Herkese merhaba! Öncelikle lütfen bu yazıyı okuyun çünkü hikaye hakkında bilgiler içeriyor. Öncelikle biraz seriden bağımsız bir hikaye, karakterlerimiz son sınıfta fakat daha Hogwarts savaşı daha gerçekleşmedi. Hortkuluk falan aramıyorlar yani. Hikayede savaşın ne zaman olacağını daha belirlemedim, akışa göre kendini belli eder zaten. Normalde savaş sonrası yazmak istedim, ama biraz saçma olacaktı. Draco'nun Hogwarts'a devam etmesi falan gereksiz olur gibime geldi. Sonuçta onların tarafı yenilmişti.
Bu arada haftanın 4 günü yeni bölüm gelecek. O konuda da içiniz rahat olsun, sık sık bölüm paylaşacağım.
Her neyse, çok konuştum herkese iyi okumalar.
***
Zaman ne kadarda hızlı geçen bir kavrammış. Oysaki daha dün gibi hatırlıyorum ilk yılımı, Harry ve Ron ile ilk konuşmamı, ilk derslerimi, Hogwarts'a attığım ilk adımımı, eskimiş duvarları arasında yaşadığım ilk mutluluğu, ilk üzüntüyü, ilk stresi... Ve şimdi yine o eskimiş ve sessiz duvarların arasında her duygunun, her dersin sonunu yaşayacağım bir yıla başlayacaktım. Bir yandan son kez bile olsa hayatımın en mutlu anılarını biriktireceğim aklıma gelip mutluluktan uçuyor gibi olsamda öteki yandan Hogwarts'ta ki son yılım olduğunu hatırlayınca derin bir üzüntüye kapılıyordum.
''Hermione!''
Annemin aşağı kattan gelen heyecanlı ses tonu düşüncelerimi kafamdan atmamı sağlamıştı. Üzerinde H.G yazan valizimi son kez kontrol edip kapattım. Anın mutluluğuyla merdivenleri üçer beşer indim. Sanki son senesinde olan 18 yaşındaki Hermione değilde, ilk kez Hogwarts'a başlayacak 11 yaşındaki küçük Hermione gibiydim. Ah, bu kadar heyecanlanmam normal miydi?
Sanki bir daha gelmeyecekmişim gibi her çeşit kahvaltılıkla donanan masaya, ve beni bekleyen anneme baktım. Hayranlıkla gülümseyip annemin yanağında küçük bir öpücük kondurduktan sonra masaya oturdum. Yemek yemeye başlayınca fark ettim acıktığımı, o kadar heyecanlıydım ki açlığımın farkına varmamıştım bile. ''Hazır mısın?'' babamın mutfağın dışından gelen sesiyle tabağımdaki son lokmayı ağzıma atıp ''Hozorom!!'' diye bağırdım. Babam 'Ne diyorsun Hermione?' bakışı atıp mutfağa girdiğinde gülümsedim. ''Hazırım.''
Kapının önündeki aynadan yansımama bakıp son kez görünüşümü kontrol ettim. Koyu renk dar kotum ve salaş beyaz tişörtümle iyi görünüyordum. Üşürüm diye yanıma aldığım gri hırkamı çantama tıkıştırdıktan sonra valizimle beraber benden önde ilerleyen babamın arkasına takıldım.
11'de tren kalkacaktı, ve ben 10.35'te buradaydım. Benden şaşırılmayacak bir hareket yapmıştım. Babamla vedalaştıktan sonra 9 ile 10 peronları arasında duvara baktım ve iç geçirdim ve gözlerimi sıkı sıkıya kapatarak duvara doğru koştum. Saniyelik bir sıkışma hissinden sonra gözlerimi açtığımda etrafta koşuşturan Hogwarts öğrencilerini, birbirlerine sarılanlar, sohbet eden büyücü anne-babaları gördüm. Mutluydum. Gözümün önüne düşen uzamış kahküllerimden oluşan perçemlerimi yukarı doğru üfleyerek yana attım. Gözlerim merak ve heyecanla Harry ve Ron'u aramıştı hemen. Daha gelmemişlerdi, büyük ihtimal yine son dakika yetişeceklerdi. Hiç değişmeyen bir ritüel gibiydi bu artık, alışmıştım. Valizleri taşıyan tekerlekli aleti ileri sürerek eşyalarımı trene yerleştirip bir banka oturdum. Etrafı izlerken görüşümü kapatan birini görünce kafamı yukarı kaldırdım. Karşımda bana alaycı bir gülümsemeyle bakan Draco Malfoy'u görünce gözlerimi devirdim. Oda bu durumdan memnuniyetsiz olduğumu anlamış gibiydi.
''Granger, özlemedin mi beni yoksa?'' Yine aynı alaycı ve sinir bozucu ses tonu. Ona bakmamaya çakışarak. Hah, sanki ondan başka bir yöne bakabilirmişim gibi birde. Tüm görüş alanımı kapatmıştı. ''Dünyada özleyeceğim son kişisin Malfoy.'' dedim.
''Ya ama, yazık değil mi bana?'' Dudaklarını büzdü. ''Surat ifademin masumluğuna bakar mısın?'' Yapmacıktı, her zamanki gibi. Yanındaki arkadaşlarına bakıp bir kahkaha patlattı. Bu sefer sinirle ayağa kalktım.
''Bakmam, suratına baktığım her saniye bir önceki saniyeden daha çok sevmiyorum seni.'' Dedim. Draco'nun gülen yüzü soldu ve ciddileşti.
''Sen kendini çok mu değerli sanıyorsun?'' Ah gerçekten ilk günden bu kadar sinirimi bozmak zorunda mıydı?
Tam ağzımı açacakken arkamdan gelen ses beni savundu. ''En azından Hermione'nin onu hayatını sonuna kadar sevecek arkadaşları var. Senin olmadığı için...Eh, buda onu fazla değerli yapıyor. Değil mi Malfoy?''
''Şansını zorlama Potter.'' Tıslarcasına söylemişti bunu.
''Yoksa?'' Dedikten sonra Draco asasını Harry'ye doğrulttu. ''Expelliarmus!'' Bu sefer Ron benden önce hamle yapıp Draco'nun asasını elinden kaptı.
''Bana asamı geri var seni kanı bozuk!'' Bu sefer sesi iyice yükselmişti. Bu sefer Ron Harry'nin repliğini çalıp ''Yoksa?'' dedi. Bu iş benim sabrımı da zorluyordu artık. ''Yeter artık, çocuklaşmayın!'' Sesim sinirli çıkmıştı. Tekrar bir şey söyleyecek üzereyken trenden gelen sireni duyunca üçümüzde birbirimize hızlı bir bakış atıp aceleyle koşmaya başlamıştık. Kompartımanımıza yerleşince Ron ve ben aynı anda kahkahalara boğulduk. Bizi gören Harry'de gülmeye başlamıştı.
''Daha okula gitmeden son senemizin ilk kavgasını da yaşadık ha?'' Dedi Ron.
''Sizi ne kadar özlediğimi anlatamam.'' Dedim. Gülümsediler ikiside.
''Hey, Ginny nerde?'' Dedi Harry. ''Bilmem, diğer kızlarladır. Okulda görüşürsünüz.'' Dedi Ron omuz silkerek.
Yaklaştığımızı farkederken üniformalarımı giymek için ayaklandım. Giyindikten sonra çıktığımda pencerelerden Hogwarts'ın büyülü şatosunu gördüm. İçim dahada kıpır kıpır oldu. Kompartımanlarından çıkan öğrenciler teker teker vagonları terkederken tekrar Harry ve Ron'u aradı gözlerim. Sürekli onları arayıp duruyordum, buna çare olabilcek bir büyü yok muydu?
Trenden çıkıp etrafa bakındığımda Ron'un kendini her yerde belli eden turuncu saçlarını gördüm ve o tarafa doğru ilerledim.
Nihayet büyük salona girmiştik. Salon her zamankinden ihtişamlı duruyordu. Her sene bir önceki seneden daha çok hayran bırakıyordu kendisine. Arkamdaki iki el gözlerimi kapadı. ''Bil bakalım ben kimim?''
Arkamı hızlıca döndüğümde gözleri ışıl ışıl parlayan Ginny ile karşılaştım. Vakit kaybetmeden kollarımı boynuna dolarken mırıldandım. ''Ne kadarda özlemişim seni. ''
''Bende, bende seni.'' Gülümseyerek birbirimizden ayrılıp Gryffindor masasına geçtik. Dumbledore açılış konuşmasını yaptıktan sonra 1. sınıflar binalara ayrılmıştı. İstemsizce seçmen şapkanın altında olduğum zaman aklıma geldi. Küçük bir tebessüm ettim. Ve zamanın nasıl akıp gittiğini umursamazcasına sohbete daldık. Büyük salondan çıkıp yatakhanelere yönelirken arkadan gelen bir şiddet omzumu delip geçti. Draco Malfoy bu sabahın acısını çıkartmadan rahat etmeyecekti anlaşılan. Ve omzum, gerçekten acımıştı.
''Biraz daha dikkatli olamaz mısın Malfoy?!''
''Bilerek oldu demek isterdim, ama kibar günümdeyim.'' Yine gözlerimi devirdim. Malfoy etrafımda olduğu sürece bu hareketi çok yapacaktım anlaşılan.
''Çok istiyorsan, bir dahaki sefere bilerek yaparım Granger.''
''Gerçektende kibar günündeymişsin.'' Ve hiç bir tepki vermeyerek gözlerini tavana dikip kendi ortak salonlarına doğru gitmeye başladı. Bense omzumu sıvazlayarak yatakhaneye ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in these shadows//dramione(DÜZENLENİYOR)
Fanfic''Yapma.'' Sesim kararlıydı. Bunu istemiyordum. Suçluluk duygularını bedenimde barındırmak istemiyordum. ''Korkularınla yüzleş Granger.''Bunun üzerine alaycı bir şekilde gülümsedim. ''Neymiş korkularım?'' Takındığım gülümsemeyi benden çaldı ve kendi...