Benden hoşlandığını itiraf etmişti, tıpkı benim kendime itiraf ettiğim gibi. Bu tuhaftı, yani benim için beklenmedik bi şeydi. Bunu tahmin bile edemezdim. Onun beni seveceğini, bana ilgi duyacağını asla düşünmedim. Benim için hep ulaşılmazdı. Sanırım bu yüzden kendimi de kandırıp duruyordum "Hayır! sevmiyorsun! Saçmalama, sana falan bakmadı!" .......
Bu yeni durumdan kimseye bahsetmemeye karar verdik. Saklama fikri bana aitti. Başta Stephan bu durumu saçma bulsa da daha sonra kafasına yatmıştı. Luke'la daha fazla uğraşmak istemiyordum. Bir daha ne bana ne de Stephan'a zara vermesini hiç istemitordum. Bunların yanı sıra açıkçası onu daha da yakından tanımak istiyordum. Hangi rengi daha çok sever mesela? Yada tuttuğu takım hangisi? Favori yemeği? Hayalleri var mıdır acaba? En nefret ettiği şey nedir? Her şeyi ama herşeyi bilmek istiyordum. Onun hakkındaki herşeyi. Kendimi nası tanıyorsam onu da öyle tanımak istiyordum.
Ders bitmişti. Kapının önünde beni bekliyordu. Kafasını kaldırıp beni görünce hafifçe sırıtmıştı. Gülümsedim. Juli yanımdaydı. Bi bana bi de Stephan'a baktı. Olanlardan haberi yoktu, inanabiliyor musunuz? Juli Baker ilk kez hiç bir şey bilmiyordu. Gerçek olamayacak kadar tuhaf! Kaşlarını çatarak meraklı biçimde, telaşla sordu "Mel, neler önüyo burda? Neden Stephan'la birbirinize sırıtıyor sunuz ki? Melanie! Yoksa benim bilmediğim bişeyler mi dönüyo?" "Aaaa, şey! Hayır, hayır. Tabiki öle bişey yok Jul ! Hem senin bilmediğin ne olabilir ki! Biz sadece .... şey, hah! Evet, biz sadece ödev yapıcaktık. Proje ödevi ! Bay Dave bizi grup yapmış da, o yüzden bugün beraber çalışıcaktık." "Aaaa, anladım. Peki. Ben de bişeyler oluyo sandım. Hahahaha, bazen saçmalıyorum sanırım" O sırada Stephan yanımıza geldi. "Selam Juli! Mel, çıkmıyor muyuz? Biraz daha oyalanırsak sanırım geç kalıcaz." Juli şaşkın gözleriyle bana baktı "Mel, o sana Mel mi dedi yoksa ben mi yanlış duydum?" "Aaaa..... evet, Mel dedi, çünkü ben ona Mel diyebileceğini söyledim, ondan. (Gülerek) Juli, sen de bu aralar fazla mı paranoyak oldun ne!" "Bi dakika, hani siz proje ödevi yapacaktınız? Neden geç kalıyomuşsunuz ki bakalım siz? " "Biz, biz geç kalıyoruzu çünkü ... çünkü kütüphane! Evet kütüphane! Biz kütüphaneye geç kalıcaz, bilirsin en boş zamanı bu saatlerde olur. Oyüzden yani" Stephan herşeyi mahvettiğinin farkındaydı. Hemen bana onay verdi. Juli'yi atlattıktan sonra birbirimize bakıp koca bi oh! çektik.
"Pardon Mr. jöle ama biz nereye geç kalıyoruz cidden?" "Ne kadar az laklak yaparsan o kadar çabuk görürsün küçük ucube" " Hey! Bana bi daha küçük ucube demessen iyi edersin." "Mr. jöle'yi hatırlatırım, 'ucube' "
Tekneyle açılıyorduk. Merak kat sayım giderek artarken bir yandan da heycanımla baş etmek pek de kolay olmuyordu. Karadan epeyce uzaktık. Güneş yavaşça ışıklarını uzatırken en güzel yüzünü göstererek batıyordu. Denizin ortasındaydık. Birden bire durduk. Gözlerime bakıyordu. "Yeşil" "Yeşil?" "En sevdiğim renk, yeşil. Türk yemeklerine bayılırım, aslında bütün yemeklere bayılırım ama Türk yemekleri favorimdir. İçim sıkıldığında gitar çalarım, beni hep rahatlatmıştır. Futbol izlemeye bayılırım, gitardan sonra yapmayı en çok sevdiğim şeydir. Manchester United favorimdir ama Alman ligine de bayılırım. Yalan söyleyen insanlardan nefret ederim, elimden gelse hepsini boğmak istiyorum ama bu imkansız sanırım. Bi de sanırım hep seninle kalmak istiyorum. Beni mutlu ediyorsun, iyi hissettiriyorsun. Sanki sana sonsuza kadar güvenebilirmişim gibi. Korkusuzsun, durdurulamazsın. Aklına koyduğun ne varsa yaparsın. Kimseye boyun eğmessin. Güçlüsün. Dışardan cılız, sıska gözüksende çok güçlüsün. Oysa ben pek de öyle değilimdir. Bunu en iyi de sen bilirsin. Melanie, hep benimle kalsan, kimse bize karışmasa, hiç ayrılmasak, seni daha fazla sevsem, hiç bırakmasam ?" Ellerimi tutuyordu, gözlerimin içine bakarken sanki kalbiyle konuşuyordu. İnanamamıştım, söylediği sözler gerçek olamayacak kadar güzeldi. O kadar içtendi ki.... Ellerini usulca sıktım "Hep benimle kalıcaksın çünkü ben hep seninle olucam. Kimse bize karışamayacak çünkü ben hepsine hadlerini bildiriyo olucam, bilirsin. Hiç ayrılmayacağız çünkü ben seni asla bırakmam. Beni daha fazla seveceksin çünkü ben seni daha fazla seveceğim. Hep sevicem. Beraber maça gideriz belki, yada yemek pişiririz seninle. Yada belki bi günümü seninle geçirebilirim, belkide seninle konuşabilirim bi gün. Bunlar benim hayellerimdi, seninle ilgili. Ama şimdi neredeyse çoğu gerçek oldu! Ve ben seni sevdiğim müddetce Stephan, hepsi teker teker gerçek olucak. Çünkü ben seni çok seviyorum ve seni asla bırakmayacağım."
Birbirimize sarılırken güneş son ışıklarını da denizin derinliklerine yolluyordu. Onu asla bırakmak istemiyordum. Hep ona sarılmak istiyordum. O gün şunu çok iyi anladım ki ondan asla ama asla ayrılamam, yapamam. O beni sevmese de istemese de onu görmeden bir günümü bile geçiremem.
Eve gelmiştik. kapının önünde öylece birbirimize baka kaldık. Konuşmuyorduk da. Sadece sırıtıyorduk. Bir iki adım ilerleyip ona yaklaştım. "Artık eve dönmem gerekiyor, annem merak etmiştir. Harika bi gündü Stephan. Çok teşekkür ederim. Seni çok seviyorum" Tam arkamı dönmüştüm ki kolumdan tutup beni kendine çevirdi. sıkıca sarıldı. " Ben de seni çok seviyorum. Çok fazla. Çok çok fazla" dudağıma küçük bi öpücük kondurdu. Gözlerime bakarak " seni çok seviyorum küçük ucube, iyi geceler" dedi.