Zonguldak Ereğli'nin yazıcı köyünde oturan geçimleri oldukça kötü bir aile vardı bu ailenin 20.02.1997 tarihinde dünyaya gelen evin tek çocuğu olan Cansu dünya ya gelmişti aile üyeleri o kadar sevinmiştiki Cansu'yu kucaklarına aldıklarında sevinç gözyaşları dökmüşlerdi ama ne yazıkki bu sevinç çok sürmedi 28.02.1997 tarihin de minik cansu babasını kaybetti bu durumu kabullenemeyen annesi hasta oldu aileyi geçindirmek artık dede ahmet e kalmıştı ahmet dede 78 yalındaki haliyle evi geçindirmek ve minik Cansu'nun ihtiyaçlarını gidermek için kendini heba ediyordu ama genede yetmiyordu komşularının tarlasına dal kesmeye,Filiz almaya,ot biçmeye,odun toplamaya gidiyordu hergün kimi zamanda eşşek te odun kesmeye gidiyordu e malum Cansu'nun masrafları oldukça artmıştı anne Hülya artık kendinin bile farkında olmayacak kadar kötüydü daha fazla ne kaybedebilirim diye düşünüyordu minik Cansu ile ilgilenmiyordu bile Cansu'nun herşeyi ile dede ahmet ve babaanne Fatma ilgileniyordu bugün tam 1 yıl olmuştu Cansu 1 yaşındaydı zaman Cansu için çabuk aile için sanki hep duruyordu anne Hülya kızını öpmekten okşamaktan bile o kadar aciz bir kadındı ki artık anne ve babası bile Hülya'ya bakmaz olmuştu anne Hülya evden Cansu ya bez almaya diye dışarıya çıkmıştı ve bir daha da zaten anne Hülya'yı civarda hiç gören olmadı minik Cansu artık sadece babaanne Fatma ve dede Ahmet'le kalmıştı zaten hep te böyle olmazmı çocuksan ve sevilmiyorsan terk edilirsin klasikleşmiş bir düşünce olmuştur artık bu dede ahmet sadece Cansu ve eşi Fatma babaanne için çalışıyordu hergün daha çok yoruluyordu yaşlı bedeni ve kendisi artık kabullenemiyor her geçen gün hem beden hem gönül yorgunluğuna ağlıyordu Fatma Babanne komşunun ineğini sağar altına süpürür onlara ot çeterdi aldığı 30 tl yi de Cansu için biriktirir kenara koyardı hergün bu şekilde dede Ahmet'e ve babaanne Fatma'ya günler çok zor geçsede anne Hülya'dan hala bir haber alınamıyordu zaten artık geriye dönsede onu isteyecek kimse yoktu ailede 20.02.2004Cansu 7 yaşındaydı malum köyde anaokulu olmadığı için direk birinci sınıftan başlamıştı Cansununun ilk kıyafetini bakkal Hüseyin amca almıştı Cansu o kadar güzel bir kız olmuştuki uzun kirpikleri bembeyaz bir teni siyaha çalan gözleri kalemle çizilmiş kadar güzel kaşları uzun siyah saçları vardı kuş kadar olan ağzı ile pek konuşmayı sevmezdi suskun başlamıştı hayata girdiği her ortamda susmayı ve nasıl konuşacağını bilirdi oyun oynamayı çok sever her şeyi kararınca bırakırdı babaanne Fatma herşeyini Cansu için feda ediyor onu komşuları olan Zehra ablalara götürüyordu ders yaptırtmaya Cansu okulun ilk gününde çok değişik gelmişti ona herşey herkes anne ve babası Cansu dededi ve babaannesiyle gelmişti ama bundan rahatsızlık duymamış tı onun hayatında memnuniyetsizlik yer aşmıyordu babaannesi ona hep hayatta olmasının mutluluğunu vermişti çünkü Cansu Zehra ablası ile ödevlerini yaparken ona ne zaman büyüyeceğini sordu zehra ablası eğer zamanını beklersen büyürsün süt içmeli yoğurt yemeli yumurta yemeli ağır şeyler kaldırmamasını erken uyumasını ve derslerinde başarılı olmasını gerektiğini söyledi Cansu bir hevesle derslerini yaptı ve eve döner dönmez babaanne Fatma'dan bir koca bardak süt istedi sütünü içtikten sonra hemen yatağa koştu ve babaannesine Zehra ablasının ona büyümesi için yapması gerekenleri anlattı onu zevkle dinleyen babannesi Cansu'yu uyuttu ve saçlarını okşarken aklına oğlu Recep gelmişti ve gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı kızının anlarını yaşayamayan onu sevemeyen onu öpüp koklayamayan Recep için ağlamıştı hee birde Hülya vardı kızını Doğum gününde bırakıp giden ve bir daha hiç arayıp sormayan Cansu'yu 9 ay karnında taşıyıp onun için savaşamayan anne Hülya Fatma babaanne herşeye o kadar üzülüyordu ki elden ayaktan düşmekten Cansu'ya yetememekten onu hayatın kötü yanlarıyla bırakmak istemiyordu. Yıllar ayları ,aylar haftaları haftalar günleri kovaladı zaman köyde her geçen gün daha da zor olmaya başlamıştı dede ahmet artık eskisi gibi çalışamıyor para kazanamıyordu bu duruma çok üzülen ahmet dede gizli gizli eline aldığı tesbihine ağlıyordu malum o evin babasıydı güçlü durmak onun işiydi ki hep böylede olur zaten 04,23,2004 Cansunun ilk 23 nisan bayramı olacaktı öğretmenleri Filiz Cansu'yu çok severdi ve cansununda kendisi gibi öğretmen olmasını isterdi 23 nisan bayramında oyunlar oynanacak tı hazırlanan bir oyunda Cansu öğretmen olacaktı babaannesi ve dedesiyle birlikte alışverişe giden Cansu'ya etek gömlek ve yeni ayakkabı alınmıştı Cansu'nun içi içine sığmıyor heycanını saklayamadığı gibi mutluluktan dans ediyordu zaten nasıl etmezki insan dimi hem bayram hem yeni kıyafetler alınmış hepimiz yapmışızdır çocukluğumuzda bayram için alınan yeni kıyafetler başucumuzda olarak uyumayı Cansu'da bunların sevincini yaşıyordu artık beklenen gün gelmiş ve hazırlıklar başlamıştı okulun o çakıllı taşlı yollarına yerleştirilen traktör arkasına takılan romörkları yerleştirip sahne kurulmuştu kenarlarına sopa bağlanıp ip gerilmişti tüllerle süslenen romörk bir sahneden daha fazlasıydı çocuklar için velilerin ellerinde poğaçalar börekler pastalar içecekler akşama tam bir bayram vardı sahiden kararmaya başlayan havanın ardından sarı ampüller takılmış her yer ışıklandırılmıştı insanlar toplanmış ve herkes çocuğunu giyindirmeye koyulmuş oyunların başlamasına ramak kalmıştı ilk sahne çocukların dans gösterisiydi kaşık oyunları dramalar derken sıra Cansu'nun oyununu gelmişti o kadar heyecanlıydiki birden ağlamaya başladı heyecandan yanına öğretmeni Filiz geldi ona çok başarılı olduğunu ve başarabileceğini söyledi herkes sessizlikle oyunu beklerken sahne ye beyaz gömleği minicik dizlerinin altında etiği, saçları toplu siyah mantar topuğu kenarında tokası olan Cansu girdi ve oyunu unutarak birden o küçük çocuğun ağzından yaşadığı büyüklükler döküldü ve konuşmaya başladı oyundan bağımsız olan Cansu babanesi ve dedesini ona her zaman destekleyen öğretmeni filizi okula başladığında kıyafetlerinin bakkal Hüseyin amcanın aldığını derslerinde ve hayatında hep yanında olan Zehra ablasını annesini ve babasını hiç görmediği halde hayatından ne kadar memnun olduğunu anlatmaya başladı herkes şaşkınlıkla oyunun başlayacağını beklerken minik Cansu kendi dramasını oynuyordu sahnede minik kuş gibi ağzıyla neler neler anlatıyordu o kadar güzel di ki ayakta alkışlandı kendisi bile kendine inanamıyordu ve neden böyle başladığına anlam verememişti oyunlar sonrasında herkes yeme içmeye dalmışken babaannesi ve dedesiyle oturan Cansu onlara sıkı sıkı sarılmıştı hayatında onlardan başka anne baba bildiği kimsesi yoktu ne garip dimi bi insanın hayatına annesiz ve babasız başlaması (sahi bişey söyleyeceğim konuya değinmişken siz hiç düşündünüzmü böyle bir olayın içinde olsaydınız siz neler hissederdiniz ? )