Ön koltuktaki ağlayan bebekle geçirilen dakikaların ardından gelen pısss sesi. Son durak. 99 depreminden kalma hasarlı binalar, gri bir ton, köşe başındaki dilenciler, aynı evde kalan mülteciler, banklardaki evsizler, fahişeler, çocuklar, fakir çocuklar, fakir ve ayakkabısız çocuklar, ötekiler...
Zengin sokakları ve ötekiler şehri arasındaki git gellerde vurgun yemeye alışmıştı. Hızlı adımlarla yürüyordu. Sokağın sonundaki çakma kırmızı kulaklı zencinin ordan sola döndü. Siyah göz bebekleri bembeyaz bir deryanın içinden onu süzüyordu. O sırada kafasına bir şeyler döküldü. Yaşlı bir teyze halısını silkeliyordu. Umursamıycak kadar duyarsız ve düşünemiyecek kadar telaşlıydı. Düşünmeye ve umursamaya ihtiyacı da yoktu. Eğer düşünürse bu hayata dayanamaz, eğer kendini umursarsa küçük bir melek bir daha nefes alamazdı. Bu yüzden vücudu güdümlenmiş gibi yoluna devam ediyordu. Tek düşündüğü artık daha fazla geç kalmamaktı. On dakika boyunca labirent gibi dar yollardan geçtikten sonra sonunda Nar Sokağa vardı. Asırların etkisiyle birbiriyle kaynaşmış olan uzun ince apartmanlar, dik yokuşun iki tarafında sıralanıyordu. Apartmanların duvarları kat kat boya yamalarıyla doluydu. 80'lerden kalma ideolojik sloganlar yerini New York özentisi karalamalara bırakmıştı. Beyaz Kuş, yokuşu zorlanarak çıkıyordu. Büronun bulunduğu apartmanın önüne geldiğinde, içeriden salaş giyimli iki genç kapıdan çıktı. Hemen ardından ise çok şık, takım elbiseli, yaşlı bir adam çıktı ve kendisini bekleyen taxiye bindi. Sıradan bir insanın gündelik hayatında bu kadar farklı insanı görebilmesi, bu kadar farklı tene dokunabilmesi imkansızdı. Bazıları aylarca biriktirdiği on kuruşu getirirken, bazıları ise gözünü kırpmadan bir servet bayılabiliyordu. Hazza duyulan arzunun yanında paranın ve makamın bir değeri kalmıyordu. Vakit kaybetmeden paslanmış kapıdan içeri girdi ve merdivenleri hızlı hızlı çıkmaya başladı. 5.kata geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Konuşabilmek için nefesini düzene sokmaya çalıştı ve büronun ziline bastı. Sonunda geç de olsa gelebilmişti.
Çok geçmeden kapı yavaşça açıldı. Şanslıydı ki kapıyı Rukiye Abla açmıştı. Beyaz Kuş'u görür görmez kapıyı aralayarak sımsıkı sarıldı ve en derininden bir iç çekti.
Kısık ve ürkek bir sesle "Nerdesin canımın içi? Bu sefer de seni kaybettik diye çok korktum. Sabaha kadar pencereden gelmeni bekledim güzel kızım benim. Melek'i sabaha kadar uyutmaya çalıştım. Biliyorsun gece uyandığı zaman elini tutmadan tekrar uyuyamaz. Sen de olmayınca bütün gece ağladı. Selen Hanım da çıldırdı her zaman ki gibi. Meleğimi ağlarken göğsüme bastırdım kızım. Sesi duyulmasın diye, dayak yemesin diye... sabaha kadar sarıldık." Rukiye Abla konuşurken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
"Ablacım sen olmasan... sana minnetta..." Beyaz Kuş'un ağzından kelimeler çıkamıyordu. Ağlamamak için kendini sıktıkça boğazındaki o garip his büyüyordu, yutkunamıyordu. Nasıl teşekkür ediceğini bilmiyordu. Karşılığında ne yapabileceğini de bilmiyordu. Sadece şükranla bakıyodu. Dökülmeyi bekleyen göz yaşlarının kapı aralığından süzülen ışığa karışımasıyla gözleri parıldıyordu. Bu öyle bir parıltıydı ki belki de bütün kelimelerden ve anlamlı şeylerden daha anlamlıydı. Hüzünlü bir sessizliğin ardından Salih Bey'in bağırışları apartman boşluğunda yankılandı.
"Rukiyee!! Kim lan o gelen? Yarım saattir kapının önünde dikiliyorsun. Şimdi siktirip olup işinin başına geç. 3.odanın çarşafları ellerinden öper."
"Hemen Salih Bey." Rukiye Abla, Beyaz Kuş'un geldiğini göstermek için kapıyı hafifçe açtı ve odaların karşılıklı bulunduğu koridora doğru koştu. Şarapnel parçaları ona da isabet etmesin diye acele ediyordu.
Salih Bey her zamanki gibi giriş kapısının hemen karşısındaki çalışma masasında oturuyordu. Büro dışarıdan bakıldığı zaman bebek bakıcısı hizmeti veren bir danışmanlık şirketi gibi görünüyordu. Tabelası, bekleme salonu, çalışma masası, evrakları eksiksizdi ama kapısı kapalı olan uzun koridorda ilerledikçe gizlenmekte olan karanlık dünyanın foyası ortaya çıkıyordu.
"Amına koyuyım senin. Nerede kaldın lan."Bir de kapıda lak lak yapıyorsun." Salih Bey elleri ile masadan destek alarak ayağa kalktı ve küfür ede ede Beyaz Kuş'a doğru yürümeye başladı. Artık o kadar çok küfür yemeye alışmıştı ki küfürler karşısında duyarsızlaşmıştı. Kulaklarında sadece hafif bir uğultu vardı. Yorgunluğun da etkisiyle odaklanmakta ve algılamakta güçlük çekiyordu. Salih Bey yaklaştıkça ister istemez kalp ritmi hızlanıyordu. Başına geliceklerin farkındaydı, aynı sahne defalarca oyanmıştı ve kibritçi kız her defasında ölmüştü. Ellerini sıktı ve gözlerini kapadı.
"Bugün şanslı günündesin güzelim. Rızaoğlu Holding'ten Kazım Bey seni beklemeseydi o güzel yüzünü zevkle dağıtabilirdim. Bir dahaki sefere de geç kalırsan seni doğduğun güne pişman ederim. Şimdi siktir git yatakhaneye. Şu haline bak amk ya adam gibi bi duş al, hızlıca giyin. Diğer kızları önermeme rağmen Kazım Bey dakikalardır seni bekliyor. Adamı daha fazla bekletme götünden sikmiyim." Bunları söylerken elleriyle Beyaz Kuş'un yanaklarını seviyor ve hafif hafif yanaklarına tokat atıyordu.
Beyaz Kuş, Melek için endişeleniyordu ve merak ediyordu. Aynı zamanda Salih Bey'in yanında bir dakika durmaya bile tahammülü yoktu. Bu yüzden Salih Bey daha fazla uzatmadan yanından hızla ayrıldı. Her kapıdan farklı çığlık seslerinin geldiği koridordan geçti ve bir hışımla acil çıkış kapısı görünümlü yatakhane kapısını açtı. Sol tarafta Stevlana duştan çıkmış çıplak bir şekilde yatağına doğru yürüyordu. Diğer kızlar ise yataklarında sigara içerek muhabet ediyorlar, gelen müşterilerin dedikodusunu yaparak dalga geçiyorlardı. Melek ise ortalıkta yoktu. Beyaz Kuş çaresizce etrafına bakınıyordu. Birden gözü aralık duran balkon kapısına ilişti. Balkondan gelen rüzgar ile perdeler dans ediyordu. Beyaz Kuş'un bir anda başından kaynar sular döküldü. Anlık telaş ile balkona koşmaya başladı. Perdelerin altından geçmekle uğraşırken arkadan ince ve tatlı bir ses geldi.
"Ablacıım!" Melek arkası kapıya dönük olan eski kanapede yatarak televizyon izliyordu. Sevinçle kalktı ve koşarak ablasının bacaklarına sımsıkı sarıldı. Küçücük ellerini bacaklarının arkasında kenetlemeye çalıştı ve kafasını yukarı kaldırarak ablasına gülümsedi.
Beyaz Kuş'un içi rahatlamıştı. Çok genç yaşta üzerinde olağanüstü bir sorumluluk vardı. Evden ayrıldığı günden, liseyi yarıda bıraktığından beri bu böyleydi. Eski güzel günler, ailecek gidilen piknikten bir anı, okuldan eve gelince hazır olan yemek kokusu... göz yaşlarına hapsolmuştu. Ailenin sorumsuz çocuğu artık sonbaharda dökülmemeye çalışan bir yapraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Kuş (genç fahişe)
Ficción GeneralUmutsuzca kaçıyordu. Nefes nefese... Sırılsıklam... Sanki bütün gece zengin bir piç tarafından düzülen o değilmiş gibi. Kahretsin! Ayağından düşen kırmızı topuklular kardaki ayak izleri gibi takip edilmesini kolaylaştırıyordu. Giydiği yarı transpa...