Acayip Olaylar Şirketi

364 22 13
                                    

HİKAYE DEVAM EDİYORR...

Karanlık ormana giden yolda, çantamda Fare Kapani'nin ağırlığıyla artistik bir bicimde yürüyordum. (hani arkamda duran kamera yanlarda vantilatör falan.) . Burası ilginç ve bir o kadar da kopan bir ormandi, mantarların şapkalarının rengi pembe, mor, sarı ve altın rengiydi. Ağaçlarda ejderha meyvesi ve karpuz karışımı olan, sadece Kopan Şehirde yetişen "ejderpuz" lar vardı. Bu meyvenin özelliği, yiyen kişiye çok şans getirmesiydi. Ölüm döşeğinde yiyen birini hayata bile dondurebilirdi...

Şaka yapıyorum tabi. Oha! Ejderpuz sadece sıradan bir meyve. Bu kadar muhtesem bisey ağaçta yetişir mi, lütfen!

Bu ormanın en büyük özelliği ise cücelere ev sahipliği yapmasaydı. Cüceleri severim, perilerden hoşlanmazlar ve cadıları kovmanin en iyi yollarını onlar bilirler. Hem beni de seviyorlar. Daha ne isterim ki!

Tam da havaya girmişken, Fare Kapanı çantanın icinden "ulumaya" başladı. O ses o kadar rahatsız ediciydi ki, mantarların bile ayaklanıp ona çenesini kapamasını söyleyeceğini sandim bir an. Takmassam susar diye düşündüm. Bir süre sonra da sustu, fakat nefessizlikten ölmüş olabilirdi. Hemen çantayı actım. Orada öylece yatıyordu, hareketsizce! Hemen onu elime aldım, yüksek sesle bağırdım.

"FARE KAPANI! HEEEY! LÜTFEN BANA YAŞADIĞINI SÖYLE!"

Kulağımı karnına yaklaştırinca nefes aldığını anladım. Sadece tekrar uyuya kalmıştı. Aptal kedi.

Onu tekrar çantaya tıktım. Halinden memnun gözükunce, ağzına bir atkı bağladım. O ulumalara ikinci kez katlanmak zorunda değilim!

<><><><><><><><><><><>><><><><><><><><><>

Bir süre daha yol aldıktan sonra, ormanın iyice içlerine, yani cücelerin yaşadığı yere varmıştım. Ve Fare Kapanı hala uyuyordu. Artık yükü ağır gelmeye başlamıştı, bu nedenle onu uyandırdım. Bunu yaptığımda beni tırmalamaya kalkıştı. Fakat, elleri ağzına sardığım atkıya takilinca bunu yapamadı.

"Seni sırtımda taşımak zorunda diilim ben! Yuruceksin, hadi marş!" demem üzerine önümden inanılmaz yavaş bir bicimde yürümeye başladı. Ve bu cok sinir bozucuydu. Önümden böyle gidenlere tekme atmayı cok isterdim...

O önümde yürürken, ben yanlış yolu takip ettiğimden şüphelenmeye başlamıştım. Haritayı çıkardım ve baktım. Doğru yoldan gittiğimi söylüyordu. Yine de etrafta yol sormak icin birileri olsa harika olurdu. Kimseyi bulamayınca Fare Kapanina sordum:

"Kanka, sence doğru yolda miyiz?" Bir mirildanma sesi çıkardı.

"Hadi ama, Karanlık Orman'a coktan varmış olmalıydık!"

Bunu tahmin ettiğimden yüksek sesle soylemis olmalıyım ki, ağaçlardan küçük kafalar cikmaya, o kafalar konuşmaya başladı.

"Karanlık ormana mı? Kimin yolu düşer oraya bu mevsimde?" dedi biri.

"Belki çok bilgedir bu kişi. Belki de aptalca cesur..." dedi öteki.

"Belki de emekli bir basketbolcu tarafından gönderilmiştir!" dedim yukarıya bağırarak. "Kimseniz ortaya çıkın! HADİ, GELİN!"

Ben böyle deyince ağaçların üzerindeki kafalar birer birer aşağı indi. Neredeyse hepsinin üzerinde tutumlar vardı, en uzunları belime geliyordu. Suratları cogu kisiye göre çirkin olsa da bana göre ACAYİP havaliydi. Bunlar cücelerdi.

En uzunları one çıktı. "Neden gidiyorsun Kara Ormana? Manyak misin sen!"

"Hayır, sadece bir gorevim var!" dedim.

Boobba'nın Tuhaf HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin