6

1 0 0
                                    

Kimsenin beni anlamadığını düşündüğüm bir andı bu son 2 ayım. Çünkü en değerlimi ben dışında kimse göremiyordu. Ben her ne kadar bunun bir hastalık olduğunu şiddetle reddetsem de demin duyduğum çümle yere çakılmamı sağlamıştı adeta. Ilk defa beni anlayan biri vardi karşımda.
"Onu ben de görüyorum."
"Görüyor musun gerçekten?"
Cidden inanamıyordum. Ilk  kez beni anlayan bir insan vardı karşımda. Yeşil özlerim onun kahvelerine meydan okurcasına derinleşti birden. Cidden mutluydum şuan.
"Onunla ne zaman tanıştın?"
Yönelttiği soru uzun zamandır kendimden gizlediğim sorunları, kaybolmuş hisleri yüzüme vurmaya başlamıştı. Bir tanem konuşmuyordu benimle.
Derin bir nefes çektim içime ve anlatmaya başladım gizlediklerimi. Kendimden bile gizlediklerimi...
"Iki ay önce, Alara diye bir arkadaşım vardı. Normalde çok iyiydik fakat son zamanlarda değişmeye başladı. Ne biliyim beni umursamamaya, her zaman bir noktaya takılı kalıp gözlerini hiç ayırmamaya...Böyle değişik şeyler olmaya başladı işte. Daha sonra bana onu göremediğimi söyledi. Daha sonra gitti hayatımdan. Bir mektup göndermişti bana. Özür dilemişti. Artık onu benim de gördüğümü söylemişti."
  Sözlerim bitince anladım içimin ne kadar özlemle kavrulduğunu. Onu düşündüğümda aklıma sıcak bir kahvenin kokusu geliyordu. Ben her ne kadar onun yanında olmayı sevmiş olsam bile, şu ana kadar kendime bile söyleyemediğim bir gerçekle yüz yüze gelmiştim. Ben Alara'yı çok özlemiştim.
  "Anladım." Dedi düşünceli bir şekilde. Tepkisi yetersiz gelmişti ama üsteledim. Sustum ben de oturdum öylece. Kendime o yanımdayken ne kadar itiraf edemesem de Alarayı gerçekten özlemiştim. Gözümün önüne güzel gülüşü gelmişti. Ben ne kadar kışı sevsem de bana yazı sevdirerek bir gülüşü vardı. Iç çektim ve dolan gözümü kendimden bile gizlemeye çalıştım. Göz ucuyla Batuhana baktığımda hiç oralı bile değildi. Ne demişti bu arada... O da mı onu görüyordu?
  Bakışlarımı ona çevirdim . Kumral saçları rüzgarla dans ediyor ve sanki her dalgalanan saç telinde ruhunun çığlıkları bir bir dökülüyordu.
"Onu sen ne zaman gördün ilk?" Tebessüm etti sadece. Bense artık ona karşı bir sempati beslemeye başlamıştım. Sonuçta yalnız değildim. "Sanırım ben de artık göremiyorum onu." Dedi. "Nasıl yani? Sen de mi kırdın onu? Dün benimle konuşmadı. Sen onunla arkadaş mısın?"
"Maalesef değilim. Tanışma fırsatı bulamadım. Ama o güzel gözlerini izlemeden de edemiyordum. Ilk senin yanında gördüm onu. O gün yalan soyledim sana onu görmeme rağmen. Onu kendime saklamak istedim. Ilahi bir güzelliği vardı çünkü. " bu sözleri cok sinirlendirmisti beni. O kimdi ki onu benden almaya cürret etmişti. "Senin yüzünden gitti zaten benden! Senden nefret ediyorum. Nasıl söylemezsin bana? O benim her şeyim. O benim sahip olduğum tek şey. O benim. Uzak dur ondan!" Sinirle ayağa kalktım ve evin yolunu tuttum. O benimdi.

●●●●●●

Batuhandan

  Iki gün önce tanıştığım hatta tanımadığım adını bile bilmediğim bir kızı takip ettiğime inanamıyordum. Ne yapıyordum ve neden yapiyordum bunu bilmiyorum ama içgüdüsel olarak peşinden gidiyordum. Arkasında olduğumu fark etmedi. Biriyle konuşuyordu sanırım. Kulağında kulaklık yoktu ama ve telefon da. Kendi kendine mi konuşuyordu bu deli? Biraz daha yakınlaştım. Yanında bir şeye baktığında beni fark ettiğini sandım. Ama o biriyle konuşmaya ve gülmeye devam etti.
"Ben seni çok seviyorum biliyorsun değil mi? " cevap bekledi bir süre. Sonra kaşlarını hafifçe çatarak "Ama ben senin hakkında hicbir sey bilmiyorum. Adını bile! Sana 'o' diye seslenmek hoşuma gitmiyor."
Biraz afalladım. Kimden bahsediyordu? Sonra dün dediklerini anımsadım. O sarı saçlı mavigözlü kız... Hayır yok canım.  Değildir ya. Sadece ben yanlış anladım. Biraz ileride onu takip etmeyi kestim ve bir sokaktan eve doğru döndüm. Bananeydi ki! Onun adını bile bilmiyordum! Neden takip etmiştim sanki . Bunu düşünmeyi kesmem gerekti.
  Anahtarlarımı çıkartıp eve girdim. Işıklar kapalıydı. Daha annem gelmemişti herhalde. Odama gidip üstümü değiştirdim. Kendime bi sandiviç hazırlayıp salona geçtim.  Netflix ten witcher ı açtım. Oyununu yıllar önce oynamıştım ve kitap serisi dolaşımın baş köşendeydi. Dizisi cekilmesi cok mutlu etmişti beni.
1 bölüm izledikten sonra annem geldi eve. Yorgundu. Bütün gün çalışıyordu sonuçta. Yanına gidip yanağına bir öpücük kondurdum. Bana tebessüm etmekle yitindi. Tabağımı makineye koydum.
"Minnoşum, sen de sandiviç ister misin?" "Sağol canım ben yedim. Ama gel biraz konuşalım."
Kaşlarımı çattım. Ciddi bir sey olmalıydı. Salona geçtik ve karşısındaki tekli koltuğa oturdum.
"Batuhan, biliyorum. Babandan nefret ediyor-" "Anne o adam hakkında konuşmak istemiyorum." "Batu baban evleniyor."
  Annemin ağzından çıkan kelimeler beni sarstı. Vücudumda yükselen sinire hakim olamadım.  Ne demek evleniyordu? Anneme yaptığı onca şeyden sonra nasıl?  Ellerim titremeye başlamıştı.  Montumu aldığım gibi çıktım dışarı. Annemin arkadan dur demesini dinlemedim hiç.  Doğruca babamın evine gittim. Eh evliliğine bir hayırlı olsun demeliydim değil mi?
2 katılı yalının önüne geldiğimde ellerim iyice titremeye başlamıştı. Nefret ediyordum burada. Derin bir nefes alıp kapıyı çaldım. Karşıma Efsun Hanım çıktı. Evde yardımıydı.
"Hoş geldiniz Batuhan Bey." Dedi şaşırarak.  Ona cevap vermeden salona geçtim. Babam ve müstakbel karısı oradaydı.  Merdivenden inerken gülümsedim. " Oo Okan Bey evleniyorsunuz ve oğlunuzu davet bile etmiyorsunuz!" "Batuhan. Sakinleş." "Sakinim ki ben babacım." Diyerek koltuğa oturup bacak bacak üstüne atıp yayıldım. Kadının adı neydi... Derya? Sanırım.  Ya da belki babamın eskilerinden birinin adıydı.  "Batuhan. Nasılsın?  Babana kızma ben istemedim hemen herkese haber vermesini..." dedi adını bile bilmediğim kızıl saçlı kadın.  "Herkes... demek babamın düğününü bir davetiye ile öğrenecektim ." "Batuhan! Düzgün konuş! " "Ah pardon babacım adab-ı muhaşeret degil mi? Lakin bunu senin söylemen oldukça ironik. Annemi aldatırken de yattığın bu kadına da bu kuralları anlatıyor muydun?" "Batuhan!" Diye bağırdı babam. Ben de kalktım. Aramızda 2cm felan vardı.  Bana denizi hatırlatan mavi gözleri denizden soğumamı sağlamıştı. "Ye şimdi bu ucuz kadınla bütün paranı. Ah belki de kızıl sandığım kadar ucuz değildir. " elindeki yüzüğe ve boynundaki gümüş kolyeye baktım."Evet biraz tuzlu galiba." Dedim gülerek.  Bunu dememle babam bana bir tane tokadı geçirdi.  Biliyordum geleceğini ama artık ben çocuk değildim. Bunun için üzülecek ve ya ağlayacak değildim.  Gülerek babama baktım. "Sen de aynı onun kadar ucuzsun işte. " dedim ve evden hızlıca çıktım.  Sahile doğru ilerledim. Bir sigara yaktıktan sonra babama dair anılarım geldi aklıma.  Daha sonra bunu düşünmemek için aklıma ilk gelen şeyi düşündüm. Bugünkü kızın tavrı. O kimdi? Bahsettiği o kimdi? Sanırım şizofreni hastaydı. Bu olay epey ilgimi çekmişti açıkcası. Ne demişti... mavi gözlü sarı saçlı bir kız... demek ki onu göremiyorum artık demesi... kafam bulanmıştı iyice. Parçaları birleştirmeye çalıştım kendimce. Hicbir zaman baska birinden bahsetmiyordu. Hep aynı kişiden o diye bahsettiği kişiden...

  Ertesi sabah sahile gittiğimde hava sıcaktı ve güneşiydi. Kayaya oturdum. Biraz düşünmeye ihtiyacım vardı.  Yarım saat kadar sonra yanıma o adını bilmediğim kız oturdu. Onu fark ettiğimi belli etmemiştim ama belli etsem de fark edeceğini zannetmiyordum. Daha sonra bir mırıltı duydum. "Neredesin?" Kendi kendine konuşmuştu yine. Onu arıyordu.  Birden ağzımdan düşünmeden bir cümle çıkıverdi. "Onu ben de görüyorum." Ne? Bunu neden demiştim ? Bana kafasını hızlıca çevirerek baktı.  Ilgisini çekmiştim ama bu yalanın altını nasıl dolduracaktım? Bu kız neden bu denli ilgimi çekiyordu?

İçimdeki OHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin