Öncelikle uzun bi aranın ardından herkese Merkaba! Sizi bukadar beklettiğim için hepinizden çok çok çok çok çok çok çok çok çok ÖZÜR DİLERİM. Biliyorsunuz ki YGS sınavım vardı. Sınav öncesi sınav sonrası derken hiç vakit ayıramadım. Tekrar milyonlarca kez özür dilerim. Aralarda biçok kez mesaj atan arkadaş olmuş "yeni bölüm ne zaman" diye. Size cevap veremediğim için de ayiriyetten çok özür dilerim. Umarım yeni bölümü seversiniz. HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM . Mutlu kalın xx :))
Son iki haftadır hiç yaşamadığım kadar macera yaşamıştım. Tıpkı filmlerdeki liseli kızlara dönmüştüm. Amigo bi baş belası, futbol takımının poposu egosundan büyüyen zengin züppeleri, gizemli fakat fazlasıyla tehlikeli cool çocuklar... Başım olabildiğine kalabalıktı anlayacağınız. Bu saçmalıklar arasında bi de aşık olmuştum. Aşk, gerçekten bunların arasında fazlasıyla zordu. Fakat bu zorluklara bir yenisinin daha ekleneceğini unutmuştum. Ülke çapında düzenlenecek olan deneme yarışması.... Artık sosyal hayatım kadar aşk hayatım da hareketlendiğinden tamamiyle aklımdan çıkmıştı. Aklımdan çıkmıştı çünkü sevgili beynimin büyük bi kısmı Stephan'a aitti. Sürekli onu düşünüyordum, her an bi mesaj gelmesini falan... İnanabiliyor musunuz? Benim gibi tam bi vurdumduymaz telefon elinde, mesaj gelmesini bekliyor! Şimdi düşününce farkettim de ben hep Stephan'ı değiştirdiğimi düşünürdüm ( artık daha anlayışlı, daha sakin biri falan) ama aslında o da beni çok değiştirdi. Artık duygularımı saklamıyorum mesela. Ya da onları göstermekten korkmuyorum, çekinmiyorum. Bana gerçekten çok iyi geliyordu. Tabii odaklanmama engel olması dışında! Yarışmaya son 3 gün kaldığını düşününce benim için fazlasıyla zor olacağını görebiliyordum. Bu yüzden hemen işe koyulmaya karar verdim. Her zamanki gibi ilham defterimin bu sefer de işe yaramasını dileyerek masamın başına geçtim.
Tam 3 yıl önceydi. Yazmaya başladığım yıl. Yeteneğimi fark ettiğim yıl. Defteri edebiyat klübünün çalışma odasında temizlik yaparken bulmuştum. İtiraf etmeliyim ki bu klübe de ne seçeceğimi bilemediğimden Bay Dave'in arsız ısrarları üzerine girmiştim. Defteri bulduğumda toz ve kir içindeydi. Sanki birileri onu o köşeye saklamış gibiydi. Yıllarca orada kalmış gibi... Bu defter başıma çok güzel şeyler açacaktı, tabii kötü şeyler de. O zaman bütün bunlardan habersiz bi şekilde defteri okumaya başlamıştım. İçinde küçük küçük hikayeler vardı fakat hepsi birer öğüt niteliğindeydi. Hatalardan çıkarılan dersler, anılardan geriye kalan güzel günler, tatlı aşklar... O defteri okuduktan sonra dediğim tek şey " Hey! ben neden böyle bişey yapmıyorum ki?" oldu. O günden sonra yazmaya başladım. Farkettim ki aslında orası senin dünyan, orası sen ne istersen, nasıl istersen onların gerçekleştiği bi dünya. Ben bu dünyayı oldukça sevmiştim ve ne zaman yaşadığım dünyadan sıkılsam o dünyaya döner olmuştum.
Çalışmalarım oldukça iyi gidiyordu. Bu yarışmayı kazanabilrimiyim bilmiyordum ama en azından bi derecenin bile benim için harika bişey olacağının farkındaydım. Yaklaşık 5 saattir çalışıyordum. Kafamın fazlasıyla şiştiğini farkettim. Elime battaniyemi alıp bahçeye çıktım. Hava kararmıştı. Battaniyeye iyice sarılıp gökyüzünü izlemeye başladım. Ne kadar süre öyle kalmıştım bilmiyorum. Kulağımın arkasından bi ses bana fısıldadı " Daha ne kadar bu şekilde durmayı planlıyorsun?" Stephan'dı. Beni gerçekten çok korkutmuştu. "Heeey! Ödümü kopardın Stephan!" "Fazla dalgınsın, yarışma yüzünden mi?" " Evet, sanırım ilk günden fazla kaptırdım. Ama seni görmek güzel... iyi geldi." Battaniyemin ucunu yavaşça kaldırıp altına girdi ve beni sıkıca sardı. "Ahhh, bu günlerde fazla çalışıyorsun küçük ucube. Sanırım artık dinlenme vakti, ne dersin?" Başımı göğsüne yasladım. Gözlerim yavaşça kapanırken usulca saçlarımı okşadığını hissediyordum.
Ertesi gün çalışmalara tam gaz devam etmem gerektiğinden ders saatinden yaklaşık 2 saat önceden okuldaydım.Fazlasıyla sıkı çalışıyordum. Juliyi bile oldukça az görür olmuştum. Okul çıkışı da derslerin ardından edebiyat sınıfındaki konforlu sırama gömülüp gözlerim pörtleyene kadar çalışıyordum. Bu çalışmalar,beni fazlasıyla yorgun ve dalgın biri yapmıştı. Yarın sondu. Son gün. Ertesi gün büyük gündü. Bu yüzden ne kadar erken kalkarsam benim için kardı. Uyandığımda saat 6.45 di. Üzerime herzamankilerden bişeyler geçirip okula doğru koyuluyordum ki defterimi almadığımı farkettim. Odama çıktım, çekmeceye elimi attım fakat ilham defterim dışında bütün ıvır zıvırlar ordaydı. Odanın altını üstüne getirdiysem de hiçbişey bulamadım. Okulda kalmış olabileceğini düşünerek hızlı adımlarla yuürümeye koyuldum. Fakat sınıfta da yoktu. Gerçekten delirmek üzereydim. Gittiğim, onu bırakmış olabileceğim heryeri kontrol ettim fakat lanet olası şey yoktu. Malesef ki zaman da daralıyordu. İlham defterim olmadan çalışmaya başlayacak olmak beni fazlasıyla ürkütüyordu. Sanki o olmazsa hiçbişey beceremeyecekmişim, çuvallayacakmışım gibi geliyordu. Ama yapacak bişey yoktu. Ne kadar elim gitmese de yazmaya başladım. Sandığım kadar kötü değildim ama yine de yazdıklarım bi şekilde yavan geliyordu.Takmamaya çalıştım ve yazıyı bitirdim. Defalarca imla kurallarını da kontrol ettikten sonra yarışmaya başvurması için Bay Dave'e teslim ettim. Hala fazlasıyla endişeliydim. Yarışmadan çok defter için endişeliydim. Benim için çok değerliydi. Fazlasıyla değerli.
Okul dağılalı yaklaşık bir saat olmuştu. Eşyalarımı toplayıp sınıftan tam çıkmak üzereydim ki ayağımın altında bir kağıt parçası olduğunu farkettim. Üzerinde kocaman harflerle birşeyler yazıyordu. Dikkatimi çekmişti. Yerden alıp okudum, "ÇOK YAKININDA" İlk önce bi mana çıkarmaya çalışsam da sonrasında fazlasıyla saçma gelmişti. Yüzlerce öğrencinin okuduğu okulda, yerde sürüklenen bi kağıtparçasından bile bişeyler çıkartmam oldukça saçmaydı. Fakat yaşdıklarımdan sonra, Stephan'ın başına gelenlerden sonra herşeyden,herkesten şüphelenir olmuştum.
Okul ilk defa bukadar sessizdi. merdivenlerden inerken ilk kez ayakkabımdan çıkan sesleri rahatça duyabiliyordum. Son basamağa gelmiştim ki birinin köşedeki camın önünde dikildiğini farkettim. Bir iki adım daha attıktan sonra, ayakkabımın çıkardığı sesi duymuş olucak, arkasını hızla döndü. Stephan'dı. Onu hiç beklemiyordum. Beni görür görmez suratında o sıcacık gülümsemesi belirdi. Bukadar zamandır beni beklediğine inanamıyordum. "Gelebilmene sevindim, umarım işler yolundadır." "Evet sanırım, yani herşey yolunda. Teşekkür ederim." "Sorun değil, şey belki çıkışta bişeyler yapmak istersin diye seni bekliyordum. Aslında yanına gelmek istedim ama dikkatinin dağılmasından korktuğum için beklemeye karar verdim." "Ahhh! Kesinlikle dikkatim dağılırdı!" "Efendim?" "Aaaaaa, şeyyy, yok bişey! Çok naziksin diyordum. Teşekkürler. Beklemek zorunda kaldığın için de çok üzgünüm." "Hayır, hiç sorun değil. Eeee? Nereye gitmek istersin?" Bilmem... Yolda karar vermeye ne dersin?" Sıkıca elimi tuttu; "Bana uyar"
"Nasıl? Beğendin mi?" "Evet, burası harika! Gerçekten iyi sığınakların var Mr. Jöle." "Öyledir. Çok yorlulmuş olacağını düşündüğüm için buraya getirmek istedim seni. Hem burası benim için çok özel bi yer. Burası benim gizli yerim. Ama artık ikimizin gizli yeri, ona göre davran olur mu? Ağzından kaçırırsan ölürsün! " Hafifçe gülüyordu, aynı şekilde tebessüm ederek "Peki, bundan sonra burası bizim gizli yerimiz. Ağzımdan kaçırırsam ölürüm!"
Harika bi gündü. Bunca yorgunluğun ardından Stephan bana harika gelmişti.İyi geceler öpücüğümü aldıktan sonra yatağıma kendii attığımda şunu farkettim; Onsuz geçirdiğim şu son üç günde zaman geçmek bilmemişti. O üç gün sanki üç ay gibiydi. Fakat yaklaşık beş saattir onunlaydım ama o beş saat beş dakikaya bile denk değildi.