Ben düşüncelere dalmışken birden telefonum çaldı. Scott.Nasıl konuşacaktım onunla? Ne diyecektim? Daha fazla beklemeyip telefonu açtım. "Emily?
Sesi kızgın geliyordu. Kalbim küt küt atmaya başladı. Her onunla konuştuğumda olduğu gibi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Tek bildiğim tekrar onun yanına dönmek istemediğimdi. Eğer bana dön derse de ne diyeceğimi bilmiyordum. Nihayet "Efendim?" diyebildim. "İşlerimden dolayı dün seni arayamadım. Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Bunu demesini beklemiyordum. Sakince cevap vermeye çalıştım. "Scott bu benim hayatım." "Evet senin hayatın falan filan. Hemen buraya dön. Babama seni işe alması için ne kadar yalvarmıştım unuttun mu yoksa?" "Scott seni yüzüstü bırakmak istemezdim. Ama lütfen bunu benden isteme." Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Benden dönmemi istiyordu. Bunu yapamazdım. Onun nişanlı olmasına katlanamıyordum. Bir de düğününü mü görmemi istiyordu. Birden ses tonu sakinleşmiş biçimde "Emrediyorum hanımefendi. Yarın tekrar İngiltere'ye dönüyorsun. Yoksa gelir seni orada bulurum." dedi. Israr ettim. "Hayır Scott. Dönmek istemiyorum. Anlıyor musun? Babana da selam söyle!" dedim ve telefonu suratına kapattım. Beni anlamıyordu, anlayamazdı da zaten. Sevmiyordu beni, sevmeyecekti de. Evlenecekti. Ben de onun arkadaşı olarak kalacaktım. Onun iyiliğini istiyordum. Mutlu olduğunu bilmek bana yeterdi. Canım acımıştı. Telefonu hiçbir zaman suratına kapatmamıştım.
Telefon elimde, kanalları gezmeye başladım. Telefon yine çalmaya başladı. Heyecanlandım. Scott yine mi arıyordu acaba? Ama telefonun ekranına baktığımda ne yazık ki Jennifer arıyordu. Hayal kırıklığına uğramış bir biçimde "Efendim Jenn n'oldu?" dedim. "Emily yardımına ihtiyacım var." Sesi telaşlı geliyordu. "İş yerindeyim şuan. Lanet olasıca önlüğümü giymek üzereydim ki aniden müşterilerden birine kahve götürmekte olan Jev üzerime döktü. Kıyafetlerim battı. Bana hemen yeni kıyafet getir." diye devam etti. "Tamam bekle getiriyorum." deyip hemen Jenn'in odasına çıkıp kıyafet aldıktan sonra evden çıktım.
***
Elimde kıyafet poşeti kafeye adımımı atmamla Scott'ı karşımda gördüm. Ne arıyordu burada. Dışarı çıkmamalıydım. Lanet olsun.
Galiba tam da çıkıyordu. Allah'tan çarpışmamıştık. Yine her zaman ki gibi havalıydı ve karizmatikti. Saçlarını her zamanki gibi yapmış üstünde kot bir gömlek vardı. Allah'ım gözleri ve bakışları her zaman ki beni büyülemişti. Olduğum yerde kaldım. Bana bakıyordu. O da durmuştu. Sinirli bir şekilde bana odaklanmıştı. Bana doğru geldi. Kolumdan tutup beni çekiştirerek boş bir masaya oturttu. Kendisi de karşıma geçti. Kollarını masaya koyup ellerini birleştirdi. Bana bakıyordu ve bir açıklama yapmamı bekler gibiydi. Bense korkudan titriyor ve dilimi yutmuş gibi konuşamıyordum. "Emily? Bana yalan mı söyledin?" Yalancı muamelesi almıştım. Hemen kendimi haklı çıkarmam gerekiyordu. Ama o ben cevap veremeyince konuşmasına devam etti. Dudaklarını ısırıyordu. "Emily neden böyle yaptın? Niye? Pekala gittin. Ama ailemin yanına gittim dedin, yurtdışına gittim dedin, ama buradasın." Bana öyle bir bakıyordu ki hayal kırıklığına uğramış gibi. Onu hiç bu kadar üzmek istememiştim. Durdum. Bu kez cevap vermem gerekiyordu. Scott gözlerimin içine bakıyordu. Onun bakışlarına daha fazla dayanamayıp masanın üzerinde duran ellerime baktım. "Scott, İngiltere'de olduğumu bilseydin aynı gün yine beni getirirdin." Scott'ın kahverengi gözlerine baktım. Gözlerim dolmuş ağlamak üzereydim. O an keşke bir şey olsa da buradan çıkıp gitseydim. "Eğer şuan yurt dışında olsaydın ısrarlarıma rağmen yine gelmeseydin emin ol bugün yola çıkardım hanımefendi. Her ne olursa olsun." Niye benimle ilgileniyordu. Ben ondan kaçmaya çalışırken yine o beni buluyordu. Sesimi yükselterek ağlamaklı bir şekilde "Sanane benden." dedim. Sesimi biraz daha normal bir düzeye getirerek devam ettim "Nişanlın kızmıyor mu? Gitsene onun yanına." Ne cevap verecek diye beklerken o bir kaç saniye yüzüme baktı ve gülmeye başladı. "Nişanlım beni kıskanmıyor merak etme. Hem o yurt dışında." Birden sevinmiştim. Nedense onun yurt dışında olması beni rahatlatmıştı. Yüzümü sevincimden değiştirmemeye çalışıyordum. Bunu fark etmiş olacak ki " Yüzünde güller açtı bakıyorum." dedi. Hemen kendimi düzeltmeye çalışarak "Hayır canım." diye cevap verdim. Scott'ın yüzüne baktım. Bana hâlâ umut verircesine bakıyordu ki tekrar gözlerimi kaçırıp etrafa baktım. O sırada karşıda gelmekte olan Jennifer'ı gördüm. Gelip yanımızda durdu. Bana bakış attı şaşırmış bir şekilde. Sonra "Scott ?" dedi. Scott'da ona başını kaldırdı. Sadece gülümsemekle yetindi. Jennifer, ben ve Scott okul arkadaşıydık. "Bu ne hoş sürpriz? Yalnız benim Emily'i senden almam lazım." demesiyle kolumu eliyle kavrayıp beni soyunma odasına götürmesi bir oldu. Benden konuşmamı bekler gibi suratıma bakıyordu. "Ah Jenn kıyafetlerini masada unuttum." dedim bilerek. Ama o hala bana meraklı gözlerle bakıyordu. "Emily Scott'la ne konuştunuz? Kızdı mı? Yurtdışıından ne tez döndün dedi mi?" Son cümleyi alay edercesine söyledi. "Konuştuk işte. Kızdı. Hem nişanlısı yurt dışındaymış." Bunu söylerken çok mutlu çıkmıştı sesim. Sanki yurt dışından dönmeyecekmiş gibi. "Hemen masaya dönmem lazım. Hadi kıyafetini al da hemen gitmek istiyorum buradan." "Tamam, peki." dedi Kennifer üzgünce. Odadan çıktık. Scott masadaydı hala. Telefonu çıkarmış bir şeylere bakıyordu. Yanına gittik. "Scott ben gidiyorum." dedim. Scott başını kaldırmış şaşkınca bakıyordu. Sonra kendine geldi "Hiç bir yere gitmiyorsun hanımefendi." dedi ve kolumu tutup beni kafeden dışarıya çıkardı. Neden herkes kolumu tutup beni çekiştiriyor ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üzgünüm
HumorBirbirlerini sevdiklerinden habersiz iki genç. Scott ve Emily. Hazır mısın?