Parmak uçlarındaydı tüm ağırlığı. Tüm algılara kendini kapatmış, bilinç altında bir yolculuğa çıkmış ve kendini her şeyden soyutlamıştı... Halbuki Zaman onun için geçmiyor, dünya dönmüyor hatta hayat ona hiçbir zaman kötü, kara ve kalpleri acıyla dolduran yüzünü göstermiyordu. Etrafında attığı her tur, ona özgürlüğü vaat ediyor; kanat çırparcasına zarif hareketlerle iki yanına açtığı kolları, müziğe ayak uyduruyordu. Bir gölde süzülüyormuşçasına, gökte dolanıyormuşçasına, aşığına dokunuyormuşçasına; narin bir o kadar da hırslıydı çırpınışları, dokunuşları, adım atışları...
Uçmuyordu ama sanki kanatları varmışta, beyaz pamuktan bulutlar arasında süzülüyor kuşlara ayak uyduruyor, ilkbaharın heyecanıyla bir göçe daha katılıyordu.
Aşığına dokunamıyordu ama sanki aşığı karşısındaymışta; teniyle teni buluşuyor, ay gibi parlak beden bedeni altında titriyor, elma şekeri gibi dudaklar dudakları altında kayboluyor ve her anlamda bütün olmanın ulaştırdığı cennete el ele koşuyorlardı.
Yağmuru, rüzgarı hatta mevsimlerden ilkbaharı hissediyor; ciğerlerine dolan papatya kokularını doyasıya kucaklıyordu.
Rüzgar kulaklarına fısıldamış; mutluluğu, var olduğunu iliklerine kadar hissettirmiş ve onu şekerden bir dünyaya hapsetmişti. Ona bitecek, fakat bir o kadar da sonsuza dek sürecek mutluluğu armağan etmişti. İlk başta çekingendi; dönüşleri, çırpınışları, dokunuşları... Korkuyordu mutlu olmaktan... Mutluluğa alışmaktan korkuyordu. Sonraysa tüm cesaretini bir balonun içerisine toplayıp patlayıp patlamayacağından emin olamasada bıraktı kendini mutluluğun, sonsuzluğun kollarına.Hissetti yalnızca.... Hissetti; mutluluğu, rüzgarı, ilkbaharı ciğerlerine dolan papatya kokularını....
Bir kuğu gölünde kaybolan bir bedendi o. Benliğini ritimlerde ve hareketlerde arayan soyut fakat bir o kadar da somut olan bir varlıktı. Mutluluğu aradı papatyalarda, esen rüzgarda, aşığında, ilkbaharda...
Hareket halindeyken, her kası heyecanla emirlerine itaat ediyor ve bir kuğu gölünün ana karakterini ortaya koyuyordu. O aslında mutluluğu bulmuştu yalnızca mutsuzluğun ne olmadığını bilmediğinden yanı başındaki mutluluğa göz yummuştu...