Merhaba Bayım,
Çokça sonra farkettim anı diye biriktirdiklerimin senden kalan yaralar olduğunu. Meğerse kutulara koyup sakladığım herşeyden sakındığım hatıra parçaları yaralarımı kanatmaktan başka işe yaramazlarmış. Farkettim farketmesinede ne işe yaradı diye soracak olursak bıraktığın noktadan cokta ilerde bir yerlerde değilim hani. Yine aynı hüzün hakim kalemime, hala aynı kelimeler var dilimde. Kelimeler çokta önemli değil ama bir de her cümlemin sonu sana varmasa.
Bıraktım artık senin aslında nasıl sevilesi bir adam olduğunu afilli cümlelerle anlatmayı. Sadece seni, bendekileri kenara bırakıp seni anlatmak niyetindeyim artık. Asla seni suçlamak değil maksadım, lakin yıllardır kusur aradığım şu yüreğinde af vaktinin geldiğine eminim.
Sen bayım, o kadar eksik bir adamsın ki bundandı her gidişinde beni yarım bırakman. Benim uçsuz bucaksız sevgimden beslendin, beni sevgisiz ve eksik bırakmak pahasına.
Ve sen, o kadar güçsüz bir adamsın ki her gelişinde benden güç buldun yaralarını sarmak için, bende ne kadar derin yaralar bıraktığını umursamadan. Ve ben, her geldiğinde tek kelam dahi etmeden sadece gözlerimle bile buyur ettim seni hayatımın ta en içine. Dedim ya maksadım seni suçlamak değil diye bende pek masum sayılmam, hani biraz da intihardı benimki. Zira her gelişinde yakıp yıkan bir adamın eline kibrit verip yakmamasını beklemek gibiydi benim yaptığımda. Bu kez yazacak, yazdıkça affedecektim kendimi, lakin yine müebbet yemiş bir yüreğin diliyle yazıyorum sana. Yine, yeniden sana toz kondurmamak için kalbimi hırpalıyorum. Hiç gelmeyecek bir adam uğruna kendimden geçiyorum...