Okulun bahçesine vardığımızda öğrenciler üçerli sıralar halinde dizilmiş okul müdürünün yaptığı o sıkıcı konuşmayı dinliyorlardı. Müdürü duymadım ama genelde okul müdürleri sıkıcı konuşmalar yapar ve sıradaki öğrenciler de onu dinlemez. Kapıya doğru yürürken müdür bize dönüp "siz ikiniz!" diye seslenince içimdeki sesi susturup dış dünyaya döndüm. Ah, hayır! Herkes bize bakıyordu. İşte en nefret ettiğim anlardan biri de bu. Doğa ürkek bir şekilde okul müdürüyle göz teması kurmamak için gözlerini kaçırırken ben "evet" diye karşılık verdim. "Evet, ne olmuş biz ikimize?"
Sanırım yanlış bir şey yapmıştım çünkü öğrenciler arasında saçma bir uğultu duyulmaya başlamıştı. İşte, başlıyorduk.
Müdür tekrar sözü ele alıp "Siz daha ilk günden okula geç kalmayı nasıl başarabiliyorsunuz? Bu okulun belli başlı kuralları var ve törenlere zamanında gelmek bunlardan biri. İkinizde derse girmeden odama uğrayın."
Burada ne oluyordu böyle? Sadece 10 dakika geç kaldık diye mi bütün bunlar üstelik ilk saatlerde kesinlikle ders olmadığına eminim. Tanrım, bu nasıl okul böyle. İnsanlar, her zaman böyle saçma varlıklar olmak zorunda mı?
Sıraya doğru yürüdük. Hangi sınıfta olduğumuzu bilmediğimiz için sonlara doğru geçip yan yana durduk. Doğa nefretini gizlemeyi çok iyi başarabilen nadir insanlardandır. Sanki az önce bütün bu sözleri işitmemiş gibi tebessüm ederek konuşmayı dinliyordu. Güçlü bir insan olmak sanırım böyle bişey. Gülüşleri acılarını örtebilen insanlara hep imrenmişimdir. Hiç ağlamam belki ama, çok güler yüzlü olduğumda söylenemez.
Sıradaki herkes hakkında kafamda birşeyler canlanmaya başlamıştı, önyargılı bir insan olmam çeşit çeşit takıntılara yol açsada bu sayede ikili ilişkilerimin ilk evrelerinde kimselere çabuk çabuk güvenmiyordum.
...
Sınıflarımız daha yeni düzenlenmişti, kimsenin kimseyi tanımıyor olması beni şaşırtmıyordu. Çünkü burası yeni bir okul ve benim gibi halk dilinde şanslı dediğimiz insanlar buraya yeni kayıt yaptırmışlardı. Burası bambaşka bir hayat olabilirdi benim, bizim için. Bir fen lisesinin en sevdiğim özelliği arka sıraların sürekli boş olmasıdır. Genelde herkes ön sıralara oturur ve dersi pür dikkat dinler. Bunu bilmenin rahatlığıyla en arkada ve duvar kenarındaki sıraya yerleştim. Ön sıralarda herkes kaynaşmıştı ve sınıfımızın mevcudu çok azdı. Arka sıralar tamamen boştu sınıfın geriye kalanı da serpilme oturmuştu. Öğretmenler zili çaldığı gibi fizik öğretmeninin derse girmesine şaşırmadım. Sınıf listesine göre sınıfta 22 kişiyiz ve sınıfımız mevcudumuza göre bayağı genişti. Fizik öğretmenimiz bunun ilerleyen zamanlarda düzene sokulacağını söylesede pek önemsememiştim. Hemen kısa bir yoklama zamanı araya girmişti. Ön iki sıradaki kızların biri kardeşimle adaş, yoklama sırasında Doğa? denildiğinde 'burda' diye bir ses geldi oradan ama hangisinin olduğunu göremedim.
-Erva?
-Sanırım Erva yok arkadaşlar.
-Ha hayır. Burda hocam. Dalmışım kusura bakmayın.
-Son olarak Deniz Boran?
Sınıftan ses çıkmamıştı. Yok yazılan tek kişi Deniz'di.
Tenefüs zili çaldığı gibi Doğa'nın yanına koştum. Beni görmedi ve çoktan sınıfta bir sürü arkadaş edinmişti. Bazen Doğa'nın kardeşim olmadığını düşünüyorum. Ben insanlarla iyi iletişim kuramazken onun hemen kaynaşmasına şaşırıyordum. Bunca şeyi yaşamamış gibi gülüyor, insanlara asla mutsuz olduğunu belli etmiyordu. Abla olan bendim ama sanırım ondan öğrenecek çok şeyim vardı. Beni gördü ve yanıma doğru hızla geldi.
-Abla biliyor musun bu okulun sahibi Mete BORAN'MIŞ.
-Mete BORAN? Babamın eski iş ortağı Mete BORAN mı?
-Galiba o, çünkü adam İstanbul'un önde gelen iş adamlarındanmış. İki kızı bir oğlu varmış. Hatırlamıyor musun babam beni çok küçükken bir aylığına onların yazlığına yollamıştı. Daha sonra da Mete Boranın karısının zorla bana anne dedirttirmeye çalıştığını öğrenince de ortaklığı kesmişti.
-He evet hatırladım. Annem o kadının kızının doğumda öldüğünü anlatmıştı. O yüzden kız çocuklarını çok severmiş.
Ders zili konuşmamızı bölmüştü.
-Neyse zil çaldı, hadi görüşürüz.
-Görüşürüz bayan vukaat. Umarım kimseyle tartışmazsın.
Gülümseyerek sınıfına girdi.
Genelde insanlarla iyi anlaşamam ve bunu etrafımdaki herkes bilir.
Sınıfa girdiğimde herkes birbiriyle kaynaşmış gruplar oluşturulmuştu. Ben yine en arka sıraya geçip oturdum. Okulun Mete Borana ait olması istemsizce canımı sıkıyordu. Eğer babamla hala bir muhabbeti varsa bu bizim için sorun yaratabilirdi. Aklıma takılan bir diğer soru ise az önce Doğa'nın Mete Boranın iki kızı olduğundan bahsetmesiydi. Çünkü Mete Boranın bir kızı bir oğlu vardı. Aslında iki kızı vardı ama biri Doğa doğduğunda ölmüştü ve Doğanın ondan hiç haberi yoktu. Belki annem Doğaya bahsetmiştir diye düşünürken öğretmen sınıfa girdi.
-Bugün öğretmenler toplantısı yapılacağı için öğleden sonra okula gelmiyorsunuz. Bu akşam okulun sitesinde ders programını paylaşacağız. Kitaplarınız az sonra dağıtılacak ve yarın derse başlanacak. Hazırlıklı gelin çocuklar. Şimdi serbestsiniz.
Dedi ve sınıftan çıktı. Herkes bir araya gelip muhabbet etmeye başladı. Bende kulaklığımı çıkartıp kafamı sıranın üzerine koydum. Tam o sırada kafama kağıttan bir uçak geldi. Kafamı kaldırıp sınıfa baktım. İnanamıyordum. Lise 3 değil ilkokul 3 gibi uçak savaşı yapılıyordu. Kağıdı elime alıp kulaklığı kulağımdan çıkarttım.
-Bunu kim fırlattı?!
Sesim çok çıkmıştı. İstediğim bağırmak değildi sadece hoşuma gitmediğini söyleyecektim. Bir anda sınıfa bir sessizlik çöktü. Ah, hayır. İlk günden bir tane bile arkadaşım olmayacaktı bunu hissetmiştim. Önden bir ses geldi:
- Ben fırlattım n'olcak?
Tahmini 1.70 boyu, okka gibi burnu, iri iri gözleri ve uzun, bukleli ama çakma sarı saçlarıyla Melisa resmen bana meydan okur gibi cevap vermişti. Kız çok güzeldi ve çoktan sınıftaki erkeklerin dikkatini çekmeyi başarmıştı.
-Bi'şey olacağından değ..
-Bende öyle düşünmüştüm tatlım.
Lafı ağzıma tıkamıştı.
-Anlamadım?
-Bende bişey olmaz diye düşünmüştüm diyorum.
-Hee, yalnız istemediğim için bişey olmuyor. Bunu da düşünmüş müydün tıtlım?
Biraz ürkmüş gibi geri çekildi ve muhabbetlerine devam ettiler. Hakkımda konuştuklarını anlamamak imkansızdı. Neredeyse hepsi teker teker dönüp bakıyordu. Umarım eski okulumdaki gibi her gün müdür odasına çağırılmak zorunda kalmam diye dualar ederken ellerimin üzerini kanattığımı fark etmiştim. Hiç aldırış etmeden sınıftan çıkmaya karar verdim. Çantamı aldım çıktım. Koridorda ilerlerken arkamdan bir ses "Erva" diye seslendi.
Sınıfta herkesin ismini bilmediğim için mimiklerimle efendim işareti yaptım.
Elini uzattı:
-Ben Burak. Az önce ki olay için konuşmak istedim. Melisa çok havalıdır. Güzelliğini çok kullanır. İnsanları aşağılamayı çok sever ve çok zengindir. Ee şey, onunla pek didişmesen iyi olur çevresi geniştir ve insanları sana küstürebilir.
-Beni tanımıyor bile.
-Evet ama.. Melisa sadece kıskandığı kızlara öyle davranır. Ben sadece seni uyarmak istedim. Onunla hiç muhattap olmamalısın. Çünkü gerçekten insanları toplumda rencide etmeyi silah edinmiş bir insan.
-Hm. Bi insan için bir günde fazla bilgiye sahip olmuşsun. Doğru mu değil mi araştırmanda fayda var. Dışardan kötü biri gibi görünmüyor da.
-Bu bilgileri bir günde değil deneyimlerimle edindim. Melisa benim kuzenim.
-Hadi ya. Kuzenini bu kadar sevmen hoşuma gitti. Sıkı aile bağlarınız var belliki.
Gülmüştüm.
O da gülmüştü.
-Ben sadece iyiliğin için söyledim. Her neyse, görüşürüz Erva.
İsmimi bastırarak söylemesi tuhafıma gitmişti.
Görüşürüz dedim gülümseyerek.
Doğayı sınıfından çağırmıştım. Eve erkenden gitmeyi teklif ettim ve tabi ki kabul etmedi.
-Sen git ben öğleden sonra gelirim.
-Ama henüz servisimiz yok. Beraber gitsek iyi olur, lütfen.
-Peki tamam. Benim için endişelendiğinin farkındayım. Geliyorum.
Doğa sınıftan çantasını alıp yanıma geldi. Müdürün odasına gidip haber vermezsek dışarıdaki kapıdan çıkamayacağımızı bildiğimiz için önce müdürün odasına gittik.
Müdür dikkatlice bize baktı.
-Siz sabah sıraya geç kalan kızlar değil misiniz?
Kan beynime sıçramıştı. Sinirlenmemin sebebi bizi hatırlaması ya da takındığı tavır değildi. Bizi odasına çağırdığını tamamen unutmuştum ve korkak durumuna düşmüştüm. Ben bunları düşünürken Doğa lafa girdi.
-Evet ama biz ilk günün heyecanından unuttuk. Özür dileriz.
Bunları söylerken öyle bir ifade takındı ki değil müdür ben bile yumuşamıştım.
-Peki çocuklar. Umarım bir daha böyle bir şeyle karşılaşmam. Çünkü okulun disiplini kuralları benim için her şeyden önemlidir. Ne için gelmiştiniz?
-Ee, şey. Biz izin almak için gelmiştik. Öğleden sonra zaten ders yokmuş. Bizimde servisimiz yok çok trafiğe kalmadan eve gitmek istiyoruz.
-Servisleriniz adres bilgilerinize göre ayarlanacak çocuklar. Bir de ikinizin veli bilgileri boş görünüyor. Sanırım kaydı sen yaptırdın küçük hanım. Diyerek gözlerini gözlerime dikti.
-Evet ben yaptım. Daha sonra bilgileri ulaştırırım.
Veli mi? Doğanın velisi bendim, benim ki de Doğa. Bu konuşma hiç olmamalıydı. Çünkü annemi kaybetmiştim ve bir babam yoktu. Asla da olmadı.
-Peki çocuklar, kitaplarınızı alıp evinize gidebilirsiniz. Ben bekçiye söylerim kapıdan çıkabilirsiniz.
Dışarı çıktık. Doğa:
-Abla.. neyse.
-Söyle Doğa. Canını sıkan bir şey mi oldu?
-Hayır. Şu veli meselesi. Ne yapmayı düşünüyorsun?
-Bilmiyorum bir şekilde halledeceğim.
Arkadan "Doğa" diye bir ses geldi. Bu çocuğu Doğanın sınıfında görmüştüm ve hiç gözüm tutmamıştı. Doğa bana geliyorum dedi ve çocuğun yanına gitti. Okul kapısının dışına çıkıp bekliyordum. Okulun önünden hareket eden mat siyah araba üzerime su sıçratarak yanımdan geçmişti. Sinirden patlamak üzereydim ki Doğa yanıma geldi. Bir anda kahkaha atarak:
-Üstün başın ne olmuş böyle. İki dakika yalnız bırakmaya gelmiyorsun abla.
-Ya adamın biri yanımdan ışık hızıyla geçti, kendim yapmışım gibi gülmesene Doğa.
-Hahaha tamam tamam. Hadi gidelim bir an önce üşüme böyle.
Dolmuş bulup eve gelmiştik. Kapıyı açtım Doğa koşarak salona geçti. Bende içeride bulunan erkek ayakkabılarını kapının dışına koyup kapıyı güzelce kilitledim. Bütün öğleden sonrayı film izleyerek geçirmiştik. Beynimiz yorulmuştu ve yarın dersler başlayacaktı. Güzelce dinlenmek için odalarımıza çekildik ve uyuduk.
...Doğayla sınıflarımızın aynı katta olması işime geliyordu. Böylece teneffüslerde hemen buluşabiliyorduk ve kendimi yalnız hissetmiyordum.
Öğleden önceki son derse girecektik ve sınıf şu ana kadar çok sakindi. Dünkü tartışma unutulmuş gibi görünüyordu. Deniz yine gelmemişti ve sınıfta tanımadığım tek kız o kalmıştı. Diğerleri hakkında az da olsa fikirler edinmiştim. Sınıfımdaki Doğa'yla çok iyi anlaşmıştım. Melisa'yı pek sevmiyor olması gözümden kaçmadı. Ders zili çaldığında sınıfa girdim. Sıramda benim çantamdan başka bir çanta daha vardı ve sanırım Deniz gelmişti. Yanıma oturması beni rahatsız etmezdi belki ama duvar tarafından çantamı alıp kendi çantasını koyması sinirimi bozmuştu. Öğretmen girdi, yanıma kimse oturmadı. Az önceki derste kim varsa yine aynıydı. Acaba çanta sınıftan birine mi ait Deniz gelmemiş mi diye düşünürken biri kapıyı tıklattı.
-Pardon hocam, girebilir miyim?
Geniş omuzu ve yapılı vücudu, uzun boyu, masmavi gözleri, kirli sakalı ve mükemmel saçları olan biri sınıfa girmişti.
-Girebilirsin, derslere geç kalmamanı tavsiye ediyorum Deniz. Biliyorsun yoklamalar işleniyor ve devamsızlık sınırı var.
Deniz mi? Deniz erkek mi?
Bunu düşünememiştim. Deniz biseksüel bir isimdi ama kızlarda yaygın kullanıldığı için Denizi kız sanmıştım.
Bir erkeğe göre fazla güzel değil miydi? İnci gibi dişleri vardı. Kumral ve mavi gözlü olması en büyük torpili olabilirdi.
-Peki.
Dedi gülümseyerek ve yanıma doğru geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Güneşi
Teen Fiction" -Anne, Güneş günü aydınlatmak için değil mi? Gece neden güneş çıkıyor? diyerek parmağımla ayı gösteriyordum. -O gece güneşi kızım. Geceyi aydınlatmak için. Dedi gülümseyerek ve beni kucağına aldı. -Tıpkı senin gibi. Sende benim gece güneşimsin...