Aslında bölüm yazmayacaktim yenileyip başka bir sayfada yazmayı düşünüyordum ama bi arkadaşımız çok istedi, ona ithafen💖
Iyi okumalar.
SERİN'DEN.
Etraf çok karanlıktı. Nerede olduğumu göremeyecek kadar karanlık.
Etrafı göremeyince ellerimle nesneleri seçmeye çalıştım ama elimi nereye sallasam boşluğa denk geliyordu, bu da ne demekti şimdi?
Ordan oraya koşturmaya başladım, deli gibi etrafta koşuyordum bir amaca ulaşabilmek edasıyla. Zordu, anlayamıyordum başıma ne geldiğini. Saç tellerimden başıma doğru süzülen ter damlalarını hissedebiliyordum. Yorulup pes ettiğimde bir yere oturdum. Gözlerim dolmuştu ama bu sefer ağlamayacaktım.
Pes etmeyerek tekrar ayağı kalktım ve yürümeye başladım. Her adımımda içimi ayrı bir korku kaplıyordu ama buradan kurtulmak zorundaydım. Biraz daha yürüdüğümde önümde küçük bir ışık belirdi.
O ışığın orda onu görünce bütün korkum, ağlama isteğim gitmişti, çünkü o beni korurdu. Uygar diye bağırıp hızlı bir şekilde ona doğru ilerlemeye başladım. Tam ona dokunacaktım ki bir şeye çarptım. Nasıl olurdu bu? Çarpmanın etkisiyle hızlı bir şekilde yere düştüm. Tekrar kalktım ve yine hızlıca geçmeye çalıştım ama olmadı. Elimi koydum, arada cam gibi birşey vardı. Ne kadar çabalasam da geçemedim. Uygar ise sadece benim çaresizliğimi izliyordu. Neden bana boş boş bakıyordu öyle?
'Uygar bak bana? Duymuyor musun beni? Neden gelemiyorum yanına? Neden? NEDEN?' Suratına baktım, cevap yok. Olduğum yere yığıldım ve gözlerimden akan yaşlara engel olamadım.
'Serin, benden uzak durman gerek. Kendi hayatını yaşaman gerek. Ben sana göre fazla tehlikeliyim, anla.'
'Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Uygar?'
Dediğimi ve ağlamalarımı hiç duymamış gibi yavaş yavaş adımlar atarak benden uzaklaştı. Araya mesafe girdi ama onun dudaklarındaki o sihirli sözcükleri duyabilmiştim; 'seni seviyorum'
Bunu demesinin ardından bir silah patladı ve Uygar yere yığıldı. Gözlerim gördüklerine ihanet etmek istedi, olmadı. Ellerim aradaki bu duvarı parçalamak istedi, olmadı.
Aradaki görünmeyen duvara haykırarak vuruyordum, ne ellerim acıyordu ne de duvarı geçebiliyordum. 'YETER!' Diye bağırdım ve geriye doğru gittim. Hızlı bir şekilde koştum ve o duvarı geçtim. Sonunda diyerek hızlı bir şekilde Uygar'a kostuğumda Uygar kayboldu.
Etrafta Uygar'ı aradım ama yoktu. Gözlerimdeki yaş, alnımdaki ter, Tanrım, rüyaydı. Olduğum yerde durup hıçkırarak ağlamaya başladım. Kendimi ilk defa bu kadar çaresiz hissetmiştim. Onun bedenine dokunamamak, gözlerimin önünde canının yanması ve benim hiçbir şey yapamamam. Çok acı vericiydi.
Yatağımdan hemen kalktım ve Uygar'ın odasına doğru koştum. Yatağında yoktu. Sakinleşmeye çalıştım ve yatağına yavaşça oturdum. Yastığı o kokuyor mudur acaba? Ellerimle yavaşça yastığını kavradım ve özlemle kokladım. Burnuma gelen şampuan kokusuyla gözyaşlarıma engel olamadım. Kendime gelmem gerekiyordu, onu bulup kocaman sarılmam gerekiyordu.
Tuvalete, mutfağa her yere baktım ama yoktu, hiçbir yerde yoktu. Hemen telefonumu aldım ve Uygar'i aramaya koyuldum. Uygar'ın telefonunun sesi evde geliyordu, iyice korkmaya başlamıştım. Neredeydi bu çocuk?
Odasına geri döndüm ve beklemeye karar verdim. Onu öyle çok özlemiştim ki anlatamam.
Damla'nın odasına doğru ilerledim, lambası yanıyordu, sanırım uyanıktı. Hızlı bir şekilde odaya girdim ve Damla ya Uygar dan haberi olup olmadığını sordum
"Serin ilk önce bir sakin ol, beni korkutuyorsun. Doruk da aniden evden çıktı, Uygar'ı da yanına almıştır. Endişelenilecek birşey yok."
Damla'nın ağzından çıkan sözler sayesinde rahatladım. Bu rahatlama bende ağlama isteği uyandırdı ve birden kendimi tutamadım. Damla bana ne olduğunu anlamayarak baksa da hemen şefkatli kollarını bana açtı. Beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Bak bana Doruk söz verdi, sen uykuya dalmadan yanında olacağım dedi. Korkma tamam mı? Onlara birşey olmayacak."
Sakinleşip ona gördüğüm rüyayı anlatmaya başladım. Bu ikimizi de panik etse de birbirimizi teselli etmekten başka birşey yapmıyorduk.
Damla televizyonu açtı ve film izlemeye başladık. Komik sahnelerin taklidini yapıp beni eğlendirmeye çalışıyordu. Yavaş yavaş ona uydum ve bende gülmeye başladım. Azıcık da olsa kafamız dağılmaya başlamıştı. Ben sebeklik yaparken Damla hunharca gülmeye başladı. Öyle tatlı gülüyordu ki şebeğim, şu gülümsemeyi görebilmek için bu anı durdurmak isterdim. Gülümsemesi anlamsız bir şekilde yüzünde donup kaldı. Gözleri arkamda sabit bir noktada takılı kalınca benim de yüzümdeki tebessüm silindi. Bu sefer, arkamı dönünce nasıl bir belaya göğüs germek zorunda kalacaktım? Bu sefer başımıza ne gelecekti? Üstesinden neyin gelemeyecektim? Tanrım, hazır değilim.
Yavaş bir şekilde arkamı döndüm ve bana bir ömür bela olan o pis sırıtmayı gördüm. Ellerim titredi, en çok da kalbim. Karşımda dikilen kişi, Doğuş.
Damla benden hızlı davranarak onun üzerine yürümeye başladı.
"Ne işin var senin burada?"
"Güzel olduğumuz kadar malız da. Sen kimin üstüne yürüyorsun güzellik farkında mısın?"
Damla pis pis sırıttı ve ağzından çıkan kelimelerle Doğuş'un yüzündeki piç gülümsemeyi adeta yok etti.
"Senin. Burada senden başka karaktersiz biri yok. Çık git şimdi burdan ve bizi rahat bırak"
Ayağı kalktım ve Damla nın önüne geçtim. İlk defa Doğuş bana taciz ettikten sonra onun karşısında durabiliyordum.
"ÇIK GİT BURADAN!" Böyle bağırmama şaşırmış gibiydi ama umursamadım. Damla birden öne doğru atılıp onun kafasına elindeki o çiçekli kavonozu atacaktı ki Doğuş daha erken davranıp bi hamleyle Damla' yı yere yığdı. Damla hareket etmiyordu, olduğu yerde kalmıştı.
1 SAAT SONRA.
Hayatta birşeyler bizim kontrolümüz altında gerçekleşmez. Hatta genelde istemediğimiz ne varsa bizim başımıza gelir. Zor da olsa katlanmak zorundayız başımıza gelenlere. Neden böyle bilmiyorum ama hayat işte, itiraz etme hakkımız yok.
Şuan Doğuş'un kolumdan sürükleyip götürmesine engel olamıyorum. Böyle birşeyle baş başa mücadele etmem çok zor. Bunu kaldiramam ama yaşamak zorundayım, başka çarem yok.
O kadar şiddetli ağlıyordum ki Doğuş gibi birinin bile bir ara gözlerinde acıma gördüm. Bundan faydalanarak kolumu cekiştirdim ama hemen kendini toparlayıp beni iteklemeye devam etti.
"Üzgünüm Serin , seni uyarmıştım."
Öyle şoka uğramıştım ki konuşamıyordum bile.
Doğuş beni yatağa çıkardı ve ellerimi yatağın kenarlarına bağladı. Üstüme çıktı ve bana doğru eğildiğinde ona tekme attım ama kımıldamadı bile. Piç gülüşü attı ve bana iyice sokuldu, benim için herşey bitmişti.
Bir anda ne olduğunu anlamadığım şekilde bir gürültü koptu ve Uygar üzerime yığıldı. Ve sonra bir el onu üzerimden kaldırdı. Doruk, ellerimi çözmeye başlamıştı bile. Onu görünce mutluluktan ağlamaya başladım. Kafamı kaldırıp baktığımda ise Uygar' in elinde bir silah, benim yanımda bir ceset.
Uygar ellerimden tutup beni kaldırmak istedi ama korkudan ona bile yaklaşamiyordum. Köşeye sinip hıçkırarak ağladım. Hayatımın en zor anlarından biriydi diyebilirim. Damla odaya geldiğinde etrafa boş boş bakışlar atmaya başladı, herşeyi kabullenmek ikimiz içinde zor olacaktı.
Hiç içime sinmeyen bir bölüm, beğenmeniz dileğiyle, iyi akşamlar🌹💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUT KIRINTILARI. (DÜZENLENİYOR.)
Teen FictionUmudu bırak, kırıntısı yok bende. "Çok mu zordu umut etmek? Bir insan nasıl bu kadar şeyi kaldırabilir ki? Bu kadar ağır şeyi küçücük beden nasıl kaldırsın ki? Ben de gariptim sahi. Umudun kırıntısı bile yokken, nasıl hepsine sahip olabilirdim ben...