Sahil

184 12 4
                                    

Daha yeni yaptığım sucuklu yumurtayı masaya koyarak sandalyeye oturdum. Çayımı önceden koymuştum. 10 dakika bile sürmeden kahvaltıyı bitirdim. Masayı toplamadan televizyonun karşısına geçip televizyonda haberlere baktım. Hep benzeri haberler. Çocuk kaçırma, cinayet, trafik kazası, hırsızlık.

Kalp krizi.

Başınızı omzuna yasladığınız kişinin hemde aşık olduğunuz kişi aniden kalk krizi geçiriyor, sen hiçbir şey yapamıyorsun, gözleri gözlerine dikilmiş bir şekilde ölüyor. İşte öyle bana bakıyordu. Mavi gözleri koyulaşmış bir şekilde nefes almadan bana bakıyordu. Benimse tek yapabildiğim çığlık atıp ağlamak. Bunlar nasıl geri getirsin ki onu? Yine düşüncelere kapılırken göz yaşlarım benden habersiz akmaya başladı. Yorgunluktan göz kapaklarım kapanırken mavi gözleri karşımda gördum. Bana bakıyordu. Mavi gözleri koyu bir renk almış. Aynı o günkü gibi. Hayal gördüğümü anlamıştım ama gerçeğe dönmek istemiyorum. Sevgilimin yanında kalmak istiyorum. Hem ona ihtiyacım vardı. Kafamı bacaklarına koyup alttan yüzünü incelemek istiyorum. Yeni çıkmış sakallarına dokunmak istiyorum. Anıl'a doğru ilerlemeye başladıkça o benden kaçıyordu. Ben bir adım attığımda o iki adımla geri gidiyordu. Niye benden kaçıyorsun sevgilim?

 "Anıl gerçek misin sen?"

 "Kim o çocuk? Sen beni aldatıyor musun Selin? Hani yanına benden başka erkek yaklaşamayacaktı. Yalan söyledin. Senden nefret ediyorum gelme yanıma anladın mı? Gelme! Yalancısın işte yalancı. Aldattın beni."

 Oturduğum koltuktan fırlayıp etrafıma bakındım. Yoktu. Yoktu işte yoktu niye gelsin ki zaten. Bana kızmış oysaki ben çocuğun elini bile tutmamıştım. Aldatmamıştım Anıl'ı aldatamazdım zaten. Evin zili çalarken düşüncelerim toz olup uçuştu. Koltuktan kalkarak kapıya yöneldim. Kapıyı açmamla donmam bir oldu. Yeşil gözler bana bakıyor beyaz dişlerse kendini belli ediyordu. Elinde ki tabağı bana uzatıyordu.

 "Elimdekileri almayı düşünüyor musun? Veya içeri davet etmeyi?"

 Daha 2 dakika önce rüyamda Anıl bana kızarken şimdi karşımda Mert vardı. İçeri çağırmak istemiyordum oysa ki elindeki tabaktan çok güzel poğaca kokusu geliyordu. Şaka yapıyorum Anıl'ın sözleri beni etkilemişti ve Mert'i istemiyordum.

 "Iı Mert ben aslında dışarı çıkacaktım işim var biraz."

 Yalan söylemeyi hiç sevmiyorum. En son yalan söylediğimde Anıl'la çok büyük bir kavga etmiştik. Ondan sonrada hiç yalan söylememiştim.

 "Harika daha iyi işin bittikten sonra takılalım biraz."

 Hadi ama Mert kaçış yok mu senden?

 "Mezarlığa gideceğim ondan sonrada eve gelip dinlenicem, Mert. Daha sonra takılırız."

 "Sinemaya gideriz diye düşünmüştüm."

 Yüzünden kırıldığını anlayabiliyordum. Üzmek kesinlikle istemezdim ama bu benim tek seçimim.

 "Çok iyi düşünmüşsün ama üzgünüm gelemem annemlere gideceğim."

 "Ama mezarlığa gittikten sonra eve gelecektin."

 Lanet olsun yalan söylemeyi beceremediğimi bir kez daha öğrenmiş oldum. Yüzünde meraklı ve hesap bekler gibi bir ifade vardı.

 "Mezarlığa gideceğim evet. Evim derken annemin evini kastettim. Hoş annemin evi benim evim değil mi?"

 Sesimdeki endişe der susarım. Bir anlık yalan nasıl söylenebilirdi ki zaten? Sakince mi? Hiç sanmam.

 "Yalan söylüyorsun Selin. Kısaca beni istemediğini söyleyebilirdin bu kadar çırpınmana gerek yoktu."

 Tabağı elime sıkıştırıp hızlı adımlarla evine gitti. Arkasından açık ağzımla baktım öylece. Biraz da pişmanlık vardı. Ben kıramazdım kimsenin kalbini. Of Mert of! İçeri geçip tabağı masaya koydum. Sandalyeyi masaya yaklaştırıp elime tabakta ki bir poğacayı aldım. Tadı gerçekten leziz olmuştu. Poğaçayı bitirir bitirmez duvarda ki saate baktım. Saat 2 olmuştu. Yukarı odama çıkıp giysi dolabımın kapağını açtım. Hava sıcaktı ama hafif rüzgâr vardı. Kırmızı üstünde hiç deseni olmayan salaş elbiseyi elime aldım. Mezarlığa giderken bu kadar şık giyinmezdim ama bir planım vardı. Elbiseyi üstüme geçirdiğimde boyu diz kapaklarımın biraz üstüne geliyordu, kolları kalın koldu, yaka kısmı da çok fazla açık değildi. Sanırım çok tatlı oldum. Dolabın üstündeki maşayı alıp fişe taktım. Saçlarıma kalın dalgalar yaptım. Makyajımı çok az yaptım sadece parlatıcı, allık ve eyeliner sürdüm. Banyoya gidip hemen dişlerimi fırçaladım. Odamda ki diğer dolaptan siyah elde tutulmalık çanta aldım. Aşağıya indiğimde masayı görünce yüzüm asıldı. Masa kirli bulaşıklarla doluydu. Sadece Mert'in getirdiği tabağı alıp yıkadım. Kapının önündeki ayakkabı dolabından siyah bileklerime kadar kapalı olan ayakkabıları giyindim. Evin anahtarını ve Mert'in getirdiği tabağı alıp dışarı çıktım. Kapıyı kilitleyip anahtarı çantaya attım. Sıcak hava tenime işlerken özgüvenim artmıştı. Biraz yürüdükten sonra Mert'lerin kapılarının önüne geldim. Zile basıp kapıdaki deliği kapadım. Napayım banane sürpriz olsun. Biraz bekledikten sonra kapı açıldı. Saçı başı dağınık olan Mert'le karşı karşıyaydım. Şaşkın gözlerle beni inceledi. Uzun bir ıslık çalarak gülümsedi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 07, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖZLEDİM SEVGİLİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin