Sırlar

6 0 0
                                    

Gözleri sınıfı tararken bana bakmaması için başımı eğdim. Biliyordum ki baktığı an en derinlere gördüğüm sırlarımı dahi gün yüzüne çıkartacaktı. Korkumu belli etmemeye çalışarak yerime sindim.

"Sen" dedi, sanki hareket etmemi bekliyormuşçasına. Gözlerine baktığımda gözlerinde gördüğüm memnunluk bedenimden derin bir ürperti geçirmişti.

"Sırların var." diyerek masaya yaklaştı. Cesur olmam gerektiğini hissettim. Yenilmemeliydim.

"Herkesin yok mu?"

"Elbette herkesin bir sırrı vardır. Fakat seninkiler uzun süredir oradalar."

"Demek öyle kalmaları daha doğru."

Yüzünde oluşan gülümsemeyle keyiflendiği belliydi. Sanki istediği yönde ilerliyordum. Tam da istediği cevapları vererek amacına ulaşmasını sağlıyordum.

"Her sırrın bir süresi vardır. Hiçbir sır sonsuza kadar saklanmaz."

"Belki benim sırlarım istisna olacaktır."

Masaya eğilip yaklaştırdığı yüzü adeta beni çözdüğünü bağırıyordu. Ürpererek geri çekildim.

"Çok az zamanın kalmış gibi."

Sessizliğe yakın bir tonda söylediği sözlerle eski konumuna döndü. Gözleri sınıfı tararken sözleri hala benim üzerimdeydi.

"İnsanlar sırları hep öyle kalacak gibi yaşarlar. Fakat sırlar iğne deliğinden kaçmaya çalışan varlıklardır. O boşluğu buldukları anda kimse tutamaz ve farkında olamazsınız, ona fırsatı ne zaman verdiğinizin."

"Sizin yok mu? Sırlarınız."

Anlık cesaretle dudaklarımdan izinsizce çıkan kelimeler beni bile şaşırtmıştı.

"Kısa süreli sırlarım elbette ki var. Örneğin bu akşam karıma sürpriz yemek hazırlayacağım."

Sınıftan gelen gülüşme sesleriyle olayın dağıldığını düşünmüştüm. Yanılmıştım.

"Aslında sırlarınızın olmasını seviyorum. Siz onları sarıp sarmalarken bir köşeden çıkıp insanların kulağına fısıldamaları ve sizin fark etmemeniz eğlendiriyor beni."

Gözleri tekrar bana döndü.

"Sırlar açığa çıktığında o aciz anlarınız komik. Sanki açığa çıkması inanılmaz bir olay gibi dramlarınız... Yine de deneyin. Belki başarırsınız. Sırrınızı ölümünüze kadar saklarsınız. Ama şunu da unutmayın; her sır sizi güçsüzlüğe bir adım daha yaklaştırır. Ders bitmiştir arkadaşlar. İyi günler."

Dersin bittiğini söylemesiyle başımı iki yana salladım. Benim kuruntumdan ibaretti. Özellikle bana söylediği, sırlarımı bildiği falan yoktu. Rahatsız olduğumu hissedip oyunu benim tedirginliğim üstünden oynamıştı.

"Dikkatli ol. Sandığın kadar zamanın yok."

Sıranın önünde durup bana bakmadan söylediği şeylerle bütün düzenimin alt üst olduğunu anladım. Biliyordu. Biliyordu ve başkalarının da bilmesine az kalmıştı. Gerçeği kabullenir gibi sıradan kalkıp biraz uzakta kalan köprüye yürüdüm. Yavaş görünse de derininde hızlıca akan nehir huzuru vaat ediyordu. Belki kaderimdeki ölüm anına kadar sırlarım açığa çıkmış olurdu. Peki ya kaderimde olan ölüm anını öne çekersem? O zaman sırlarım ölümsüz olur değil mi profesör? O zaman başarmış olurum değil mi? Evet başarmıştım. Başardım profesör. Sizin eğlencenizi engellediğim için özür dilerim. Yine de iyi yaptım değil mi? Başkaları yerine kendi cezamı kendim verdim. Bir umut af etmişse karşılaşır mıyız? O küçük bedenini kollarımın arasına tekrar alabilir miyim? Belki de büyümüştür. Kocaman bir erkek olmuştur. Avucumun içi kadar olan yüzü güzelliğiyle ışık saçıyordu etrafa. İstememiştim profesör. Ellerimin arasında buz gibi bedenini toprağa koymak istememiştim. Artık hepsi geçti. Geçti değil mi? Veda edemediğim için üzgünüm profesör. Her şey için üzgünüm.

Kısacık YazılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin