Kapkaranlık bir uyku... Belki de rüya görmeyeli aylar olmuştu. Belki de gerçek dünya kabustan ibaretken rüyalarda yaşamaya mahkumdu. Oysaki terk edilmişti, ruhu umutsuzluğunda çoktan kaybolmuştu. Rüyaları olmadan beyaz kuş güneşi göremezdi ki. Ay ışığında kanat çırparak güneşi bulabilir miydi?
Yep yeni yaşına gözlerini araladı. Annesinin küçükken yaptığı pastaların, hediyelerin ve her doğum gününden sonra çekilen fotoğrafların yerini, farklı bedenlerde atılan çığıklar almıştı. Bir yaş daha olgunlaşmış sayılırdı. Gençliğinin başında, bir kadının ömrü hayatı boyunca yattığı erkeklerden daha fazla erkekle yatmıştı. Birçok yuva yıkmıştı. Çokca yıkılmıştı. Artık hayallerinden bir yaş daha uzak, ölüme (kurtuluşa) bir yaş daha yakındı. Ahiret inancı olmayan birinin ölümü kurtuluş olarak görmesi ne kadar saçma görünse bile onun için ölüm, mutlak huzur ve mutluluk anlamına geliyordu. Fakat kurtuluşa erişecek kadar cesur değildi. Hiç denemedi mi? Tabiki denedi, hemde defalarca. Fakat haplar avucunda tutamayacağı kadar ağırdı. Ne yazık! Etrafındaki insanların inancına göre cehennemde cayır cayır yanmaya ve ardından tekrar tekrar yanmaya mahkumdu. Bir fahişenin cennete gitmesi beklenemezdi zaten. Fakat bunların hiçbirisi umrunda değildi. O sadece kurtulmak istiyordu. Maddi ve manevi varlığının sonsuza dek evrende yok olmasını diliyordu. Çürüyüp doğanın bir parçası olmak, bu inanılmaz ve karşı konulamaz döngünün bir parçası olmak istiyordu. Ölmek istiyordu. Kulağa ne kadar korkunç gelse de, sonsuza dek yaşama fikri onun için daha çok korkunçtu. Sonsuza dek bir fahişe olarak yaşamak...
Hava bıraktığı gibi hala aydınlıktı. Betondan gelen soğuk yüzünden ince bacakları ve açılmış beli buz kesmişti. Bir böcek gibi kıvrılmış, ters dönmüş kurtarılmayı bekliyordu. Uykusunu alamamıştı. Fakat kalkmalı, büroya gitmeli ve parayı teslim etmeliydi. Patron tarafından azarlanmak, taciz edilmek istemiyordu. Tüm isteksizliğine rağmen mezardan dirilircesine doğruldu. Omurgasını kıvrak bir hareketle çıtlattı. Tüm omurları Pangea'nın ayrılması gibi yeni yerlerini aldı. Derin bir oh çekti ve makyajın etkisiyle birbirine yapışan gözlerini ovuşturdu. Üstü başı bir fahişeden çok madenciyi andırıyordu. Üzerinden akan çamurlar yerde kurumuş ve silik izler oluşmasına neden olmuştu. Kirli olmak zordu, reklamlar ne kadar kirlenmek güzeldir desede zordu. Çocukken yaptığımız gibi çamura bulanmaya benzemiyordu. Oysa insanlar sanıldığının aksine hiçbir zaman kirlenmedi, sadece kirletti. Keşke kirlettiğimiz kıyafetlerin dili olsa da konuşabilseydi. Belki bir fahişeyi düzmek zevk verebilirdi ama keşke o fahişenin ağzı boş olsa da gerçekleri söyleyebilseydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Kuş (genç fahişe)
قصص عامةUmutsuzca kaçıyordu. Nefes nefese... Sırılsıklam... Sanki bütün gece zengin bir piç tarafından düzülen o değilmiş gibi. Kahretsin! Ayağından düşen kırmızı topuklular kardaki ayak izleri gibi takip edilmesini kolaylaştırıyordu. Giydiği yarı transpa...