Biraz sakin biraz da sessiz, lakin inadına asi ve mavi bu deniz...
Kıyıya vuran her dalga kurumaya yüz tutan bir kabuğu tekrar kanatıverir; huzur dolu mavi, asiller asili kızıla bulanır. İşte o zaman kızıl ile mavi tek bedende iki can olur, sessiz çığlıkları karışır birbirine. Bu kavuşma ayinlerinde bir başka soğuk olur Karadeniz; ruhları titreten bir griliğe bulanır gökyüzü...
Ne zamandır uğramamıştı çorak topraklarıma bu ilham verici hüzün, bile bile ladeslerden kaçar haldeydi yüreğim; ruhum ebedi bir nadasta...
En sevdiği porselen vazosunu kırdığı için annesinden dayak yiyen ama yine 'anne' diye ağlayan çocuk misali bağlıyım ben geçmişime. Yüzünün hafızamda silikleşmeye başladığı o günden beri seni her düşündüğümde sımsıkı yumuyorum gözlerimi. Benden gidişini hatırlamak uğruna beynimle girdiğim bu karşı konulmaz savaştan hala galip çıkabilsem de sahi var mı bizim savaşımızın bir galibi ya da hangimiz mağlup olup kabullenebildik bu şatafatlı yenilgiyi?
Yüreğimin içinde bir türlü söküp atamadığım kısa devre yapmış bir zaman makinesi saklı; beynimle arasında tamir edilemez bir temassızlığı mevcut. Kendisiyle her buluşmamızda bana ayrı bir anımızı sahneliyor bütün çıplaklığıyla. O zaman daha net görüyorum içimdeki labirenti. Ben sana hiç 'git' diyemedim ama ne yalan söyleyeyim 'kal' demek de gelmedi içimden ve işte bu nedenle sana olan sevdamı geldiğin topraklara, bu asi denize gömerek elveda diyorum sana. Sana kendin gibi asil kendin gibi asi bir veda yakışır, tıpkı benim sevdam gibi.. Hoşçakal...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yağmurlu Günler
Short Storyİlk cemre düşer toprağa... Doğa uyanır... Hikaye başlar...