Mutluluk neydi neredeydi kiminleydi şu dört duvar arasında öğrendiğim formülleri mutluluk üzerinde denesem işe yarar mıydı sokakta yürüyen şu kedi mutlu muydu peki ya poşetleri bileğini kesmek üzere olan saçları beyazın çok başka bir tonundaki şu amca sorgulamak doğamda varsa demek ki....
Büyük bir iç çekişin ardından omuzlarımı silkip sınıfa döndüm bir saniye bu da ne keşke dönmeseydim içimdeki bütün şairane tavır kaybolurken bu sınıfa nasıl bir günah sonucu düştüğümü sorgulamaya başladım o sırada kulaklarıma kaba bir ses geldi MATEMATİKÇİ gerçekten günüm harika gidiyor boş dersime matematik hocasının gelmesi kadar harika ya daha az önce çıktın sınıftan git dinlen değil mi niye boş derse geliyorsun yahu!!
"Bir şey mi söyledin sılacım."
hayır canım onu ben dışımdann söylemedim tabi o da içimi okudu çünkü aklını yiyim sıla.
"Dedim ki iyiki geldiniz sizi çok özlemiştik."
"Bu kadar sevildiğimi bilmek çok hoş."
"Tabiki hocam hastanızız."
deyip ardından kahkahayı basan meteye ölümcül bakışlar atarak kendimi sıraya çiviledim.
"Evet bebeler ay pardon çocuklar biliyorsunuz Ankaralıyım arada böyle oluyor."
"Aman ankaralı olduğunu göstermese şaşardık."
diye tısladı bora zaten matematik hocası ne zaman ağzını açsa laf sokma gereği duyuyor.
"Elbette sizi serbest bırakmayacağım bu yüzden açın kitapları kaldığımız yerden devam ediyoruz."
"Lan bu adam bende Kızartma yaparken yüzüme sıçrayan yağ etkisi yapıyo ya adam bildiğin ıslak tuvalet terliği gibi."
metenin bu dediklerinin ardından ben dahil herkes kahkahalara boğulmuştu her ne kadar bir günahın bedeli olarak bu sınıfa düştüğümü söylesem de seviyorum ben bu malları kabus gibi geçen 40 dakikanın ardından zil çalmıştı sonunda.
Hemen yerimden kalkıp okulda bitişik gezdiğim tayfanın yanına koştum Mete, bora, elçin, beste , giray , peri ve ben hayatınız boyunca görebileceğiniz en saçma en güçlü ve en komik tayfa olabiliriz kantine doğru ilerlerken birkaç adım önümde giden arkadaşlarıma baktım nasıl insanlar olduğunu sizde merak ediyorsunuz bence o zaman buyrun ilk sarı pastamız periyle başlayalım :
Herzamanki gibi yanımızda değildi. Kendisi biraz nasıl desem "fazla şıppsevdi bir tiptir" saçları belinden bir karış yukarda güneş sarısı buna karşın gözleri çam yeşili ve çok güzel bir fiziği var ama milletin peşinden koşuyor işte bizde anlam veremiyoruz.
İçimizdeki en mantıklı insanlar kesinlikle elçin ve giray aslında elçin aramıza biraz sonra katıldı iki senedir girayla kıskandıran derecede güzel bir aşk yaşıyorlar girayın gök mavisi gözleriyle elçinin deniz mavisi gözleri öyle uyum içinde duruyor ki grupça hayvan gibi shipliyoruz aslında elçin de bizim gibi DELİ olma yolunda gidiyordu fakat süper kahramanımız giray koşup sevgilisini bizden kurtardı kendileri grubun anne ve babası en son kararı hep onlar verir onlara sormadan yaptığımız herşeyi elimize yüzümüze bulaştırdığımız için genelde habersiz işler yapmayız zaten.
Gelelim ben ve boraya çocukluktan beri asla kopmayan arkadaş grubumuzun asla kopmayan iki insanıyız biz. Ne iki sevgili gibi ne de iki arkadaş gibiyiz her ikisini de yeri geldiğinde çok iyi başarıyoruz. Ama çok sevdiğim gerçeği de var tabi daha küçücük çocuklarken aklımız bile yarımken birbirimizi bi şekilde seviyorduk ilginç ama bir ilaç gibi bağımlılık yaptığını farkettim. Belki boranın kumral saçlarına uyumlu açık kahve gözlerindeki derin bakışlardan kopamıyordum belki de tapılası derecede güzel sevişinden bilmiyorum. İnsan kendini çok beğenmezmiş bende kendimi beğenmiyorum ama bora kendininkiyle hemen hemen aynı renk olan saçlarım ve bal rengi gözlerimde çok şey bulduğunu söylüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutluluk Dozu
Teen Fiction"Sen olmasaydın hergün gidip ekmek aldığın mahalle bakkalı bir ekmek zarar etmiş olurdu hergün geçtiğin sokaklarda bir ayak izi eksik olurdu evde bir oda boş olurdu o gözün gibi baktığın kitapların sahipsiz kalırdı bizim tayfa bir kişi eksik olurdu...