Hani suyun altına girdiğinde nefes alamazsın. Nefesini tutmak zorunda kalırsın ya. 1..2..3..4..5..6..7..8..9..10 şimdi nefes al hadi. Özgürlüğü hissedeceksin. Aslında her şeyin elimde olduğunu. O yanımda değil şuan nerede hiçbir fikrim yok o gerizekalı çocuk beni kurtardığından beri yok. Küstü galiba bana. Hep yanında olmamı istiyor halbüki... çok seviyor beni ondan.
Leptobumu açıp ilk kez araştırma yaptım onun hakkında. 'Kimsenin görmediği kişileri görmek.' Araştırmamın sonucu genellikle canımı sıkacak türdendi. Bir forum sitesinde insanların yazdıkları yorumları okudum. Daha da sinirimi bozdu açıkcası.
'Hastalık'
'Delilik resmen!'
' tıpta buna şizofrenlik deniliyor. Bu bir tür zihin hastalığı.'
Sinirlendim ve laptobu sertçe kapattım. Ne demek hastalık! Değil tamam mı! Ona dokunuyorum bu gerçek.
Lavaboya gittim ve yüzüme su çartım sinirim geçmeliydi.
Sinirimin geçmediğini anlayınca sokağa çıktım. Tabiki sahile gidecektim. Onu aramalıydım. Atladığım kayaya doğru ilerledim ve etrafa derince baktım. Yoktu işte! Oflayarak etrafa baktım. Tanıdık ama aynı zamanda tanıdık olmayan bir simayla karşılaştım. Dün beni kurtardığını sanan ama hayatımın içine eden çocuk bankta 2 arkadaşıyla oturmuş ellerindeki biralarını yudumlayıp gülüşüyorlardı. Vücuduma yayılan sinir dalgasıyla bir hızlı adımlarla gittim yanına. Tam önünde durdum ve yüzüne baktım. Ilk başta yüzüme bön bön baktı. Hadi ama hatırlamamıştı. Ve ben sonunda diğer çocukların da ilgisini çekmiştim.
"Batuhan. Kim olum bu?" Dedi aralarından siyah saçlı kahverengi gözlü olan çocuk. Aslında yakışıklıydı ama önemli olan bu değil sonuç olarak.
Hayatımı mahveden Batuhan adındaki çocuğa öldürücü bakışlar attım. Gözleri saçlarıma takıldı sonunda. O zaman 'haa...' gibi hatırladığını belli eden bir ses çıkarttı.
"Özür dilemeye mi geldin? Dileme. Affet-"
"Özür dilemek mi? Sen ne zırvalıyorsun be!" Daha sonra nefes aldım ve sakin olmaya çalıştım. "Konuşmamız gerek."
Bıkkın bir tavırla yerinden kalktı ve önüme geçerek ilerlemeye basladı. Ben de onun arkasınden gittim. Inceleme fırsatım olmuştu. Saçları kumral renkteydi dipere doğru git gide koyu kumral oluyordu. Saçları... nasıl anlatsam çok güzeldi. Çocuk saçtı bildiğin. 1.80 boylarında düzgün bir fiziğe sahipti. Tarzı gayet hoştu. Mart olmasına rağmen mayıs sıcaklığı olan java sebebiyle beyaz bir t-shirt, üzerine kot ceket giymişti. Altına da siyah bacaklarını saran bir kot giymişti. Çocuk iyi giyiniyordu.
Arkadaşlarından yaklaşık 20 metre kadar uzaklaştıktan sonra durdu ve bana döndü. Ben onu incelemeye daldığımdan fark etmedim ve ona çarptım. Kafamı kaldırdığımda aramızda sadece boy farkının verdiği bir mesafe vardı. Ben 1.70 tim ve 10 cmlik bir fark vardı. Hemen utanarak geri çekildim.
Soğuk bir tavırla "Ne istiyorsun?" Dedi. Gözlerimi devirmekle yitindim şimdilik. Geriledim ve ellerimi kapişonu kapalı olan hırkamın ceplerinin içine soktum. Gözlerim yorgunluktan kapanıyordu. Dün gece uyumamıştım pek.
Sert bir sesle sormak istediklerimi sormaya başladım.
"Dün, beni kurtardığında -ki aslında bunu yaptığını sandığında- etrafımızda bizden başka bir insan var mıydı?"
Kaşlarını çatıp yüzüme baktı.
"Hayır... neden? Aslında baban mafya babası felan mı?"
"Ya sarı saçlı mavi yeşil gözlü bir kız yok muydu?"
" bir dakika. Öyle bir kız olsa emin ol seni kurtarmak yerine onunla konuşuyor olurdum. O kızı asla gözümden kaçırmazdım."
Gözlerimi devirdim. Klasik erkek işte.
"Tamam o zaman." Diğerek arkamı döndüm ve gitmeye başladım. Daha doğrusu başlayamadan kolumda baskı hissettim.
"Ne yani? Bunu sormak için mi kaldırdın beni arkadaşlarımın yanından. Fazla cesur bi kızsın."
Güldüm. " Ne yani babamın mafya babası olmaması sana bunu sorma cesaretini mi verdi? Bir soru sordum cevabımı alamadım ve bu kadar. Numaranı istememi felan mı bekliyordun?"
"Genellikle öyle yaparlar."
"Ukala." Gözlerimi devirip tekrar ilerlemeye başladım. Parka gözüm değdi ve salındakta sallanan beyaz elbiseli sarı saçlı kızı görmemle gözlerim adeta ışıldadı.****
Eve gittiğimde sıcak bir duş alıp yapatığımın altına girdim. Yatağın yan tarafında bir insan hissettiğimden gözlerimi oraya çevirdim. O gelmişti. Bana biraz kırgındı. Ama yine de şuan daha iyiydik eskisinden.
Ona doğru dönüm gülümsedim. Tebessüm etti. Soğuktu bana. Üzüyordu bu durum beni. Sırf o gerizekalı çocuk yüzünden aramız kötüleşmişti birtanemle.
Yatakta hafifçe ona kayarak sarıldım ona. Karşılık vermedi.
"Uyu hadi." Dedi sadece. Kırgınlığı beni o kadar üzüyordu ki soğukluğuna katlanamıyordum. Intihar etmek istiyordum. Bunu denemediğimi de söyleyemem zaten. O çocuğu gebertmek istiyordum.****
Gözlerime gelen rahatsız edici güneş ışığı ile araladım gözlerimi. Uyku sersemi bir halde yatakta doğruldum ve etrafa bakındım. Onu göremediğimde gene üzüntü duygusu bastırmıştı. Oflayarak kalktım yataktan ve lavaboya gittim. Günlük rutinlerimi hallederek geri gittim odama. Artık ailemle muhattap olmuyordum. En yakın arkadaşım da yoktu ki artık. Oydu benim tek arkadaşım. Açıkcası o varken ihtiyaç duymuyordum da. Fakat şuan olmaması sinirlerimi ciddi anlamda bozuyodu.
Mutfağa indim ve etrafı kolaçan ettim. Kimseyi göremediğim için mutluydum. Ailemle muhattap olmayı artık sevmiyordum. Ihtiyacım yoktu onlara.
Bir şeyler atıştırıp dışarı çıktım. Sahile gittim tabiki yine. O yoktu. Tama onu aramam normaldi belki ama neden gözlerim istemsizce bilincim dışında başka gözleri de arıyordu? Hani kahverengi olan. Güzel saçlı egoist bir çocuk.
Kafamı iki yana sallayarak devam ettim yoluma. Onu neden düşünüyordum ki? Batuhan yüzünden şuan burada tektim.
Kulaklığımı çıkartıp yüksek sesle pera sensiz ben şarkısını dinlemeye başladım. Bu aklıma onu getiriyordu. Daha da hüzünleniyordum. Ya bir daha hiç gelmezse? Dayanabilir miydim cidden? Sanmıyorum.
Oturduğum kayanın yanındaki kayaya birinin oturduğunu göz ucuyla gördüğümde oraya baktım istemsizce. Batuhandı bu. Hadi ama neden o değildi ki?
Gözlerimi devirdim ve denizi izlemeye devam ettim. Benimle konuşur sanıyordum -ki belki de ümit ettiğim buydu- fakat tek kelime dahi etmedi. Sadece izledi denizi. Morali mi bozuktu acaba? Bana neydi ki neden konuşacaktım? Morali bozuksa banane? O benimkini yeterince bozmamış mıydı zaten?
"Neyin var?" Tabiki sözlerimi yutarak sormuştum sorumu. Klasik ben tanımıyor musunuz?
Sert gözleri bana döndüğünde korkmadığımı söyleyemezdim.
"Kaba herif..."
"Yaptıklarımdan sonra bana kalık neymiş anlatma."
Cidden sinirli gözülüyordu ve bu korkmama neden olmuştu. Düşününce haklıydı çok gitmiştim üstüne.
"Tamam...şey o gün olanlar için sorry. Ve beni kurtardığın için thank you."
Durdu
Gülerek; "Ingilizce söyleyince daha mı az utanç verici oluyor?" Diyip küçük bir kahkaha attı.
Hafifçe kızarırken utandığımı belli etmiştim bence yeterince.
Daha sonra aklıma tekrar o geldi ve tekrar düştü yüzüm. Suskunluk çöktü üstüme. Aklım bir anlığına gitmiş olmasına rağmen şuan dönmüştüm özüme.
"O yok." Farkında olmadan söyledim seyi bir nebze kendime söylüyordum. Her şeyi unutmuştum o an resmen.
"Neden kayboldun ki birden bire? Çok özledim gelsene."
Yanımda Batuhan'ın sesini duyuyordum ama ne dediğini anlamıyordum açıkcası. Sadece son cümleyi duyana kadar:
"Onu ben de görüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki O
Teen Fiction"Onu bende görüyorum." Gözlerimi şaşkınlıkla ona çevirdim. "O'nu görebiliyor musun?"