Bölüm 1

238 12 8
                                    

Multimedia: Mert Yılmaz
Keyifli okumalar!
...

Genç kız elinde ki kitapları daha sıkı kavrayarak, adımlarını hızlandırmıştı. Akşam ezanının okunmamasına rağmen, biran önce eve gidip dinlenmek istiyordu. Nihayetinde bugün, diğer günlere oran daha çok yorulmuştu. Ee kolay mıydı sabahın yedisinde kalkmak. Ah o hocası yok muydu? Ne vardı ödev için bu kadar katı olmasında? Biraz daha zaman verseydi olmaz mıydı sanki? Neyseki ödevini hakkıyla yapmış ve hocanın takdirini kazanmıştı.
Düşüncelerine ara verip adımlarını biraz daha hızlandırdı. Eh evde bekleyen küçük bir cadısı vardı sonuçta. Ilk gördüğü bakkaldan çikolata alıcağını aklına kazıyıp yoluna devam etti.
Bir kaç dakika sonra köşedeki bakkalı görmesiyle yüzünde memnun olan bir gülümseme belirdi. Adımlarını o tarafa yöneltip bakkala girdi.
Nihayetinde istediklerini alıp çıkmıştı bakkaldan. Saatini kontrol edip eve gitmek için yola koyuldu.
Bir kaç sokak yürüdükten sonra adımları kendiliğinden durmuştu. Nasıl durmasındı? Şoka girmişti genç kız. Elbette kalabalık bir grup görmüştü daha önce ama bu kadarını görmemişti. Şaşkındı evet ama daha çok korkmuştu. En az yirmi kişilik bir gurup ve karşılarında da her an çıkabilecek bir olaya karşı tetikte bekleyen polisler.
Polisleri severdi elbet. Ne de olsa ülke onlar sayesinde güvenliydi. Tamam serseriler vardı lakin polisler ellerinden geleni yapıyorlardı.
Olası bi olaya karışmamak için adımlarını hızlandırdı. Başı önde, acaleci adımlarla polislerin önünden geçti. Sorunsuz geçtiği için sevinecekken duyduğu sesle adımları durdu daha doğrusu durmak zorunda kaldı.
"Küçük hanım?" Ne yapacağını bilemedi genç kız. Sebepsiz yere içini bi korku kapladı. Bişey mi olmuştu?
"Bana mı dediniz?" Ürkek bi ceylan gibiydi. Şu an kendisini aksiyon filminde gibi hisseti. Bu düşüncesine gülmek istesede tuttu kendini.
"Kimliğinizi görebilirmiyim acaba?" Tahminen kırk yaşlarındaki adamın dediğini onaylayarak çantasından kimliğini çıkardı. Sonuçta onlarda görevini yapıyordu.
Bir kaç dakikalık beklemenin ardından nihayet buram buram gerginlik kokan o yerden ayrılmıştı.
Tabi bu sırada akşam ezanı da okunmuştu.
Beş dakikalık yürümenin ardından nihayet evine gelmişti. Gelmişti gelmesine ama içinde anlayamadığı bi his vardı. Sanki kötü bişey olacaktı. Sahi bi haftadır evlerinde olay olmamıştı. Yoksa babasının aklı başına mı gelmişti?
Genç kız derin bir nefes alarak zili çaldı. O bir kaç saniye, bir asır gibi gelmişti.
Karşısında kimseyi göremeyince "tövbe yarabbim" diye geçirdi. Sonra kendi düşüncesine gülüp kafasını eydi.
Genç kızın gülümsemesi, küçük cadısı'nın yüzündeki korku ifadesiyle son bulmuştu.
"Didem?! Ne oldu ablacım? Bu yüzünün hali de ne?" Küçük kız o kadar korkmuştu ki, ablasına cevap veremedi. En sonunda ablasının boynuna sıkıca sarılarak ağlamaya başladı. Kendince haklıydı küçük kız. Babasını ilk defa böyle görüyordu. Ilk defa bağırmıştı babası ona. Nasıl korkmasındı?
"Ablacım bak korkutuyosun beni. Bişey de güzelim?"
"Abla... babam b.burda." Genç kız hissetmişti bişey olacağını. Bu kadar durması bile mucizeydi. Babası hala aynıydı.
"Tamam ablacım. Sen şimdi doğru odana git. Beni bekle. Ben çık demeden sakın çıkma, anlaştık mı?"
Küçük kız ablasını kafasıyla onaylayıp odasına çıktı. Minik kalbi korkuyla atıyordu. Ablası ve annesine bir şey olmasından çok korkuyordu.
Öte yandan genç kız endişeli adımlarla salona yürüdü. Göreceği manzaradan ölesiye korkuyordu. "Umarım," diye geçirdi içinden. "Umarım anneme bişey yapmamışsındır baba."
Salondan içeriye girdiği zaman gördüğü manzara yüzünden durmak zorunda kaldı. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp tekrar baktı. Ama herşey aynıydı.
Annesi koltukta onun icin hazırlanmış olan yatakta yatıyor bir yandan da gözlerinden akan yaşları silmeye çalışıyordu. Annesi geçirdiği bir kaza nedeniyle yatalaktı. Başı hariç kımıldayamıyordu. Allah için bir kere bile isyan ettiğini duymamıştı annesinin. Hep şükür ederdi Rabbine.
Babası sinirli-oldukça sinirli-bir şekilde salonun ortasında bir ileri, bir geri gidiyordu. Hemen çaprazında ki koltukta tanımadığı bir adam oturuyordu.
Gözlerini adamda çok fazla tutmadan babasına geri çevirdi.
"Baba?" Salih bey kızının sesiyle ona döndü ve tüm sinirini çıkarmak istercesine kolunu sıktı.
"Nerdesin sen bu saate kadar?! Saat kaç oldu sen hala dışarlarda sürtüyorsun! Kim bilir kimlerle ne yapıyordun?!" Genç kız babasının bu sözlerini kaldiramamıştı. Babası onu hiç mi tanımamıştı da böyle imalarda bulunmuştu? Üstelik karşı cinsten biriyle göz göze bile gelmemeye çalışılırken?
"Salih bey! Yeter! Bırakın kızın kolunu." Elif duyduğu bu ses sayesinde kolundaki baskıdan kurtulmuştu. Ne kadar dönüp teşekkür etmek istesede, kolunu ovalamakla yetindi. Ne de olsa günahtı.
"Peki Mert bey." Babasının sözleriyle şok oldu kız. Babası az önce kendisinden küçük olan adama boyun mu eymişti?
"Artık şu işi halettsekte biran önce gitsem." Genç kız herşeyden habersiz konuşmayı dinliyordu. Sahi babası yine neyin peşindeydi? Amacı neydi?
"Biriniz bana burda neler olduğunu anlatabilir mi artık? Baba kim bu adam?" Salih bey bu durumu kızına nasıl açıklayacağını düşündü. En sonunda direk söyleyip kurtulmaya karar verdi. Hem kızı ona karşı gelemezdi.
"Bu adam," derin bir nefes alıp ilk odadakilere göz gezdirdi. Ardından gozlerini kızının gözlerine çevirip cümlesini bitirdi. "Bu adam senin müstakbel kocan." Rahat bir nefes verdi yaşlı adam. Rahattı çünkü kızının ona karşı gelmeyip boyun eyiceğini zannediyordu. Yanıldığını anlaması uzun sürmeyecekti.
"Anlamadım? Müstakbel kocan derken? Dalga mı geçiyorsun baba? Kaçıncı yüz yıldayız Allah aşkına?!"
Şaşkındı genç kız. Her şeyi beklerdi ama böyle birseyi asla tahmin etmezdi. Ne demek müstakbel kocan?
"Höst! Sen bana karşı mı geliyorsun lan! Bu ne terbiyesizlik! Ben ne dersem o olacak. Kendini buna alıştırsan iyi edersin. Haftaya gelin gidiyorsun!" Genç kız şok içinde dinledi babasını. Ne demek haftaya gelin gidiyorsun? Dalga mi geçiyordu babası onunla?
"Sen ne dediğinin farkında mısın baba?! Ne demek evleniyorsun?! Ne demek bir haftaya gelin gidiyorsun?!"
Sesinin tonuna bile dikkat etmemişti genç kız. Ilk defa babasına sesini yükseltiyor, karşı çıkıyordu. Ne olursa olsun direnicekti. Ölürdü ama yinede evlenmezdi istemediği, sevmediği bir adamla. Kim isterdi ki? Üstelik tanımıyordu bile onu.
"Ölürüm ama yinede evlenmem! Duydun mu beni?! Evlenmem!"
Kimseyi umursamadı o an. Ne yatalak annesini, ne korkudan ağlayan kardeşini, ne babasını ne de Mert denilen adamı. Hiç kimseyi umursamadan sokağa attı kendisini. Yüklendi ayaklarına ve koşabildiği kadar koştu.
Koştu. Koştu. Koştu.
En sonunda sahil kenarında durdu. Bacaklarından derman kalmayınca bıraktı kendini. Dizlerinin acımasını umursamadı.
Bir damla kendini ikinci damlaya, ikinci damla üçüncü damlaya bıraktı. En sonunda omuzları sarsılarak ağlamaya başladı genç kız. Hayatında ilk defa insanları umursamadan bağıra bağıra ağladı. Belkide yılların birikimini attı içinden ama ağladıkça rahatladığını hissetti. Sonunda hıçkırıkları kendini derin iç çekişlerine bıraktı. Havanın ne ara karardığını biliyordu ama o an bunu da umursamadı Elif. Belki biraz rahatlama amacıyla denizi seyretti uzun uzun. Birkaç metre arkasında bir ağaca gizlenerek onu izleyen genç adamdan habersiz, rahatlamanın tadını çıkardı genc kız. Sadece bir kaç saat süreceğini bile bile şu anki huzurunun tadını çıkardı.
...
Bölüm sonu!
Işte ilk bölümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz! Vote ve yorum yapmayı unutmayın.
Okuduğunuz için teşekkür ederim 😘

Sadece GÜVENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin