış beni süzüyordu, anında diğer tişörtü üzerime geçirdim.
"K-kapı çalmaz mısın?" O bilindik gülümseme çoktan yüzünde yerini almıştı.
"Hadi ama sakin ol, insanlar sokakta bile böyle geziyor. Hatta pantalonsuz. Tabii eğer boxer giymemiş olsaydın, o zaman--"
"Neden geldin?" Son yaşananlardan sonra bu cesaretimi oldukça aşıyordu ama konuyu değiştirmek zorundaydım. Son cümlesi yarım kaldığı için açık olan ağzını kapatarak üstünde plak resimleri olan kumaşla kaplı eski bir tabureyi çekti ve oturdu.
"Hiç. Konuşmak istedim. Bütün gün benden kaçınca benden ne kadar korktuğunu merak ettim." Suratı ifadesizdi ama içinden güldüğünü biliyordum. Meraklı gözlerle bana bakıyordu.
"B-ben senden kaçmadım. İşimi yapıyordum." Dudaklarından ufak bir kahkaha çıktı.
"Bir şeylerden korktuğunda kekelediğini sen de biliyorsun değil mi? Ama sanırım bu seni çekiyor." Ona anlamayarak baktım. "Hadi ama aptallık yapma. Gerçekten her okul çıkışı peşime düştüğünün farkına varmayacağımı mı sandın? Daha profosyenel takipçilerle uğraştım ben." Yutkudum. Biliyordu. "Seni başından beri izliyordum. Birine söyleyecek kadar korkaktın ve kendi saçma sapan sorunlarına daha çok kafa yoruyordun. Açıkçası bu ilgimi çekmedi değil. Mesela Jason denen o hetro çocuğa olan umutsuz aşkın. Ya da çenebaz arkadaşını idare etmek zorunda kalışın. Şu Sarah denen kızı kötü terk etmişsin dostum. Kusura bakma, dedikodu çabuk yayılıyor." Öylece donmuş ona bakıyordum. Verebileceğim bir tepki yoktu. Benim zaten fazla sakladığım şey yoktu ve hepsini çözmüştü.
"Kimseye söyleyemeyeceğini bildiğim için seni fazla kafaya takmadım. Tabii ki... Dün akşam gördüklerin konusunda çeneni kapalı tutman önemliydi. Bu yüzden seni biraz korkuttum sanırım, bunun için üzgünüm sinirlerime pek hakim olabilen bir insan değilim. Babam hariç, ona olan sinirimi içime atmaya alıştım." Derin bir nefes vererek konuşmaya çalıştım.
"Buraya o konuyla da ilgili hiçbir şey söylemeyeceğimden emin olmak için geldiysen inan bana söylemeyeceğim. Zaten beni ilgilendirmez ve az önce de dediğin gibi ödümü koparıyorsun." August gülmeye başladı.
"Gerçekten ilginçsin. Senin yerinde başkası olsa ağlayarak annesine koşmuştu."
"Aslına bakarsan koştum, yalnızca ağlayarak değil. Öyle cesur bir tip sayılmam." August yarım ağız gülerek öne doğru eğildi ve dudaklarını yaladı.
"Evet değilsin. Aslına bakarsan korkağın tekisin. Ama merak duygun üstün geliyor değil mi?" Başka tarafa baktım. Burdan çıkmak istiyordum, kendisi zaten yeterince boğucuydu ve daha da boğucu bir hal almaya başlamıştı.
"Buraya benimle ilgili her şeyi bildiğini söylemek için mi geldin işimi bitirmek için mi?"
"Vay vay... Bakın kimler cesaretlenmeye başlamış. Dediğim gibi konuşmak istedim. Sormak istediğim de bir iki soru var. İlk olarak..şu Jason denen çocuğu gerçekten seviyor musun?" Elimle saçlarımı karıştırmaya başladım.
"Bu konu seni neden bu kadar ilgilendiriyor?" Omuz silkti.
"Senin gibiler ilgimi çekiyor." Ona tuhaf gözlerle baktığımı fark etmiş olmalıydı ki gülerek başını salladı ve "Hayır düşündüğün şekilde değil. Yapınız ilgimi çekiyor diyelim." dedi. Sinirlenmeye başlamıştım. Aslında sözlerinde iğneleme var mıydı yok muydu emin değildim ama yine de sinirliydim.
"Zaten başka bir şey düşünmemiştim. Soracak başka bir şeyin yoksa--"
"Benden gerçekten korkuyor musun?" Kapıya yönelmişken duraksadım. Dönüp beklentiyle bana bakan ela gözlere baktım.
"Hayır." dedim. "Yaptıklarından korkuyorum, senden değil." Bir şey söylemesine izin vermeyerek dışarı çıktım. Hiçbir şey demeden çantamı alarak dışarı çıktım ve derin bir nefes aldım. Kısa bir süre için arkama baktım. Peşimden gelen bir August yoktu. "Güzel." dedim kendi kendime ve hırsla eve yürüdüm. Kapıyı açtığımda annem mutfak masasında masanın üzerinde birkaç zarf ve elinde bir mektupla ağlıyordu. Çantamı yere atıp kapıyı kapatarak annemin yanına koştum. "Anne?" Elimi sırtına koydum. Bir iki kere daha hıçkırdıktan sonra konuştu. "G-gelmiyor Cole... Yardım da etmeyecek.. B-biz ne yapacağız.." Yavaşça annemin elinden mektubu aldım ve okumaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
After Decisions (GAY)
Teen FictionCole kısa bir süre önce kızlara o kadar ilgi duymadığını fark eder. Hoşlandığı asıl çocuk da onu hayal kırıklığına uğrattığı sırada çalıştığı yerin sahibinin oğlu kaldığı yerde yarattığı sorunlar yüzünden babasının yanına yerleşir.