Ön Söz

394 5 1
                                    

Vadideki Zambak’ın Fransızca baskısının önsözünde, “Balzac hakkında elde edilen bilgiler birbirleriyle çelişkilidir. Kimi zaman onu kısa boylu, gürbüz, şişman, saçları yağlı, dişleri sararmış, sade beyaz elbiseli bir insan olarak görürüz, kimi zaman da herkesin rağbet ettiği salonların müdavimi, düzinelerce ceketi olan ve yeri geldiğinde topuzcuğu değerli taşlarla süslü bir baston taşıyan züppenin biri olarak. Birincisi, kabuğuna çekilmiş, koyu kahve içerek ve ancak rafadan yumurta yiyerek, gece gündüz dur durak bilmeden çalışır, yazılar yazar; ötekisinin çenesi düşüktür, devamlı bencil tavırları, sert eleştirileri ve kollarını sağa sola oynatıp durmasıyla insanları sinirlendirir. Napoléone’un kılıcıyla başladığı işi kalemi ile tamamlama amacı güden bu adam kimdir? Belki de kendisi hayatının baharında, portresini Vadideki Zambak’ta bulduğumuz, İtiraflar’daki Jean-Jacques Rousseau’nun edebiyat alanındaki ikizi, çekingen ve aşka susamış delikanlıdan başkası değildi,” deniyor.

Balzac, gene bu önsözden öğrendiğimize göre, romanın anlatıcısı Félix de Vandenesse gibi, annesi tarafından dışlanmıştır ve çocukluğunu çeşitli pansiyonlarda sürgüngibi, ailesinden haber alamadan, bir işaret bekleyerek geçirmiştir. 1799’da doğan Honoré de Balzac geçmişi karanlık, zamanla varlıklı ve saygı duyulan bir burjuva olmuş bir babanın ve ondan yirmi yaş daha genç, sevgi konusunda olduğu gibi para konusunda da cimri, hayatını yakınmakla geçiren bir annenin ilk oğludur.

Hayatının son yılında eşi Madam Hanska’ya yazdığı bir mektupta Balzac, kendisini dünyaya getiren insanı şöyle tarif eder:

“Bir canavar, başlı başına bir canavarlık timsali. Benden nefret etmek için bin bir sebep buluyor. Daha ben doğmadan benden nefret ediyordu. Onunla bütün ilişkimi kesme noktasına geldim, buna adeta zorunluydum. Ama acı çekmeyi tercih ettim. İçimdeki hiç iyileşmeyecek bir yaradır bu. Onun deli olduğunu düşündük ve otuz üç yıldır arkadaşı olan bir doktora bu konuda danıştık. O da bize şunu dedi: ‘Hayır, o deli değil. Sadece kötü kalpli.’”

Sınıf arkadaşlarının “tombul yanaklı, kırmızı yüzlü şişman bir çocuk” olarak tarif ettiği bu çocuk, çeşitli pansiyonlarda yalnızlığı ve dışlanmışlık hissini tanıdıktan sonra, zayıf, sinirli, iç sıkıntısını yansıtan kocaman gözlü bir delikanlıya dönüşür. Ailesinin Paris’e yerleşmek için Tours’u terk ettiği dönemde, Balzac, ailesine kavuşmave annesinin kalbini fethetmezamanının geldiğini düşünür. Ne var ki eğitimini tamamlaması için Lepitre pansiyonuna gönderilir. Vadideki Zambak’ın ilk sayfalarında karşımıza çıkan pansiyon burasıdır.

İki yıllık bir cehennem azabından sonra, Balzac, 1816 Kasım’ında hukuk öğrencisi olarak üniversiteye kaydolur. İki yıl sonra diplomasını alır ve aile dostu bir noterin yanına verilir. Honoré ya yargıç ya da devlet memuru olacaktır, annesi bunu ummaktadır. Ne var ki, genç adam kendisine dayatılan bu hayat yoluna isyan eder ve 1819 ilkbaharının bir sabahı, yazar ve mümkünse ileride bu yolla zengin ve ünlü olmak istediğini söyleyerek okulu bırakır. Madam Balzac’ın ilk kez bu kararın ardından saçlarının kırlaştığı söylenir.

Oğlunun kararlı direnişi karşısında anne ve baba Balzac, ona iki yıllık bir süre vermekten başka çıkar yol bulamazlar. 1819’dan 1821’e kadar Balzac, ailesinden sadece yemek yemesine yetecek miktarda para alarak Lesdiguieres sokağında bir odada hayatını sürdürmeye başlar. Ailesine verdiği söze bakılacak olursa, yirmi dört ayda ünlü bir yazar olacaktır. Madam Balzac, oğlunun ismini daha şimdiden Comedie-Française’in afişlerinde görür gibidir, kendisi böyle düşler kurarken Honoré çalışmaya koyulur. Daha o sıralarda Balzac’ın korkunç enerjisi ve büyük gözlem yeteneği kendini belli etmeye başlar.

Vadideki ZambakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin